Pakrat Estukyan Hay Hikâyeler adlı kitabında en yalın haliyle tehciri ve savaşı anlatırken aynı zamanda azınlık ve diaspora olmanın ruh hallerine bakıyor.
Lusyen Kopar
Kitap Kirk, Kasım 2011
İnsan yaşamının sıradanlaştığı, insanın insan yerine konmadığı şu dönemde, insan olduğumuzu anımsamak, duygularımızı, acılarımızı bir nebze olsun yeşertmek için yazılmış hikâyeler vardır. Bunların hammaddeleri insandır, insanın ta derinlerine bakar.
Tıpkı bir ağacın yeşerip yaşam sembolü haline gelmesi gibi, bazı yazarların da yazdığı yazılar yeşerir gönlümüzde, gönül dallarımızda çiçek açtırır, canımızı tazeler, içimizi yeşertir. Pakrat Estukyan’ın Hay Hikâyeleri içimizi burkan, düşündüren ve vicdanımızı sarsan 15 hikâyeden oluşuyor. Kitap Ermenice yazılmıştır ama bu hikâyelerin Ermeniceden Türkçeye tercüme edildiğini söylemek pek de doğru olmaz: yazar hikâyeleri Türkçe baskı için, yeniden yazmıştır. Kitapta yer alan bazı hikâyeler ise yenidir, ilk kez Türkçe yazılmaktadır.
Kitabın ilk hikâyesi ‘Kemanla Protesto Solo’da, 81 yaşındaki Yevgeni Mihalenko’nun yalnızlığını anlatır Estukyan. Moskova ile Sibirya arasında geçen hikâye savaşın çıplak yüzünü, yalnızlık ve yaşlılıkla birleştirip en yalın haliyle sunar.
‘Aman Balam Üşümesin’ adlı hikâye ise Ermenistan’ın kuruluş yıllarında çekilen acıların, adsız ölüp gömülenlerin, yaşanan insanlık dramının anlatıldığı yalın bir anı. Hikâyedeki Hamlet, soğuktan kaybettiği çocuğuna sarılan tek bir babayı değil, o dönem kaybedilen birçok evladı ve ona sarılan birçok babanın hüznünü bize aktarıyor. Okuyucular bu hikâyede büyük kıtlık zamanında Ermenistan’da yaşananları daha iyi anlayacaktır şüphesiz.
Üçüncü hikâye ‘Nisan Anıları’ ise bir Harput hikâyesi, 1915 yılında tüm Anadolu’da yaşanan acıların bir örneği. Kitaptaki diğer hikâyelerde ima edilen tehcirden, ‘Nisan Anıları’nda açıkça bahsediliyor. Khaçig, Vartiter ve Serop’un hikâyesi, çoğumuzun duyduğu ama yazamadığı hikâyelerden sadece biri. Yazar yaşananları, “Duvarın dibinde ölüm sırasını bekleyenlerden biri Khaçig’di. Ne Khaçig’i, Khaçig bir insan adıdır. Oysa burada, bu duvarın altında insana benzeyen bir şey görülmüyor” ve “Lanetli günlerdi, lanetli yılın lanetli günleri. Serop’u ve Zaven’i yan yana doğradılar” cümleleriyle özetler.
Estukyan’ın hikâyelerinde ülkeden ülkeye gezmek, şehirden şehre gitmek, dünyayı bir günde dolaşmak mümkün. Hikâyelerde gittiğiniz birçok ülkede bir Hay’a, bir göçmene rastlayabilir, onda kendi anılarınızdan bir şeyler bulabilirsiniz. Savaşın zalim yüzünün anlatıldığı ‘Gazze Şehri Oturmuş Ağlıyor’ adlı öyküde hemşire Leyla ile ambülans şoförü Lenki Kevork’un mücadelesi anlatılır. Öyküyü okurken insan sorar: Din, dil, ırk farkı nedir?
Kitabın en çok etkilendiğim hikâyelerinden biri Diyarbakır-İstanbul arasında geçen ‘Hısım’ oldu. Kim bilir belki bu hikâyeden bu kadar etkilenmemin sebebi anlatının İstanbul ayağındaki sokakları tanımam, o sokaklardan geçmemdir. Artık Kumkapı sokaklarından geçerken hep Diyarbakırlı Mesut Mesrob’u anımsayacağım…
‘Semaver de Gitti’ adlı hikâye azınlık olmak üzerine kurulu. Askerliğini yaptığı halde karakola çağrılan Hamo’nun başına gelenler, bu ülkede yaşayan azınlıkların nasıl korku dolu bir hayata mahkûm edildiğini, zaten herkesten sakınıp, çekinerek yaşarken kimi fırsatçılar tarafından nasıl suiistimal edildiklerini anlatıyor.
‘Viva Internationale!’ adlı, Ermeni komünist Sarkis Çerkezyan’ın anısına ithaf edilen hikâye Marsilya-Barselona arasında geçiyor. Misak Der Mardirosyan 1914 doğumlu yalnız, yaşlı bir Ermeni partizandır, hikâyede onun Enternasyonal Partizan Cephe’ye ve omuz omuza savaştığı arkadaşlarına verdiği önem anlatılır. Ama Misak Der Mardirosyan dilini, Ermeniceyi neden özler? Bir insan neden ve hangi şarlarda dilini özler?
Kitabın son üç hikâyesi ‘Vehanuş Üçlemesi’ başlığını taşıyor. Üçlemenin birinci bölümünün adı ‘Yol Ayrımı’. Vehanuş’un ailesinin ve oğullarının tanıtıldığı üçlemenin ilk bölümü İstanbul’da, ikinci ve üçüncü bölümler Amerika Birleşik Devletlerinde geçiyor. Estukyan, Türkiye’de azınlık olmayı anlattığı hikayelerden sonra, bu üçlemede diaspora olmanın, dağılmış olmanın ne demek olduğuna bakıyor. Ellili yılların göçlerinde ABD’ye giden, sonra ailelerini yanlarına alan diaspora Ermenilerinin yaşamını, yaşadıkları zorlukları ve özlemlerini aktarıyor.
Kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısında “Pakrat Estukyan Hay Hikâyeler’de var olma mücadelesi ile geçen ömürleri, yaşanmış acıları ve hüzünleri dile getiriyor” deniliyor. Hepsi yaşanmış ve Anadolu’ya ait öykülerden öğreneceğimiz çok şey var.
Hay Hikâyeleri
Pakrat Estukyan
Everest Yayınları
Kasım 2011, s. 127