DOSYA
Karanlık zamanlarda düşünmek: Geleneğin sonu ve Holokost ile Soykırım çalışmalarının krizi
Gazze’de yaşanan dehşet artık inkâr edilmiyor. “Evet, bunlar yaşanıyor,” deniliyor, “ama bunların sorumlusu Hamas.” ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü kısa bir süre önce şu açıklamayı yaptı: “Gazze’de olup biten her şey, Hamas yüzünden oluyor… Bütün bunlar, Hamas tüm rehineleri iade ederse bir anda sona erebilir.” Bu sözler çok açık bir mesaj içeriyor: Belirli talepler karşılanmadıkça şiddet devam edecek. Bu olup bitenleri açıkça, en küçük bir tereddüt ya da ses tonunda bir düşüş olmadan gerekçelendirmek—aslında suçu doğrudan kabul etmektir. Sebepsiz hiçbir kitlesel kıyım yoktur. Her yok etme eylemi, istisnasız bir gerekçeyle sunulur. Bugün bu gerekçeleri öne sürenler, suçun kendisini inkâr etmiyorlar -sadece onaylıyorlar-. Her yok etme eylemi, istisnasız bir gerekçeyle sunulur. Bu mantığın uzun bir geçmişi var. 1916 ve 1918 yıllarında Talat Paşa İttihat ve Terakki kongrelerinde Ermeni Soykırımı’nı savunurken bu dili kullanmıştı.
Govdun ve Tödürge Ermenilerinin bir dilekçesi
Bilgi toplama görevi Rusya’nın Samsun konsolosuna verilir. Samsun konsolosu gönderdiği yazıda, dilekçe sahibi Ermenilerin barışçıl çiftçiler ve iyi hal sahibi olduklarını ve Rusya’ya göç etmek istemelerinin nedeninin “Türk idaresinin dayanılmaz keyfiliği ve rüşvetçiliği” olduğunu, ayrıca köylerinde iskan edilen Çerkes, Laz ve Acaralı muhacirlerin sürekli cezasız kalan soygunları olduğunu ifade etmiştir.
“İşkenceyi toplumun örtülü desteği meşrulaştırıyor”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart’ta gözaltına alınmasının ardından başlayan protestolarda polis şiddetinin vardığı boyutlar tartışma konusu oldu. Emniyet Genel Müdürlüğü işkence iddialarını yalanlamakla kalmadı, gözaltında işkence ve çıplak arama yapıldığı iddialarını paylaşanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Son olarak 1 Mayıs eylemlerinde gözaltına alınanların sokakta maruz kaldığı kolluk şiddeti gündem yarattı. Türkiye’nin işkenceyle imtihanını anlamak için Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu Üyesi adli tıp uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer’in kapısını çaldık.
Sırrı’ya barış borcumuz var
2020 yılının Eylül ayında Kobani Davası’nda birlikte gözaltına alındık. Günlerce Ankara TEM’de kaldık. Hücremin önünden her geçişinde mazgal ardından göz göze geldiğimizde aynı dostlukla, yoldaşlıkla bakıştık. Ankara Adliyesi’nde pandemi ortamında duvarda “koridorda en fazla 40 kişi olması gerekir” yazısı altında çevremizi sarmış yüzlerce polisin ortasında kararı beklerken, Sırrı’nın çevresine konuşlanmış halde onun hikâyelerine kulak verdik. Kahkahalarımız yükselirken neredeyse çevremizdeki tüm polislerin ondan gözünü de kulağını da ayıramadığını, onun esprilerine gülmemek için kendilerini zorladıklarını gördük.
Azadamard ve bitmeyen şiddet
Gazeteye göre, Adana katliamında adı geçen isimlerden biri olan bu kişinin Yeniköy’e kaymakam atanması, yalnızca tesadüf değil: “Bu olaylar, Mustafa Kemal Bey adında bir kişinin Pazar günü atanmasından itibaren baş göstermiştir. Bu kişi kimdir? Nereden gelmiştir? Geçmişi nedir? Bunu biz bilmiyoruz. Ancak bahsi geçen köylerin halkı arasında dolaşan söylentilere göre, bu kişi Adana olayları sırasında resmi bir görevle o bölgede bulunmaktaymış. Hükümet, her fırsatta birlik ve kardeşlik fikirlerini dile getirmekteyken, meselenin bu kadar ağır ve vahim bir hâl almasına neden göz yummuştur?
Nesim Ovadya İzrail ile 24 Nisan'ın izinde Pangaltı hafıza turu
Apaçık Radyo/Radyo Agos'a 26 Nisan Cumartesi sabahı konuk olan yazar ve araştırmacı Nesim Ovadya İzrail, Hrant Dink Vakfı'nın 21-27 Nisan tarihleri arasında düzenlediği "Anma ve Alternatif Bir Gelecek İçin 23,5 Hafıza Mekânı’nda Buluşalım" başlıklı etkinlikler dizisi içinde gerçekleştirdiği '24 Nisan’ın İzinde' temalı Pangaltı hafıza yürüyüşünü ve bu yürüyüşte hikâyelerini aktardığı Ermeni aydınları anlattı.
Sivas’tan Der Zor’a kaç saatte gidilir?
Bu yazımızın amacı, yukarıdaki soruya verilen cevaptan yola çıkarak cevapta belirtilen 176 saatlik sürenin Sivaslı Ermeniler için ne ifade ettiğini anlatmak. Birileri için 176 sadece kuru düz bir rakamdan ibaret iken yüzbinler için bir ölüm yolculuğunun bitmez tükenmez zaman aralığını ifade ediyor.
Çorak Ülke ve Ermeni Soykırımı
Şiir 1922 yılında yayımlanmıştır. Ama onu ne zaman okusam beni yazıldığı tarihten tam yedi yıl öncesine, o korkunç cumartesi gecesine götürür. O gecenin hiç de tekin olmayan başlangıcını, acımasızlığını ve sonrasında yaşanacakların kederini hissederim.
“Türklüğe hakaret’ resmi ideolojiyi korumak adına konulmuş bir yasa”
İfade özgürlüğü kağıt üstünde korunsa da, Türkiye’de “Ermeni Soykırımı” kavramını kullanmak veya soykırım üzerine tartışma yürütmek, halen dokunanın yandığı bir mesele. Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi Damokles'in Kılıcı gibi tepede sallanmaya devam ediyor. Mahkemeler, birbiri ardında beraat kararları çıkmasına rağmen dava açmaya devam ediyor. 24 Nisan’da yaptıkları basın açıklamaları nedeniyle haklarında her seferinde dava açılan Diyarbakır Barosu yöneticileri, “suçun yasal unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle Şubat ayında altıncı kez beraat etti. 1915’i konuşmanın “Türklüğe hakaret” olarak yaftalanmasındaki ısrar, suskunluğu büyütüyor. Türkiye’deki ifade özgürlüğü mücadelesinin turnusol kağıdı olan Ermeni Soykırımı’nın yargıya ve topluma yansımalarını, avukat Eren Keskin ile konuştuk.
Öncesiyle sonrasıyla Ordu'da 1915... Araksi Çitçiyan anlatıyor
Ordu Ermeni cemaatinin büyüğü, sevgili Araksi Çitçiyan’ın Paskalya bayramının ikinci günü yani Merelots’ta Balıklı Ermeni Mezarlığı’nda 40 duası vardı. Hikayesini 24 Nisan’da yazmanın daha anlamlı olacağını düşündüm çünkü soykırımdan asla sağ çıkılamaz. Fiziki olarak kurtulabilirsiniz, ama zihniniz ve ruhunuz sonsuza dek işkence çeker.