Ali Çarkoğlu: Tartışmaların daha da kutuplaşacağı bir meclis var

1 Kasım seçimleri, tüm partilerin ders çıkaracağı sonuçlarıyla daha uzun süre tartışılacak gibi görünüyor. 7 Haziran sonrası kutuplaşmanın derinleştiği, çatışma ortamında gidilen seçimlerde AKP, 2011 genel seçimlerindeki oy oranına, %49’a ulaştı. MHP’nin de vekil sayısı itibariyle dördüncü parti konumuna geldiği mecliste yeni dengeler ne olacak? Partilerin ne ders çıkarması gerekiyor? Toplumun temel gündem maddeleri yeni anayasa, çözüm süreci ve Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın ‘referandum yapılabilir’ diyerek yeniden fitilini ateşlediği başkanlık tartışması nereye evrilecek? Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanı, siyaset bilimci Prof. Dr. Ali Çarkoğlu sorularımızı yanıtladı.

Yeni Meclis denklemi bize ne söylüyor? 

Yeni Meclis, Anayasa değişikliklerinin iktidar ve muhalefetin bir şekilde uzlaşarak değişebileceği bir yapıyı muhafaza etti. Bu oydaşma gereğinin iktidar ve muhalefet ilişkilerini nasıl şekillendireceği merak konusu. Geçmişteki gibi birlikte çalışamayan bir yapının, yeni Anayasa oluşumuna engel olması yine söz konusu olabilir. Yeni Meclis’in temsil yeteneğinin Haziran seçimlerinden sonra oluşan Meclis’ten daha düşük düzeyde bir temsil yeteneğine sahip olduğu izlenimi oluştu. Bu nedenle, daha tek sesli ve tartışmaların da daha kutuplaşacağı bir Meclis yapısı ile karşı karşıya olmamız kaçınılmaz olabilir. 

“AKP’nin son 5 ayda yürüttüğü kavga ve kutuplaşma siyaseti meyvesini verdi, seçmen belirsiz bir koalisyondansa istikrara oy verdi” yorumları var. Katılır mısınız? 

Ülkede kutuplaşma yeni bir olgu değil. Seçmen her zaman istikrarı tercih etmiştir. 7 Haziran sonrasında istikrar oluşturamama, yani hükümet kuramama sonucu tek başına iktidar olanağına en yakın partiye yönelim kaçınılmaz oldu. AKP tarafından kurgulanıp kurgulanmadığından bağımsız olarak, karmaşa ve istikrarsızlık eğilimi oluşunca, bu tür bir tercih kayması olacağını muhalefetin kestirebilmesi gerekirdi. Her alanda kuvvetli bir muhalefet edilebilmesi gerekirdi. Gösterilen muhalefetin AKP’yi ve lider kadrosunu yıpratamadığı aşikardır. Bütün terör, hendek görüntüleri, kapatılan ilçeler ve hayatlarını kaybeden vatandaşlara rağmen bu durumun sorumluluğunu iktidar partisine yükleyemeyen ve tam tersine bunlardan kendisi sorumlu tutulan bir muhalefet oluştu ülkede. Bunun AKP’nin kurgusu olduğu kadar muhalefetin de katkısıyla oluşan bir süreç olduğunu görmek gerekir. 

Ali Çarkoğlu

“Seçimsiz dönem AKP’yi çözüm sürecinde daha cesaretli davranmaya itebilir”

MHP bu denklemin neresinde duruyor? Sonuçları AKP – MHP tabanı geçişkenliği üzerinden okumak mümkün mü?

MHP oluşan bu dinamikleri en yanlış okuyan ve en etkisiz tepkiyi veren parti oldu. Artan terör ve siyasi istikrarsızlığın otomatik olarak kendisine puan yazacağı varsayımı yapan MHP’nin tüm hesabı yanlış çıktı. HDP’yi Türkiye partisi olamamakla eleştirenlere benzer bir eleştiri MHP için de dile getirilebilir. Çözüm süreci dışında sosyal ve iktisadi sorunlar karşısında da hatırda kalan bir çözüm üretemeyen MHP’nin iktidara talip olabildiğini söylemek elbette zordur. Çözüm sürecini “durdurun dünyayı inecek var!” benzeri bir hiçe sayımla tartışan MHP’nin kendi seçmenine karşı bile inandırıcı olamadığı görülüyor. AKP’ye geri dönmüş bu seçmen tabanının çözüm sürecinde AKP’nin yeni inisiyatiflerine destek verme eğiliminde olması beklenebilir. Bu da sürecin yeniden çalışmaya başlamasına yardımcı olacaktır elbette. Ancak MHP’nin oyunun yeniden %10lar düzeyine gerilemiş olması tek başına çözüm sürecine yeni bir ivme veremeyecektir. Çünkü bu sefer de AKP içerisinde MHP’ye kayabilecek bir seçmenin hassasiyetlerine dikkat etme eğilimi oluşabilir. Yine de önümüzdeki birkaç yıllık seçimsiz dönemin AKP’yi kısa dönemde daha cesaretli davranmaya itmesini beklemek gerekir.

