YEKTAN TÜRKYILMAZ

Edvin kendine, toplumuna ve tarihe eşine az rastlanır eleştirellikte bakmayı başarıyordu. Zira Hrant Dink’in bahsettiği derin kuyudan çıkabilmiş belki az sayıda Ermeniden biriydi. Bu yüzden geçmişi silmedi sahiplendi ve hep geleceğe, dermana odaklandı.

Bu dünyada büyük isimlerle dolu bir aileye doğmak ne ağır bir yüktür! Birçok insan, hayat boyu peşlerini bırakmayan soyadları, hikayeler, beklentiler altında eziliverir, büzüşür, silikleşir. Pek az kişi, 11 Şubat günü kaybettiğimiz tarihçi Anahide Ter Minassian gibi ailesinin mirasını yemeden, o isimle kavga etmeden köklerinden yeşermeyi başarabilir. Malumunuz, Anahide Ter Minassian Abdülhamid Osmanlısı’nda hem Doğu vilayetlerindeki Ermenilere yapılan zulmün, hem de bu zulme direnişin sembolü olmuş Muşlu Gülizar’ın torunudur. Büyükbabası ise 1880’lerin sonundan soykırım günlerine kadar ömrünü adalet mücadelesine adamış, 1908’den 1915’e kesintisiz vekillik yapmış, mecliste her söz aldığında ‘Bizim Muş ovasında…’ diye başlayıp doğduğu toprakların acılarına ses olmuş cefakâr bir o kadar da renkli bir sima, Ermeni Devrimci Federasyonu (EDF) üyesi Keğam Der Garabedyan’dır.

Dışişleri Bakanlığı’nın tarih boyunca Türk-Ermeni ilişkilerini merkeze alan “Nar Niyetiyle:Unutmanın Değil Hatırlamanın Zamanı” başlıklı sergisi Nisan ayı başında Tophane-i Amire’de izleyicilerle buluştu. 29 Nisan’a kadar gezilebilecek sergiyi soykırım üzerine çalışmalarıyla bilinen antropolog Dr. Yektan Türkyılmaz Agos için gezdi, kaleme aldı.