‘Hikâyemin başladığı yere, evime dönüyorum’

Her cümlesinde, yersiz yurtsuzluk hissi ve memleket özlemi olan Suriyeli şarkıcı Lena Chamamyan: "Yurda dönüş umudunu yavaş yavaş kaybetmek, bir anlamda bana yardım etti. Bazen evine dönmenin bir yolu yoktur, anladım. Bu durumda yapman gereken, evini gittiğin yere götürmektir."

Suriyeli şarkıcı Lena Chamamyan, sesiyle ve müziğiyle, özellikle Ortadoğu coğrafyasının en beğenilen isimlerinden biri. İlk albümünü 2006’da çıkaran sanatçı, çoğunlukla Arapça ve Ermenice şarkılar söylüyor; geleneksel halk müziğini cazla harmanlayıp yeniden üretiyor. Acının ve ölümün yanı sıra, yaşamı ve umudu taşıyor sesinde ve sözünde.   

Babası Maraşlı, anne tarafı ise Mardinli ve Diyarbakırlı olan Chamamyan, Suriye’de savaş başladıktan sonra Paris’e yerleşmiş. “Ermeni Diasporası’ydım, şimdi de Suriye Diasporası’yım” diyor. Her cümlesinde, yersiz yurtsuzluk hissi ve memleket özlemi var. İki yıl önce Agos’ta yayımlanan söyleşisinden bu yana değişen en önemli şey, belki de bir süre sonra İstanbul’da yaşamayı düşünüyor olması… Bu yıl, İstanbul’da ve Diyarbakır’da konser vermek isteyen Chamamyan, hikâyesinin başladığı yere, yani memleketine dönüyor.

2015’te Türkiye’de olmak ve konser vermek, sizin için ne ifade ediyor?

 Soykırımın 100. yılı, dünyanın birçok yerinden çeşitli etkinliklerle anılacak. Suriyeli Ermeni bir şarkıcı olarak bu tür projelerde kendi sözümle ve sesimle yer almak istiyorum. Bunu Türkiye’de yapmak ise ayrıca bir değer taşıyor. İstanbul’da Nisan ayı içerisinde konser vereceğim. Ayrıca Diyarbakır’da da konser vermek istiyorum. Sadece, ‘Biz buradayız’ demek değil amacım; ‘Yaşıyoruz, değişiyoruz ve kalacağız’ demek istiyorum. Tüm o karanlığın ve acıların yanı sıra, geleceğe dönük umudu ve yaşamı konuşmak gerekiyor. Bence, devam edebilmenin yolu buradan geçiyor.

Yeni bir albüm hazırlığı içinde olduğunuzu da biliyorum. Bu albümün ruhunu nasıl tarif edersiniz?

Yaptığım müzik, tam olarak yaşadıklarımın yansıması. Suriyeliyim ve Ermeni’yim. Bu kimliklerim, yazdığım ve bestelediğim şarkılarda birleşiyor. Arap dünyasında yaşadığım zaman, Ermenice müzik yapmak çok da kolay değildi. Şimdi neredeyse tamamı Ermenice şarkılardan olan bir albüm yapıyorum. Ermenice müzik, ruhuma başka türlü dokunuyor. Çünkü duyduğum ilk müzik... Bu album, aynı zamanda kendime hediye. 

Ermenice şarkıların ağır basmasında, bu yılın taşıdığı anlamın da bir etkisi var mı?

Bu yıl, ayrıca bir sorumluluk hissediyorum. Ermenice müziğin genellikle acıyı anlattığı, hüzünlü olduğu bilinir. Ancak, acıların yanı sıra, biz bu müziğin içinde yaşam ve nefes olduğunu, dans olduğunu çok iyi biliyoruz. Dünyaya da göstermek istediğim bu. Yeni albümde, Fransalı ünlü müzisyen Andre Manoukian’la çalışıyoruz. İki Ermenice şarkı olarak başladık. Bir baktık ki, iki Arapça şarkı dışında tüm şarkıları Ermenice seçmişiz. Bu şarkılarla anlatmaya çalıştığım şey, Ermenilerin, yalnızca kurban olarak değil, kurtulanlar olarak nasıl devam edebildikleri ve yaşadıkları…  “Sareri Hovin Mernem” adlı şarkı, yeni bir düzenlemeyle albümde yer alacak. Bir Süryanice şarkı da seslendirdim. Benim annem Süryani ve bu yıl Süryani katliamının da 100. yılı. İki Arapça şarkı yaptım. Onları da Suriye’ye adadım. Aradan bir asır geçti, yine aynı diaspora hikâyeleri var, kan var, ölüm var. Tüm bu olanlar için acının yanı sıra, utanç da duyuyorum. 