Kasım seçimleri açıkça gösterdi ki AKP yönetimi farklı partilere meyledebilecek kendi oy tabanı içinde önemli bir kesim oluşturan 5 milyonu aşkın seçmen kitlesinin tercihlerine dikkat etmek durumundadır. Bu kesim bir yandan muhafazakar ancak çözüm sürecine yine de beklentileriyle talep oluşturan doğu ve güneydoğu bölgesinin Kürt seçmeni olduğu kadar orta Anadolu ve iç Ege’deki MHP’ye meyledebilen bir seçmen tabanıdır. Her iki kesimin beklentilerini yönetebilmek AKP için imkansız olmasa da çok zor olacaktır. Bir dönem en azından bu iki kesimin en azından birinin beklemeye alınıp diğerinin beklentilerinin gerçekleştirilmesi gibi bir pratik sorun ortaya çıkabilir. Yoksa AKP bu iki çelişen beklenti karşısında paralize olma tehlikesi yaşayacaktır.

HDP’nin yaşadığı düşüş, Kürt siyaseti açısından bize ne söylüyor? 

Kürt oylarının HDP’ye sadece kısmen yönelmiş bir geniş muhafazakar seçmen tabanı olduğu hep dile getirilmiştir. Emanet gelen oylar arasında liberal sol eğilimli kesimin kısıtlı, muhafazakar kesimin ise çok daha geniş bir kitle olduğunun bilincinde bir siyaset üretemedi HDP. Bunu göremediğini değil, sadece kampanya şartlarında gerçekleştiremediğini söyleyebiliriz. Malumdur ki HDP için bu son kampanya dönemi bir önceki Haziran seçimleri öncesinde olduğu gibi yüksek güvenlik sorunları tarafından paralize olunarak geçirilmiştir. Kürt seçmene daha sık ulaşabilmek ve onların beklentilerine cevap üretebilmek gerekirdi. HDP liderleri bu gereği yerine getiremediler ve bilhassa Anadolu seçmeni gözünde istikrarı bozan dinamikleri besleyen bir tavır almış göründüler. Türkiye partisi olma beklentisi batı ve orta Anadolu’da bir kesim seçmeni zaten HDP’den uzak tutuyordu, son aylarda yükselen şiddet ve belirsizlik sonucu Doğu ve Güneydoğu illerindeki muhafazakar Kürt seçmenin de yeniden AKP’ye dönmüş olduğu gözleniyor. Değişimin yönünü bu ayrıntıda görebilmek için aynı seçmen ile Haziran ve Kasım kampanyaları sürecinde birkaç defa görüşülmesi gerekirdi. Bu şekilde yürütülmeyen araştırmalar bölgedeki şiddet ve belirsizlik ortamında HDP’ye yönelecek gibi görünen oyların AKP’ye kaymakta olduğunu tespit edemediler. Bunda bölge seçmeninin gerçek tercihlerini araştırmalarda dile getirememiş olmasının da rolü olması beklenir.

CHP’nin önceki seçimlerde olduğu gibi %25 bandını koruduğunu görüyoruz. CHP’nin bu süreçteki politikasını nasıl değerlendirirsiniz?

Bu seçimde tercihlerini değiştirmiş gibi görünen yaklaşık 5 milyon seçmen içerisinde muhafazakar Kürtler ile milliyetçi MHP seçmeninin CHP’ye kayabilmesi mümkün değildi. Kaygan HDP tabanı içerisinde görece ufak bir grup olan sol eğilimli seçmen zaten CHP’ye geri dönmüş görünüyor. Ancak bu grup araştırmalarda kolaylıkla görülemeyecek kadar ufak bir gruptur kanaatimce. 

