TL’deki değer kaybı 2016’da sürecek

Ekonomist Türker Hamzaoğlu, 2015’ten 2016’ya Türkiye ekonomisinde yaşananları ve olası gelişmeleri yazdı. Uluslararası finans kuruluşu Merrill Lynch’in Türkiye Masası Direktörü Hamzaoğlu’na göre, Merkez Bankası, kendi yarattığı ‘Fed’den sonra para politikasını normalleştireceğim’ beklentisini yerine getiremeyerek büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bu durum, yatırımcıların gözünde “Merkez Bankası üzerinde faiz indirmesi için baskı mı var?” algısını güçlendiriyor.

Türkiye ekonomisi için 2015 yılı nasıl geçti?

Türkiye’ye ve diğer gelişmekte olan ülkelere baktığımızda 2015 yılı bize üç şey öğretti. Birincisi, Çin’deki büyümenin seviyesinin kompozisyonu kadar önemli olduğu. Çin büyümesinde sert  bir yavaşlama beklemesek de büyüme hızındaki yavaşlama gelişmekte olan ekonomiler ve emtia fiyatlarını oldukça olumsuz etkileyerek varlık fiyatlarının düşmesinde etkili oldu. Çin büyümesinin kompozisyonunun, imalat sanayi ve yatırımlardan hizmetlere dönüşmesi de uluslararası ticaret hacmi ve emtiaları olumsuz etkiliyor.
İkinci olarak, emtia fiyatlarında 2000’lerin başından itibaren yaşanan artış trendinin beklenenden çok daha sert ve çabuk bir şekilde sonuna gelindi. Bu da emtia ihrac eden ülkeleri son derece zor durumda bırakırken, 2016'ya yönelik de bir risk faktörü olarak geçerliliğini koruyor. Gerek Çin’deki yavaşlama, gerek emtia fiyatlarının düşmesi sonucunda gelişmekte olan ekonomilerin büyüme oranı 2009’dan bu yana en düşük seviyeye geriledi.
Son olarak, Türkiye kaynaklı politik risklerin küçümsenmemesi gerektiği 2015’te sancılı bir şekilde öğrenildi. Türkiye, 2015’e petrol fiyatlarındaki düşüşle çok olumlu bir başlangıç yapmışken, önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın para politikasına  müdahalesiyle olumsuz olarak ayrıştı. Haziran seçimleri sonrasında da beklenmedik bir şekilde 1 Kasım’da tekrar seçime gidilmesiyle, bir kez daha yatırımcılar tarafından cezalandırıldı. 1 Kasım seçim sonrasında tek parti hükümetine dönüş ile siyasi istikrar beklentileri artmışken, bu sefer Rusya ile yaşanan uçak krizi, jeopolitik risk priminin artmasına neden oldu.

2016 yılına yönelik beklentiler neler?

Gelişmekte olan ekonomilere yönelik ihtiyatlı bir iyimserlik söz konusu. İki buçuk yıldır yaşanan bir Fed (Amerikan Merkez Bankası) faiz artıracak tedirginliği söz konusuydu. Bu ayki artış, 10 yıldır bir ilk olması açısından önem taşıyor. Bu açıdan bakıldığında yeni bir dönem açılmış olsa da diğer yandan da bir rahatlama yaşanıyor. Nihayetinde bu belirsizlik uzun zamandır gelişmekte olan ekonomilerde fiyatlanıyordu. Önümüzdeki dönemde Fed'in faiz artış hızı, Çin'deki büyüme ve Renminbi yani Çin döviz kuru ve emtia fiyatlarının seyri, gelişmekte olan ekonomilerin görünümünü yakından ilgilendirecek. Beklentiler gelişmekte olan ülkelerde 2016’da büyümenin tekrar toparlanmaya başlayacağı yönünde. Ancak bu çok genele yayılan bir toparlanma olacak gibi gözükmüyor.

Türkiye bu resmin neresinde?

2015’e göre nispeten bir iyileşme temsil eden bu arka planda, aslında Türkiye’nin olumlu olarak ayrışma imkânı vardı. Nihayetinde Türkiye, büyümesinin 2016’da hızlanması beklenen az sayıdaki ülkeden bir tanesi (Yüzde 3,5). Ayrıca, iki senede yaşanan dört seçim sonrasında siyasi belirsizlikler göreli olarak azalmış durumda ve ekonomik reformlarla yeni bir gündem yaratma imkanı da söz konusu. Son olarak, Türkiye’nin muadili ülkelerin ciddi sorunları mevcut. Rusya’ya uygulanan amborgalar uzatılıyor ve ülke Suriye’de fiilen savaşıyor. Güney Afrika ve Brezilya yatırım yapılabilir ülke notunu kaybetme riskiyle karşı karşıya ve görünüm oldukça bulutlu. Ortadoğu ve Afrika’da düşen emtia fiyatları nedeniyle açıklar artarken büyüme hızla yavaşlıyor.  
Fakat bu fırsat maalesef kullanılamayacak gibi görünüyor. Merkez Bankası’nın kendi yarattığı ‘Fed’den sonra para politikasını normalleştireceğim’ beklentisini yerine getiremeyerek büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bu yatırımcıların gözünde tekrar Merkez Bankası üzerinde faiz indirmesi için baskı mı var algısını maalesef güçlendiriyor. Her ne kadar yukarıda bahsedilen şekliyle potansiyel olarak Türkiye için olumlu makro tablo olsa da yatırımcıların üç temel endişesi söz konusu: Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, başkanlık sistemine geçiş için 2016’da yapılacak bir referendum ve jeopolitik riskler. 2015’te Türk siyasetinin öngörülebilir olmamasından ağzı yanan yatırımcılar, para politikası ve bölgesel risklerin de öngörülebilir olmadığı bir ortamda Türkiye’ye 2016’da yatırım yapmak konusunda da acele etmeyeceklerdir.

Bu, TL’deki değer kaybının devam edeceği anlamına mı geliyor?

Evet. Ekonomi yönetimi ve hükümet Türk Lirası’na yurtiçi yerleşiklerin güvenini bile sağlamaktan uzak. 2015’te döviz mevduatlarda yaklaşık 20 milyar dolarlık bir artış yaşandı ve toplam mevduatların yüzde 45’i döviz cinsinden. Mevduat faizleri yüzde 13’lere yükselmiş olsa da TL’ye güven yok. Merkez Bankası’nın güvenilirliğinin azalması, sermaye girişlerinin durmuş olması ve asgari ücret artışlarıyla enflasyonun artacak olmasıyla beraber düşünüldüğünde, TL’deki değer kaybının devam etmesi beklenmeli. Yurtdışı konjonktürdeki belirsizliklerin hâlâ tam olarak azalmadığı bir ortamda, Türkiye yeni yıla da yatırımcıların önüne tutarlı ve cazip bir hikâye koyamıyor. Bu kaçan fırsatta, hükümet ve cumhurbaşkanı ile ekibinin ayrı tellerden çalmasının da etkisi olduğunu eklemekte fayda var.    

Kategoriler

Güncel Türkiye Yaşam



Yazar Hakkında