Birçok ülkede konserler veriyorsunuz, Ermeni Diasporası’na dair, ülkeden ülkeye nasıl farklılıklar gözlemlediniz?

2014’te Moskova’da düzenlenen ilk uluslararası Ermenice şarkı yarışması ‘Tsovits Tsov’da jüriydim. Yaşadığım en iyi deneyimlerden biriydi. Diaspora’nın farklı şehirlerinde müziğin nasıl devam ettiğini gördüm. Mesela Arjantinli Ermeniler, Latin ezgiler içeren Ermenice şarkı söylediler; İspanya’dan gelen Ermenilerin müziğinde, flamenko öğeleri de vardı. Ben de karıştırmayı, birleştirmeyi seviyorum. Orada genç müzisyenlerle tanıştım. Yeni nesil, sadece kültürü korumakla kalmıyor; tüm yaşantılarını sanata yansıtarak yeniden kültür üretiyor. Bir de anladım ki, dünyanın dört bir tarafına dağılmış olsak da aslında birbirimize çok yakınız.

İki yıl önceki söyleşinizde, bir gün Suriye’ye, evinize geri döneceğinize dair umutlarınızdan bahsetmiştiniz. Bugün Suriye’de nasıl bir gelecek görüyorsunuz?

Büyük bir boşluk hissediyorum. Yeni bir hayat kurmak için umut yok, demek istemiyorum. İnsanlar savaştan yoruldu. Geri dönenleri biliyorum. Kurtulmanın ve tekrar orada yaşamanın yolunu arıyorlar. Yeniden hayat kurmaya çalışıyorlar. Şarkıcılar, savaş alanına dönen Suriye’nin her yerinde, sokaklarda, meydanlarda konserler veriyorlar. İnsanlar, işlerine gitmeye devam ediyorlar. Kapalı alanda sigara içilirdi eskiden, şimdi içinde sigara içilmeyen kafeler açıldığını duydum. Bu bile, yaşamın yeniden inşaasının bir işareti. Ermeniler için, Halep için ise çok umutlu değilim. Ailemden birçok kişiyi savaşta kaybettim. Yeni nesil, orada nasıl bir hayat kurabilecek, bilmiyorum.

Ya memleket desek size?

Yurda dönüş umudunu yavaş yavaş kaybetmek, bir anlamda bana yardım etti. Bazen evine dönmenin bir yolu yoktur, anladım. Bu durumda yapman gereken, evini gittiğin yere götürmektir. Yeniden yaratmak belki… Kültürünü, değerlerini taşımak ve dünyaya anlatmak seni ayakta tutar. Üstelik, bu benim için yeni değil. Baba tarafım Maraşlı, anne tarafım Diyarbakır ve Mardinli. Ermeni Diasporası olarak yaşadım, şimdi Suriye Diasporası olarak yaşıyorum. Kendi ülkesinde yaşamak, her insanın hakkı değil mi? Ama benim, ülkemde kalabilmek için hep mücadele içinde olmam gerekiyor. Şimdi buraya gelip, Ermenice şarkılar söylemek istiyorum.

“Dört yıl önce, İstanbul’a ilk ayak bastığım gün, hava güneşliydi. Benim için buradaki güneş, Suriye’deki güneşin aynısıydı. Güneşin her şeye renk verdiğini gördüm. Binalara, sokaklara, insanlara… Ancak, Avrupa’daki güneş, benim değil, renk vermiyor.”

Türkiye’de evinizde hissettiğiniz söyleyebilir misiniz?

Her geldiğimde, buraya bir aidiyet hissediyorum. Köklerim burada. Şimdi bakıyorum etrafıma, bazı yüzler, bazı ifadeler görüyorum. Ortak acıları ve yaşanmışlıkları hissediyorum. Dört yıl önce, İstanbul’a ilk ayak bastığım gün, hava güneşliydi. Benim için buradaki güneş, Suriye’deki güneşin aynısıydı. Güneşin her şeye renk verdiğini gördüm. Binalara, sokaklara, insanlara… Ancak, Avrupa’daki güneş, benim değil, renk vermiyor.  

Bir gün İstanbul’da yaşamayı düşünür müsünüz? 

İki yıldır bunu düşünüyorum. Suriye’de savaş başladığından beri Avrupa’dayım. Ama burada daha mutlu olabileceğimi hissediyorum. Bu yıl, Diyarbakır’da da büyük ihtimalle konser vereceğim. O konsere babamı da getireceğim. Ailem hâlâ Şam’da yaşıyor. Buraya hiç gelmediler. Babama, kızının köklerini anladığını ve sevdiğini, oraya dönüp şarkı söylediğini göstermek istiyorum. Eminim ki, bu ona bir hayat hediyesi olacak. Sürekli evinden olan ve evine dönmek isteyen biri olarak, belki de tüm yolu bunun için yaptım. Hikâyemin başladığı yere, evime dönüyorum. 

