Kilikya ruhu Vakıflı Köyü’nde yaşıyor

Gazetemiz yazarı ve Ermenice sayfaları editörü Pakrat Estukyan bu yıl da Vakıflıköy’deki Surp Asdvadsadzin yortusunu kaçırmadı. Değabah Bekçiyan’ın katılımıyla daha da şenlenen yortuya dair masalsı notlarla döndü İstanbul’a Estukyan.

Her köyün böyle bir geleneği yoktur ama Musa Dağı’nda Vakıflı Köyü’nün birden fazla günce yazanları var. Bu güncelere yeni doğanlar eklenir, öte dünyaya geçenler düşülür, önemli olaylar anılır hatta bazen köyün kaderine etki edecek yaşanmışlıklar bir bir not edilir. Geçmişte günce yazanların en önemlileri Tateos Babekyan, Khaçer Kartunyan, Der Serovpe Gülyan vd. idi, bugün aynı geleneği Musa dayı, Panos Çapar ve hatta daha genç olanlar sürdürüyor. Hiç şüphem yok ki, 2017’nin 11 Ağustos günü de, bu vakanüvisler tarafından bir yerlere kaydedilecek. Geçmişte bu tür güncelerden köyün kaç çocuğunun analarının gözyaşları eşliğinde İstanbul’daki Tbrevank Okulu’na yolculandığını, eğitim yılının bitiminde onların topluca köye dönüşlerinde nasıl karşılandığını son derece betimleyici metinler eşliğinde okuduğumu anımsıyorum. Betimleme gücü yüksek anlatımlardı, özellikle de annelerin, köyün girişindeki ufak tepede toplanıp çocukların bekleyişini betimleyen satırlar…

Geçtiğimiz Cuma akşamı, bugün 70’li yaşlarını süren o çocuklar sabırsız bir bekleyiş içerisindeler. Kilisenin biraz yukarısındaki meydanda birikmiş eski okul arkadaşları bugün Patrik kaymakamı görevini sürdüren Karekin Başepiskopos Bekçiyan’ı karşılamanın heyecanındalar. Daha birkaç saat önce başta köyün papazı Avedis Tabaşyan olmak üzere köy muhtarı Berç Kartun, kilise vakfı başkanı Cem Çapar, Tatyos Bebek, Başepiskoposu karşılamak üzere havaalanına gitmişlerdi. Toplanan kalabalıkta köyün yerlilerinin yanı sıra Asdvadzadzin Bayramı’nı kutlamak için Avrupa’nın farklı ülkelerinden gelenler de vardı. İstanbul’daki Vakıflı Köyü Derneği ise 45 kişiden oluşan bir misafir topluluğuyla gelmişti köye.

Davul zurna eşliğinde karşılama

Misafirleri taşıyan otomobillerin belirmesiyle, davul zurnacılar bir anda coşkulu bir hava tutturdular. Kadınların bir kısmı zılgıt çekerken, kalan birkaç yüz kişilik kalabalık da alkış tuttu. Bu hengâme içinde kilisenin çanı da ipi kopana değin çalıyordu. Otomobilden indiği anda Bekçiyan’ın yüzündeki şaşkınlık ifadesi çok belirgindi. Karşısında bir elinde rakı şişeleri tutan ve davul zurnanın ritmiyle dans eden orta yaşı geçkin adamları hayretle izledi bir süre. Doğal bir şaşkınlıktı bu, ne de olsa Kilikya toprağına ilk kez ayak basıyordu. İlk kez ‘halk’ tanımına uygun bir kitleyle karşılaşmıştı. Daha önce gördüğü Ermeniler halk değil, olsa olsa cemaat mensubuydular. Sevginin içtenliğini karşısındakilerin gözlerinde fark edebiliyordu. Bu farkındalık şaşkınlık ifadesini memnuniyete dönüştürdü. Mutlu bir tebessüm vardı şimdi yüzünde. Kilisenin girişinde bir oğlan ve bir kızın sundukları ekmeği ve tuzu kutsadı, ardından da Peder Dırtad Uzunyan ile birlikte ‘Hraşapar’ ilahisi eşliğinde kiliseye girdi.

Köylülerden çoğu o sevinç anında bir yandan da yaşadıkları derin üzüntüyü ise daha sonraki saatlerde ve ertesi gün birbirleriyle paylaştılar. Çoğunun gözünde yıllar önce aynı coşkuyla Patrik II Mesrob’u karşıladıkları an canlanmıştı. Kısa bir şükür duasının ardından konuklar ve bütün halk, kilisenin hemen yanı başında bulunan geniş alana yöneldiler. 300 kişiyi ağırlamak üzere kurulan masalarda defne dallarına geçirilerek ateşte kızartılan etin kokusu dört bir yanı sarmıştı.

Halaylar, ağır havalar

Musa Dağı’nda 1939’a kadar Ermenilerin yaşadığı yedi köy, geçmişte de farklı etnik ve inanç gruplarından halklarla çevriliydi. Vakıflı Köyü sadece Musa Dağı’nda değil, tüm Türkiye’de varlığını koruyabilen tek Ermeni köyü. Ermenilerden boşalan köylere 1939’dan sonra bir nüfus mühendisliği ile Sünni Türkler yerleştirildi. Vakıflı Köyü’nün aşağısındaki Zeytuniye Köyü’nde Arapça konuşan, Arapça ibadet eden Ortodokslar yaşıyor. İlçe merkezi Samandağ ise Arap Alevi bir nüfus sahip, çarşıdaki yaygın konuşma dili Arapça. Bu kozmopolit ortam Katoliklerin, Yahudilerin ve Protestanların da katılımıyla Antakya’da çok daha belirgin bir hal alıyor. Şemsettin Dönmez, vilayetin bu çokkültürlülüğünü bünyesinde yansıtan bir sanatçı. Bölgedeki tüm dillerde şarkı söylüyor. Onun müziğine duyarsız kalmak mümkün değil, bu yüzden de halaylar saatler boyunca kesintisiz sürdü. Beklenti, bölgede yaşlılara özgü bir hava olan ‘Dzundırhavu’nun, yani ‘ağır hava’nın başlamasıyla gençlerin yerlerini yaşlılara teslim etmesiydi. Ama ne gezer? Biraz önce büyük bir şevkle halaya duranlar şimdi de ağır havanın ritmiyle salınıyor. Bu hercümerç içerisinde Başepiskopos Bekçiyan ise eski sıra arkadaşları, okuldaşlarıyla bir köşeye çekilmiş derin bir sohbete dalmıştı. Boğos ve Nubar Silahlı, Krikor Meşaleciyan, Setrak Özer ve daha adını anımsamadığım niceleri, çocukluk yıllarına dönmüş sevinçle anılar paylaşıyorlardı.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN 

Kategoriler

Toplum Kilise



Yazar Hakkında