Sürgündeki arkadaşının gözünden Ahmet Kaya

Ahmet Kaya’nın Paris’teki sürgün yıllarını anlatan müzikli oyun ‘Hep Sonradan’, 22 Nisan Pazartesi akşamı, bu sezonki son gösterimini yaptı. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu ve Kardeş Türküler tarafından sahnelenen müzikli oyunun prömiyeri 9 Ocak’ta yapılmıştı. Yönetmenliğini Metin Göksel’in üstlendiği oyunda Cüneyt Yalaz, Elit Andaç Çam, Ahmet Melih Yılmaz, Saim Güveloğlu, Ferya Soysal ve Banu Açıkdeniz rol alıyor; Kardeş Türküler ekibi de, sahnede Ahmet Kaya’nın 15 şarkısını seslendiriyor. Oyunun metni Didem Kaplan, Cüneyt Yalaz ve Funda Alp tarafından kaleme alınmış. ‘Hep Sonradan’ı, Cüneyt Yalaz ve Kardeş Türküler’den Vedat Yıldırım’la konuştuk.

Ahmet Kaya’yı bir arkadaşının gözünden anlatma fikri nasıl doğdu? 

Cüneyt Yalaz:Bu, Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu’nun genel sanat yönetmeni Feza Soysal’ın projesiydi. BGST’ye ve Kardeş Türküler’e böyle bir öneride bulundu. Kardeş Türküler, Ahmet Kaya’nın şarkılarını seslendirecek ve o şarkılarla doğrudan doğruya Kaya’nın hikâyesi teatral bir biçimde anlatılacaktı. Soysal’ın önerdiği iki yazar ve ben bir araya gelip “Nasıl anlatabiliriz?” sorusu üzerine çalıştık. Sadece Ahmet Kaya’nın hikâyesini anlatan bir şey yapmak bize çok ağır, zor geldi. Onun yerine Ahmet Kaya’yı, onu yakından tanıyan bir kurgusal karakter üzerinden anlatmaya kararlaştırdık. Bu karakter onun çocukluk arkadaşı, sürgündeki arkadaşı olsun ve bir sürgün hikâyesi anlatalım istedik.

Vedat Yıldırım:Ahmet Kaya bedel ödedi, sürgüne gönderildi. Geriye dönüp baktığınızda bunun nedeni olarak karşınıza kimlik meselesi çıkıyor. Yoksa Ahmet Kaya’yı başka türlü de konu edebilirsiniz, mesela aşk şarkılarını merkeze koyarsınız... Biz hakkaniyetli bir şekilde işlemeye çalıştık onun hikâyesini. Sadece Kürt veya Ermeni meselesini değil, aynı zamanda muhalif hareketi de ele aldık. Bu alanda bedel ödemişlerin sesini duyabiliyoruz oyunda, bu bizim için önemli.

Bu bir tiyatro mu, müzikal mi?

CY:Müzikal de denebilir, müzikli oyun da.

VY:Şu anda geldiği hali müzikale biraz yakın ama müzikallerde metinler de melodiyle söylenir; burada sadece Ahmet Kaya’nın şarkıları müzikli.

Proje üzerine çalışmaya ne zaman başladınız?

CY:Fikir 2017’nin sonbaharında ortaya atıldı. Yazım ekibi olarak geçen yılı Mart’ta bir araya geldik.

VY:Sahnede bir müzik grubu var; ses sistemi, dekoru vs. ile, zahmetli ve masraflı bir proje bu. Bir süre “Bu işin üstesinden nasıl geleceğiz?”, “Kendimiz başarabilir miyiz?”, “Bir prodüksiyon şirketiyle mi anlaşsak?” sorularıyla meşguldü kafamız. Oyunun sahnelenmesinin gecikmesine biraz da bu süreç neden oldu.

CY:Tiyatro metninin pratikte işleyip işlemeyeceği sahneye çıkmadan tam anlaşılamıyor. Üstat yazarlar bunu çok iyi başarıyorlar tabii ama biz Shakespeare değiliz sonuçta. Sahnede denenen şeyler eğer işlemiyorsa, akmıyorsa, istediğimiz anlam oluşmuyorsa, dramaturjik olarak yanlış bir yere savruluyorsa, bunların hepsi elden geçiriliyor. Oyun sahnelenmeye başlamadan önce de, sonrasında da, sahne üzeri ve masa başı çalışmaları sürekli olarak birbirini besledi. 

Senaryonun ilk hali ile sahnelenen hali arasında büyük bir fark var mı?Fotoğraf: Berge Arabian