CHP’nin Haziran seçimlerinde de izleyip Kasım’a gelirken de değiştirmediği büyük stratejisi, AKP içerisinde bir zamanlar DYP, ANAP, Genç Parti ve hatta DSP’ye oy vermiş olan bir kesimi kendine çekmeye yönelik olmuştur. Bu tespitten hareketle CHP’nin bu kesime yönelmesine şaşırmamak gerekir. Ancak eski orta direk seçmeni diyebileceğimiz bu kesimin hangi değerler ve siyasa öncelikleriyle harekete geçebileceği konusunda hesap çok doğru çıkmamış gibi görünüyor. Öncelikle bu kesimin geçmişe baktıklarında AKP dönemini iktisadi temelde kötü olarak değerlendirmediklerini görüyoruz. Bu kesimin gelecek beklentilerinin ise artan şiddet ve belirsizlik ile daha güvenilir liman olarak görünen AKP içinde kalmaya meylettiği görülüyor. Benim kanaatim ekonomiye yoğunlaşan CHP’nin bu uzun dönem stratejisini sürekli canlı tutması gereklidir. 

CHP eski orta direk merkez sağ seçmeni cezbetmeye yönelik bir ekonomi politikası vaatleriyle seçmen karşısına çıkarken sola yakın duran Alevi ve Kürt seçmenine yeni pek bir şey söyleyememiş görünmektedir. Sanıyorum ki CHP’nin çıkmazı daha önce bahsettiğim eski orta direk seçmen için konuşulan konuların Kürt seçmeni de cezbedebilecek bir çekiciliğinin olmaması ve hatta itici ve CHP’den uzaklaştırıcı bir dinamik oluşturmasıdır.  

“Meclisin öncelikli gündemi iktisadi önlemler olabilir”

Yeni meclisin en önemli gündem maddeleri neler olacak?

Yeni Meclis gündeminde en kısa vadede seçmenlerin günlük yaşamında fark yaratacak bir takım iktisadi önlemler alınması öncelikli gündem olabilir. Yeni Anayasa ve çözüm sürecinin farklı kesimlerle müzakere edilmesi ve hatta mümkünse bir derece oydaşma oluşturarak çözülmesi yolunun aranmasını beklemek safdilli bir iyimserlik olmayacaktır. Ancak bu tür bir oydaşma oluşma olasılığı bence pek yüksek değildir. 

Müzakere sürecinde çok kısa dönemde önemli bir gelişme olması zor görünüyor. 2016 Baharı ve sonrasında uluslararası konjonktür de olanak sağlarsa açılım süreci yeniden canlanabilir. Bu nedenle daha işin başında çıkmaza düşmüş görünmemek için öncelikle kolay sonuca varılacak iktisadi önlemlere yönelip bu arada daha hassas konuların perde ardından bir çözüme varıp varmayacağını test etmek daha anlamlı olacaktır.

“Başkanlık tartışması Erdoğan-Davutoğlu çekişmesinin iyice su yüzüne çıkmasına yol açar”

7 Haziran seçimlerinin kilit tartışmalarından biri de ‘Başkanlık’tı. AKP’nin gündemine geri mi dönüyor sizce? 

Eldeki tüm araştırma sonuçları Başkanlık sisteminin seçmene cazip gelmediğini söylüyor. Bu konuyu gündeme getirmenin muhalefetin ihtiyacı olan bir yeni canlanma kıvılcımı sağlayacağını da hesaba katmak gerekir. Burada ana soru Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tercihlerinin bu konuda ne kadar etkili olacağıdır. Zaten Cumhurbaşkanı ile uyum içerisinde çalışacak bir yeni Davutoğlu hükümetinin muhalefeti bir araya getirip canlandıracak bir başkanlık sistemi projesi ile vakit kaybetmek yerine icraatlarına odaklanmayı tercih etmesi beklenir. Ancak her ne kadar gereksiz görünse de bir siyasi güç konsolidasyonu ve uzun dönemli bir hesaplaşmanın son noktasını koymak gibi pratikte çok bir getirisi olmayacak da olsa başkanlık sistemi tartışmalarına geri dönülmesi imkansız da değildir. Bu gelişme şu anda gözlenmeyen ama derinden devam ettiği varsayılan Erdoğan-Davutoğlu çekişmesinin iyice su yüzüne çıkmasına yol açacaktır. Böyle bir sürtüşme olasılığı yeni hükümetin performansını olumsuz etkileyecektir. Gerek Erdoğan gerekse de Davutoğlu’nun Kasım seçimleri sonrasında elde ettikleri yeni siyasi gücü başkanlık projesi ile uzun sürecek bir patinaj sürecinde harcamak yerine seçmen beklentilerini karşılayacak siyasa üreterek icraata odaklanmaları ve mesafe kat etmeleri en mantıklı yol olacaktır. 

Kategoriler

Güncel Gündem



Yazar Hakkında

1987 İstanbul doğumlu. Agos web sitesinin editörü; insan hakları, ifade özgürlüğü, çevre hareketleri, güncel politika ve yaşam haberleri yapıyor.