DOSYA
Yapay zekâ ve Batı Ermenicesi
Yapay zekânın insanı ve toplumu gelecekte nasıl değiştireceğini, teknolojik gelişmelerin hızından dolayı öngörmek zor. Bununla birlikte iki dil arasında simultane çeviri özelliğiyle dünya çapındaki iletişimi kolaylaştırma potansiyeli şimdiden önemli bir noktaya geldi. Buna rağmen yapay zekâ, kendi devletlerine sahip olan dillerde uzmanlaşmışken, Batı Ermenicesi, Kırmançi (Zazaca) ve Lazca gibi dillerde yetersiz kalıyor.
Maral ve Melis Horhoryan’ın Kahire’deki girişimcilik macerası
Geçen hafta yaşadığım bir tesadüf, okura ilham kaynağı olabilecek bir çift hayat hikâyesini yazmama vesile oldu. ‘Çift’ diyorum, çünkü İstanbullu ikizler Maral ve Melis Horhoryan ile 10 yıl önce başlayan Kahire maceralarını konuştuk. Yaşamlarını Kahire’de sürdüren iki kardeş, oradaki girişimcilik deneyimlerini ve Ermeni cemaatinin bugününü anlattılar.
Tarık Ziya Ekinci’nin dilinden 1915, Lice ve Ermeniler
Türkiye sosyalist hareketinin ve Kürt hak mücadelesinin önemli isimlerinden Tarık Ziya Ekinci geçtiğimiz hafta 99 yaşında hayatını kaybetti. Ekinci 1960’larda parlamenter siyasette de faaliyet göstermiş ve o dönem Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili seçilmişti. Aynı zamanda bir hekim olan Ekinci 12 Mart’ta Diyarbakır Sıkıyönetim Cezaevi’nde “Kürtçülük” propagandası yaptığı iddiasıyla üç yıla mahkûm oldu ve iki yıl tutuklu kaldı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra da beş kez tutuklandı. Ekinci’nin 2010 yılında İletişim Yayınları’ndan çıkan, Derviş Aydın Akkoç’un yayına hazırladığı ‘Lice’den Paris’e Anılarım’ başlıklı kitabında Lice ve Diyarbakır Ermenilerinin 1915’te başlarına gelenlere dair önemli tanıklıklar da vardır. Ekinci bu bölümlerde 1915’te Ermenilere yapılanlara karşı çıktığı için öldürülen Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimi’yi de anıyor. İletişim Yayınları'nın izniyle kitaptan ilgili bölümleri paylaşarak Tarık Ziya Ekinci’yi anıyoruz.
Lice’den Kadıköy Aramyan Okulu’na bir tarih: Hatun Mayrig’in ardından
Anadolu ve Mezopotamya Ermenilerinin İstanbul’a göçü bilhassa 1960’larda ve 70’lerde hızlanmıştı. Bunda yaşam koşullarının zorlaşması, toplumsal baskı gibi birçok etmen vardı. Bu etmenlerden biri de 1966 Varto Depremi’ydi. Deprem Ermenilerin tarihsel yurdunda büyük bir yıkıntıya yol açmış, bölgede yaşayan pek çok Ermeni İstanbul’un yolunu tutmuştu. Bu insanların büyük şehirde hayata tutunması hiç de kolay olmamıştır. Gazetemizin kurucularından Sarkis Seropyan’ın da 1960’larda emek verdiği ‘Kağdaganatz Hantznahump’ bu anlamda çok önemli bir işlev gördü, İstanbul’a sığınanlara yardım etti. Sevan Ataoğlu, Hatun Saraçoğlu’nun ardından kaleme aldığı bu yazıda sadece Lice’den İstanbul’a bir göç hikayesi anlatmıyor, Anadolu ve Mezopotamya Ermenilerinin yakın tarihine de not düşüyor.
Ermenistan’ta 61 yıllık bir kütüphane ve onu yıllarca ayakta tutmaya çalışmış dört kadın
Sovyetlerden beri aynı yerde, büyük bir şevkle, 45 senedir çalışan kütüphane görevlisi kadınların bana yardım etme konusundaki samimi arzuları beni çok etkilemişti. Son birkaç yılda karşılaştığım Sovyet dönemi kütüphanelerinin harap durumunu düşündüğümde, bu kütüphanenin hâlâ ayakta olması ve yaşama tutunma gücünü kadınlardan alması beni çok mutlu etmişti.