‘Şimdi daha az yabancı hissediyorum’

İki yılda sizin için neler değişti?

Ne hissettiğimi anlamam uzun sürdü. Diaspora’da büyümüşseniz, acı ve vahşet dolu hikâyeler dinliyorsunuz. Bunlar, bir anlamda sizi körleştiriyor ve dışarıda neler olduğunu göremiyorsunuz. Bunlardan kurtulmanın zamanı geldi diye düşünüyorum. Korkularla, acılarla yüzleşmek, kendi deneyimini edinmek gerekiyor. Ben de buraya gelmek istemiyordum. Geldim, gördüm ve korkularımdan kurtuldum. İki yıl önce İstanbul’da verdiğim konserde, Ermenice bir şarkıyı Hrant Dink için söyledim. Onun toprağında, benim toprağımda, ona anadilimde seslendim. Gördüm ki, benim istediğim bu…

Şimdi daha az yabancı hissediyorum. Bir de artık, özellikle Taksim civarında çok fazla Suriye aksanı duyuyorum. Her yerde benim insanlarım var. Ancak sokakta gördüğüm Suriyeli çocuklar, beni çok endişelendirdi. Okuyamıyorlar, çalışmak zorundalar ve onlar için şimdilik iyi bir gelecek görünmüyor. Onlar, savaşın kurbanı. Bu defa, içimi en çok acıtan şey bu oldu. 

Türkiyeli Ermenilerle tanışma, konuşma şansınız oldu mu?

O yarışmada İstanbul’dan gelen Ermenilerle tanıştım. Onlara kendimi daha yakın hissettiğimi söyleyebilirim. Belki de aynı coğrafyada yetişmiş olmamızdan kaynaklanıyor bu. Onlarda gördüğüm en önemli şey, içlerinde nefret olmamasıydı. Burada kalmak ve yaşamak, nefret duygusundan onları uzaklaştırmıştı. Belki ülkelerinde kalabildiler, ancak tarih boyunca çok acılar yaşadılar, sesleri kesildi. Ben de buraya gelmek ve onlarla yaşamak istiyorum. Hayatı anlamlandırmanın, devam edebilmenin yolu bu. Diaspora’da büyüyenlerin, buraya hiç gelmeyenlerin ise sınırları var. O sınırlardan öteye gitmek çok kolay değil. 

Avrupa’da, burada, Suriyelilerle buluştuğunuzda neler hissediyorsunuz?

Suriye dışında Suriyelilerle buluşmak, kısa süreliğine evime dönmek gibi... Bana devam edebilmem için enerji veriyor. Verdiğim konserlerden sonra, orada bulunan Suriyeli topluluklarla buluşuyorum. Onlar için de, benim için de, o iki saat, Suriye’ye dönmek ve hatırlamak anlamına geliyor

‘Sadece ölümü anlatarak sanat yapamazsın’

Suriye Diasporası’yla birlikte, Suriye müziği, kültürü, sanatı daha çok tanınır oldu. Siz, bu alanda kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Ben hep geleneksel müzik yapıyordum. Yeni olan tek şey, yeni şarkıları yazarken, artık diaspora hissiyle yazıyor ve besteliyor olmak... İnsanlar savaştan sonra, Suriyeli sanatçılardan orayla ilgili bilmedikleri şeyleri anlatmalarını istiyorlar. Ancak, o acıyı ve kaybı anlatmak çok zor. Sadece ölümü anlatarak sanat yapamazsın. Orada bir yaşam olduğunu, mücadeleyi, umudu da anlatmalısın. Ben de bu yolu deniyorum. Suriye’yle ilgili güzel anıları, değerleri anlatıyorum; böylece, neler kaybettiğimizi göstermek istiyorum. 

Savaş ve evinden uzakta olmak, müziğinizi nasıl etkiledi? 

Geleneksel halk müziğinin yeni acılar, korkular anlatamayacağını düşünürdüm. Savaştan sonra, Avrupa’da kendimle ve korkularımla yüzleştim. Desteğim yoktu, acıdan ve karanlıktan başka bir şey göremiyordum. Sonra bir şarkı yaptım. Karanlıkta rüya görebileceğimizi anlattım. Eskiden de söz yazardım, ama ilk defa beste ve düzenleme de yapmış oldum. Doğuda şarkı söyleyen bir kadının beste yapması, çok sık rastlanır bir şey değil. Acı dolu bir süreçti, ancak beni daha güçlü kıldı, müziğimi de öyle…



Yazar Hakkında

1985 İstanbul doğumlu. Toplum haberleri, Türkiye-Ermenistan ilişkileri, güncel politika, azınlık hakları, insan hakları ve müzik haberleri yapıyor.