Fotoğraf tadında öyküler

Aras Yayınları 90. doğum gününde Ara Güler’in ‘Babil’den Sonra Yaşayacağız’ başlıklı öykü kitabını Ermenice, Türkçe ve İngilizce üç cilt halinde bir ‘foto-öykü albümü’ olarak yeniden bastı.

Ara Güler’in erken döneminde kaleme aldığı öykülerle daha sonra çektiği fotoğrafları bir araya getiren ‘Babil’den Sonra Yaşayacağız’, Türkiye'de yaratıcı fotoğrafçılığın uluslararası alanda ün kazanmış en önemli temsilcisi olarak kabul edilen ve fotoğrafçı kimliğiyle öne çıkan sanatçının pek bilinmeyen bir yönünü, öykücülüğünü etraflı bir şekilde ortaya çıkarıyor. Türkçe, Ermenice ve İngilizce üç cilt halinde eşzamanlı olarak yapılan bu yeni basım Güler’in metinleriyle görsel dünyası arasında muhtemel eşleşmelerin izini sürerek bir “foto-öykü albümü” halini alıyor. 

Fotoğraflarında anlamlı anları yakalayıp onlardan bir kompozisyon oluşturabilmesinde bu erken dönem öykülerinin önemli bir rolü olduğunu düşünen Güler, kitapta yer alan 13 öyküsünü birer fotoğraf olarak nitelendiriyor. ‘Babil’den Sonra Yaşayacağız’, Güler’in yalnızca fotoğraflarıyla değil, öyküleriyle de ‘görsel dünyanın adamı’ olduğunu kanıtlıyor.

Kitabın özgün Ermenice baskısı ‘Papelonen verç bidi abrink’ adıyla 1995’te yapılmış, Türkçe çevirisi ise daha sonra yayımlanmıştı (1996, 2000). Ara Güler’in Ermenice olarak kaleme aldığı öyküler, dönemin ‘Carakayt’ (Işın), ‘Hantes mşaguyti’ (Kültür Dergisi), ‘Jamanak’ (Vakit), ‘Marmara’, ‘San’ (Talebe), ‘Surp Prgiç’, ‘Yerçanik’ (Mutlu) gibi süreli yayınlarında ve Hamaynabadger hanrabedagan şrçani İstanbulahay kraganutyan (Cumhuriyet Dönemi İstanbul Ermeni Edebiyatı Panoraması [İstanbul: Aramyan Okulu’ndan Yetişenler Derneği, 1957]) adlı kitapta yayımlanmıştı.

Ara Güler biyografisi

Ara Güler 16 Ağustos 1928’de İstanbul'da doğdu. Türkiye'de yaratıcı fotoğrafçılığın uluslararası alanda ün kazanmış en önemli temsilcisi olarak kabul edilir. Çocukluk yıllarında sinemadan çok etkilendi. Lisedeyken film stüdyolarında çalıştı. 1951 yılında Getronagan Lisesi’nden mezun oldu. Muhsin Ertuğrul'un yanında tiyatro ve oyunculuk eğitimi almaya başladı. Rejisör veya oyun yazarı olmak istiyordu. Bu yıllarda bazı edebiyat dergilerinde ve Ermenice gazetelerde öyküleri, röportajları yayımlandı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne devam etti, ancak fotomuhabiri olmaya karar vermesi nedeniyle üniversiteyi yarıda bıraktı.

Gazetecilik yaşamına 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde başladı. Time Life, Paris Match ve Stern dergilerinin Yakındoğu foto muhabirliğini üstlendi. Magnum Photos'a katıldı. Nuh’un Gemisi röportajını yaptı ve bu fotoğraflar Magnum Photos tarafından 100’ün üzerinde yayına dağıtıldı. Yine bu yıllarda Nemrut Dağı röportajını gerçekleştirdi ve tüm dünya Nemrut Dağı’nı onun fotoğrafları ile tanıdı. Bir diğer önemli röportajı Afrodisyas ile de unutulmuş bu kentin yeniden keşfedilmesini ve dünyaca tanınmasını sağladı.

1961’e kadar Hayat dergisinde fotoğraf bölümü şefi olarak çalıştı. 1961'de İngiltere'de yayımlanan British Journal of Photography Year Book, onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak tanımladı. Aynı yıl Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği’ne (ASMP) kabul edildi. 1962'de Almanya'da Master of Leica unvanını kazandı. Yine aynı yıl fotoğraf dünyasının o dönemdeki en önemli yayını olan Camera dergisi onunla ilgili bir özel sayı yayımladı. Lord Kinross’un 1971’de basılan Hagia Sophia: A History of Constantinople kitabının fotoğraflarını çekti. 1974'te Amerika Birleşik Devletleri'ne davet edildi ve birçok ünlü Amerikalı’nın fotoğraflarını çektikten sonra Yaratıcı Amerikalılar adlı sergisini dünyanın birçok kentinde sergiledi. Yine aynı yıl Yavuz zırhlısının sökülmesini konu alan Kahramanın Sonu adlı bir belgesel film çekti.

Yıllarca üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotoğrafları 1992’de yayımlandı. Dünyanın dört bir yanında yüzlerce sergi açtı. Onlarca kitabı yayımlandı. Bertrand Russell'dan Winston Churchill'e, Arnold Toynbee'den Picasso'ya, William Saroyan’dan Salvador Dali'ye kadar dünyaca ünlü birçok kişinin, ayrıca Türkiye’nin en önde gelen sanatçılarının fotoğraflarını çekti, onlarla röportajlar yaptı.  

Yazardan 

Şöyle bir göz gezdirdim, son öykümü elli dokuz yıl önce yazmışım. İlk öykümü ise altmış dört yıl önce. Bir de en son, 1986’da Eritre’de bir savaş röportajı yaparken, bir anı karalamıştım. Onu ve Babamın Öyküsü’nü de bu kitaba ekledim.

Bu eski öykülerimdeki duygularım, ne olmuşsa olmuş, görsel bir anlatıma dönüşmüş. Daha o zamandan görsel bir dünyanın içine düşmüşüm demek. Bana öyle geliyor ki, yazıyla görselliğin ortak bir anlatımı var. Öyle olduğu kuşkusuz, yoksa sinema sanatı da olmazdı. Zaten ben de fotoğraflarıma bakarken zaman zaman tiyatro çalışmalarımdan, öyküler için düşündüklerimden esintiler buluyorum. Belki de fotoğrafımdaki “anı yakalama ve kompozisyonu kurma” özelliğimi bütün bu eski çalışmalara borçluyum. Bir “kadr” içinde kompozisyon kurmayı tiyatro çalışmaları günlerimden, anlamlı anların yakalanması ve bir anlatıma varmasını da öykücülüğümden esinlendiğimi sanıyorum. Neyse, işte böyle şeyler sonucunda, görsel malzemede bir birikim oluşuyor anlaşılan.

Görsel malzeme, tıpkı şiir gibi, yazı gibi, resim gibi, sahne sanatları gibi, bir yerlerden birikimini topluyor, yeni bir biçim kazanıyor ve görsel sanat oluyor. Zaten yazdığım bu öykülere dikkat edilirse, bunların bir tür fotoğraf olduğu görülür. Demek ki, o zamanlar dahi görsel dünyanın adamıymışım da haberim yokmuş.

Bu eski öyküleri toplayıp yayımlayan arkadaşlarıma burada teşekkürü borç bilirim.