Bir kilise, bir tarihi org ve ilham verici bir roman
Boyacıköy Kilisesi bünyesinde faaliyetlerini sürdüren Sayat Nova Korosu’nun üyeleri ve kilise yönetimi olarak kilisenin tarihi orgunu tamir etmeye giriştik bir süre önce. Orgu tam 52 yıl önce satın almıştık ve 20 yıldır atıl halde kilisenin deposunda duruyordu. Ancak bu orgu tamir etmemizin ilginç bir hikâyesi var. Yazar Sepin Sinanlıoğlu’nun ‘Hoyrat’ adlı romanı bize ilham verdi. O romanda dağılmış bir ailenin ortak mirası olan tarihi bir orgdan bahsediliyordu. Orgu tamir edenler de romanın kahramanları arasındaydı. Buradan aldığım ilhamla yazar Sinanlıoğlu ile iletişime geçtim, o da bize org tamircileri bulma konusunda yardımcı oldu. Sonuçta o tarihi orgu tamir ettik. Ancak bize ilham veren Sepin Sinanlıoğlu’nu unutamazdım:
Mahpusluk kitaplarıyla…
25 Nisan 2022’den bu yana Gezi Davası gerekçe gösterilerek Bakırköy Kadın Cezaevi’nde tutulan Çiğdem Mater, cezaevinde okuduğu kitapları kendi mahpusluk deneyimiyle harmanlayarak bir makale kaleme aldı. Yazıyı bianet’in izniyle yayınlıyoruz.
“Filmdeki bütün o sorular biraraya geldiğinde bir şey anlatıyor”
Yönetmen Ümit Kıvanç’ın "Çok Kötü Bir Şey Oldu-Madımak Katliamı ve Ötesi Üzerine Bir film“ başlıklı belgesel filmi Sivas Katliamı’nın yıldönümünün öncesinde ve sonrasında özel gösterimlerle seyircilerle buluşuyor. 29 Haziran’da İstanbul‘da gerçekleşen ve geniş bir katılımın olduğu gösterimin sabahında Açık Radyo’da, Radyo Agos’ta Ümit Kıvanç’ı konuk etmiş, hem belgesel film, hem de katliamın detayları, yarattığı travmalar ve siyasî arka planı üzerine söyleşmiştik. Yaklaşık bir buçuk saat süren bu söyleşinin geniş bir özetini sunuyoruz.
Aram Tigran'ın ailesiyle ilk Kürtçe röportaj
Kürt tarihi üzerine çalışmalarıyla bilinen Rohat Alakom, 2009 yılında, 75 yaşındayken kaybettiğimiz ünlü müzisyen Aram Tigran’ın Sovyet Ermenistanı’ndaki yıllarına dair 1960’lardan ilginç bir tanıklığı paylaşıyor.
Emek Sineması’ndan Sebat Apartmanı’na, oradan Varlık Vergisi’ne...
Türkiye neredeyse her konunun bir şekilde birbirine bağlandığı bir ülke. Varlık Vergisi ile el değiştiren Emek ya da eski ismiyle Melek Sineması’nı yapan Rafael Alguadiş’in, Agos’un uzun yıllar faaliyet gösterdiği Osmanbey’deki Sebat Apartmanı’nı da yapan mimar-mühendis olması ve aynı Alguadiş’in Varlık Vergisi’nde yüklü miktarda vergi ödeyenler arasında olması, bu topraklarda Müslüman olmayanların başına gelenlere dair tarihsel bir hat çiziyor. Biz de Varlık Vergisi Kanunu’nun 11 Kasım 1942’de Meclis’ten geçmesinin yıldönümünde Rafael Alguadiş’in oğlu Jak Alguadiş ile tüm bu hikayeye dair bir söyleşi gerçekleştirdik. (Agos'ta 2017 yılında yayınlanmıştır)