Jordi Savall’ın bize anlatacakları var

Katalunya dünyanın geri kalanıyla kıyaslandığında ufacıktır. Yine de bir şekilde “şansı” yaver gitmiş olmalı ki geçtiğimiz yüzyılda Dalí, Gaudí, Albéniz gibi bir sayısız sanatçının doğum yeri olmuş. Jordi Savall da bu geleneğin devam eden temsilcilerinden birisi. Kendisi yaşayan en üretken klasik müzisyenlerden birisi olmasının yanında, bilinmeyen ve unutulmaya yüz tutmuş kültürlerin de anlatıcısı. Müzikleri sıklıkla coğrafyamızla çakışan Jordi Savall, Eylül'de çıkardığı Esprit D'Armenie (Ermeni Ruhu) ile bizleri hem Ermeni müziğinin dingin melodilerine hem de (halen konuşmadığımız) geçmişimize çağırıyor. Sertan Şentürk yazdı…

Sertan Şentürk
sertansenturk@gmail.com

Katalunya dünyanın geri kalanıyla kıyaslandığında ufacıktır. Yine de bir şekilde “şansı” yaver gitmiş olmalı ki geçtiğimiz yüzyılda Dalí, Gaudí, Albéniz gibi bir sayısız sanatçının doğum yeri olmuş. Jordi Savall da bu geleneğin devam eden temsilcilerinden birisi. 1942’de doğan ve 6 yaşından beri müzikle iç içe olan Jordi Savall, altmış beş yılı aşkın müzik hayatına  100'den fazla çalışma sığdırabilmiş olağanüstü bir sanatçı.

 

Marin Marais (1656-1728) – Sonnerie de Sainte-Geneviève du Mont de Paris 'The Bells of St. Genevieve' - La Gamme et Autres Morceaux de Symphonie (1723)

Bununla birlikte onu bu derece eşsiz kılanı dalya yapmasında değil, çalışmalarının içeriğinde aramak gerekli. Jordi Savall’ın uzmanlık alanının genel olarak barok ve “erken dönem” müzikleri olduğunu söyleyebiliriz. Kendisi Rönesans ve Barok dönemlerine ait bir enstrüman olan viola de gambanın günümüzdeki sayılı virtüözlerinden; aynı zamanda bu enstrümanın bir müze eseri olmadığının canlı kanıtı. Bununla birlikte onun geçmiş yüzyılların müziklerine ilgisi sadece klasik Batı müziğiyle sınırlı değil. O, aynı zamanda çoğunluğun varlığını bilmediği ve/veya unutulmaya yüz tutmuş kültürlerin ve onların kendi aralarındaki etkileşimlerin de bir anlatıcısı. Jordi Savall, Kelt diyarlarından, Oksitanya’ya; Kudüs’ten Japonya’ya kadar uzanan notaların geniş bir coğrafyasını bir arşivci titizliğiyle inceliyor ve önümüze seriyor.

Jordi Savall, bu arayışında yalnız değil; genellikle ona kendi kurmuş olduğu Hespèrion XXI, Le Concert des Nations ve La Capella Reial de Catalunya eşlik ediyor. Bunların arasından Hespèrion XXI, geleneksel ve/veya erken dönem müziklerini tarihsel bir tutarlılık içerisinde sunmaya adanmış bir grup. İsmini eski Yunan’da İtalya ve İber yarımadalarına verilen Hesperia’dan alan grup, 1974’te Jordi Savall, (onun geçen sene vefat eden ve en az kendisi kadar büyük bir müzisyen olan) karısı Montserrat Figueras ve dostları Lorenzo Alpert ile Hopkinson Smith tarafından kuruldu.