CY:Vallahi, neler neler atıldı... İlk metin 3-3,5 saatlik bir oyundu, neredeyse yarısını attık. Senaryo üzerinde son âna kadar revizyonlar yaptık, hatta oyun sahnelendikten sonra bile değişikliğe gittik. Ahmet Kaya’yı ve yaşadığı dönemi anlatırken “Şunu da anlatalım”, “Bu eksik kalmasın”, “Aman bunu da koyalım” derken dramatik akış kaybolmaya başlamıştı. Oyunda, Salih karakterinin üç çocuğuyla yıllar sonra buluşması ve onların arasındaki ‘Aile ya da bireysel kaygılar mı önce gelir, yoksa toplumsal sorumluluk ve vicdan mı?’ sorusu etrafındaki tartışmalar anlatılıyor. Salih karakteri ve karısı yıllar önce beraber bir karar verip devrimci mücadeleye girmişler, bunun bedellerini sürekli olarak ödemişler. Çocukları onlara, özellikle de Salih karakterine karşı “Bizi bıraktın, gittin, başka şeyler yaptın” gibi bir suçlamada bulunuyorlar. Yıllar sonra bunun hesaplaşması oluyor. Oyunun temel tartışması da, aslında burada odaklanıyor. Metnin ilk halinde çok fazla malzeme olması, bu tartışmaya gölge düşürüyordu. Senaryonun birçok bölümünü, çok güzel olmalarına rağmen, çıkarmak zorunda kaldık, çünkü ana hikâyeyle aralarında bir bağ kurulmuyordu. Örneğin Hrant Dink’le ilgili bir bölüm vardı, bence çok önemli bir detaydı ama hikâyeyle uyumlu olmadığı için çıkardık. Dink, Ahmet Kaya’nın linç edildiği gece onu ilk arayanlardan, evine ilk gidenlerden biri. O bilgiyi oyuna koymuştuk mesela ama mecburen çıkardık. 

Senaryo için Gülten Kaya’dan da yardım aldınız mı?

CY:Oyunda Ahmet Kaya’yla ilgili anlattıklarımızın çoğu gerçek. Onlar neredeyse bir belgesel gibi. Yazar ekibi olarak Gülten Kaya’yla üç kez bir araya geldik; onun anlatılarından da faydalandık. Gülten Hanım, Ahmet Kaya hakkında yazılmış bazı kitapların gerçeği yansıtmadığını söyledi; metni hem onun onayladığı kitaplardan, hem de onun anlattıklarından faydalanarak yazdık.

Başlangıçta oyunun kadrosunda Onur Ünlü’nün de adı geçiyordu, süpervizör olarak... 

CY:Onur Ünlü çalışma sürecinde de zaten çok zaman ayıramadı. Provalara sadece bir-iki kere geldi. Sahnelemeden yaklaşık 10 gün önce akışı izledi. Ondan sonra da, “Benim buraya bir katkım olmadı, adımın burada olmasının bir anlamı yok” dedi, onun üzerine biz de ismini afişten çıkardık. Yani kendi istedi, biz de uygun gördük. Ancak ilk afişler zaten basılmıştı, o yüzden eski afişlerde ismi var. 

Kardeş Türküler’in seslendirdiği şarkılar nasıl seçildi?

VY:Şarkıları senaryonun gidişatına göre seçtik. Ahmet Kaya’nın birçok şarkısının zaten hikâyesi var. Oyunda geçen bütün olaylar da, kurgusal olsalar da, gerçeğe çok yakın, gerçek olsa şaşırmayacağımız olaylar. Her siyasi mültecinin yaşayabileceği hikâyeler de, Ahmet Kaya’nın başına gelmiş birçok olay da var oyunda. Bu benzerliklere göre belirledik şarkıları. Tabii, Ahmet Kaya’nın çok bilinen bazı şarkılarının da repertuarda olmasına özen gösterdik. Ahmet Kaya şarkılarının bir zorluğu var; efsunlular artık... Sahneye Ahmet Kaya’yı oynayacak birini koysanız, iş çok daha zor olur; kimi koyarsanız koyun, olmaz. Biraz da bu yüzden, sahnede Ahmet Kaya figürüne yer vermekten kaçtık.

Ahmet Kaya’nın şarkılarına farklı bir yorum oluşturmak kolay değil ama senaryo bize çok yardımcı oldu. Bir hikâye örgüsüne girince şarkıyı eğip bükebiliyorsunuz, metne göre bir takım deneysel şeyler yapabiliyorsunuz. Kendi başına oturup bir Ahmet Kaya şarkısı yorumlasan farklı yorumlarsın ama böyle bir hikâye içinde olunca, bir yönlendirmeyle hareket ediyorsun.

CY:Aslında, Kardeş Türküler ve şarkıların, sahnede ‘Ahmet Kaya’ olarak var olduğunu söyleyebiliriz. 

22 Nisan’da sahnelediğiniz oyun, sezonun son gösterimiydi. Turneye çıkmayı düşünüyor musunuz?

VY:Bu sezon oyunu 12 kez sahneledik. Teferruatlı, maliyetli bir proje olsa da, Anadolu’da bu gösteriyi sahnelemek istiyoruz. Ahmet Kaya gösterisinin her yere ulaşması lazım, sadece İstanbul’un bir salonunda oynaması zaten halkçılığa yakışmaz. Bir yolunu bulacağız. Yaz sonu itibariyle küçük bir turnemiz olacak.

CY:Gelecek yıl Şubat’ta da yurtdışında oynamayı düşünüyoruz ama o konuda durum henüz çok belirsiz. Oyunun dekoru ve ses sistemi, her salona uymuyor. İstanbul’da bile sadece birkaç uygun sahne var. UNİQ sağ olsun, uygun koşullarda, iyi bir destek sundu, özellikle prova sürecinde çok destek oldu. Anadolu’da dolaşmak için de yazı bekliyoruz, çünkü ancak açık hava tiyatroları ev sahipliği yapabilir bu oyuna.

 



Yazar Hakkında

1990 İstanbul doğumlu. Kültür sanat, müzik, insan hakları ve güncel politika haberleri yapıyor.