 

Hespèrion XXI’yi Jordi Savall’ın diğer projelerinden kayırmamızın sebebi ise işledikleri müziklerin sıklıkla bizim coğrafyamızla çakışması. Grubun özellikle Sefarad müzikleri üzerine çalışmaları, müzikalitenin yanına ciddi bir tarihsel birikim ekliyor. Bununla birlikte Hespèrion XXI’nin  doğrudan İstanbul’daki makam müziği üzerine de iki albümü var: La Sublime Porte - Voix d'Istanbul (Bâb-ı Âli – İstanbul’un Sesleri) ve İstanbul – Dimitrie Cantemir. Gruba, Kudsi Ergüner, Derya Türkan, Yurdal Tokcan, Haïg Sarikouyomdjian gibi usta sazendelerin eşlik ettiği albümler, 15. yy'dan 18. yy’a kadar uzun bir dönemin İstanbul’unu ve müziklerini sergilerken İstanbul’un Türk, Sefarad, Ermeni ve Osmanlı nağmelerinde saklanmış kültürel çeşitliliğini de hatırlatıyor.

Hespèrion XXI’nin Eylül’de çıkardığı Esprit D'Armenie (Ermeni Ruhu) da bu geleneğin devamı niteliğinde. Gruba, daha önce İstanbul temalı albümlerde de dinlediğimiz Georgi Minassyan, Haïg Sarikouyoumdjian ve Gaguik Mouradian’ın yanı sira Armen Badalyan eşlik ediyor. Albümdeki parçaların iki ana kaynağı müzikolog Nigoghos Tahmizian’ın “Ermeni Melodiler Sözlüğü” ve Komidas’ın derlemeleri. Sarikouyoumdjian ve Minassyan’ın dudukları Mouradian’ın kemençesi (Türkiye’deki karşılığı kabak kemane olan enstrüman) ve Savall’ın yaylıları arasında gezinen album, bizleri Ermeni melodilerinin dinginliğine davet ediyor. Albümün seslerin dışında kalan en çarpıcı özelliğiyse Jordi Savall’ın yazdığı önsöz. Jordi Savall albümün hikayesini, Montserrat Figueras’ın duduk ile kemençeye olan sevdası ile başlatıyor. Karısının anma törenlerine katılan Ermenistanlı müzisyenlerin nağmelerinin duygu yoğunluğu sonucunda bu albümü yapmaya karar veriyor. Albümün kayıtlarına 4 ay gibi kısa bir sürede gecesini gündüzüne katarak hazırlanan Jordi Savall albümü hem karısının, hem de 1915’in kurbanlarının hatıralarına adıyor. Esprit D'Armenie’de melodiler arasına saklanmış, kelimelere dökülmemiş hüzün, bize de halen kelimelere dökemediğimiz geçmişimizi sorgulamak için bir alan açıyor. “Çünkü duygular olmadan hafıza; hafıza olmadan adalet … ve gelecek olamaz.”

Jordi Savall’ın araştırmacılığı ve müzikal kültürlere karşı ciddiyeti onun müzikalitesinin en büyük kaynağı. Öte yandan onun arşivcilik anlayışı (bilinçsiz bile olsa) özünde ayrıştırması çok güç bir nokta barındırıyor: o da incelenen tüm repertuarlara sunuluş biçimleri sebebiyle, dolaylı bir biçimde “geçmiş, uzakta, öteki” sıfatlarının yüklemesi. Oysa ki, ne klasik Batı müziği ne de klasik makam müziği yok olmuş değil; halen canlı ve dinamik biçimde bir yaşamlarını sürdürüyor. Geçmiş ve şimdiki zamanı izole edemeyeceğimize göre, bir türün geçmişini ölü göremeyiz. Aksine bu geçmişler, bugünkü müziğin içinde yenilenen ve tekrar tekrar varolan parçalardır. Bu yenilenmenin en bariz örneklerinden biri ise doğrudan Jordi Savall’ın çalışmaları. Peki bu durum Jordi Savall’ın bize anlattıklarının önüne geçebilir mi? Bunu cevaplamadan önce, lütfen Jordi Savall’ın Montserrat Figueras’a adadığı aşağıdaki Dimitri Kantemiroğlu konserine kulak veriniz. Bırakın, kararınıza İberya’dan, Mağrip’ten, Balkanlar’dan, Poli’den ve Ararat’tan müzisyenler sizlere yardım etsin.

 

 

 

Şapgir'de bu hafta;

Kategoriler

Şapgir