Galeri 77, yazın en uzun günlerinde “Gündönümü” sergisiyle ışığın, zamanın ve dönüşümün çok katmanlı dilini sanatla buluşturuyor. Hem Türkiye’den hem de Ermenistan’dan sanatçıları buluşturan sergi, 23 Ağustos’a kadar ziyaret edilebilir.
Yaz mevsimi, doğanın en canlı, en gösterişli hâliyle sahneye çıktığı, ışığın en uzun süre yeryüzüne dokunduğu zaman dilimi. Bu mevsimin kendine özgü ritmi, kimi zaman insanı dinginliğe davet ederken kimi zaman içsel bir canlılık, bir hareketlilik duygusu da yaratır. Karaköy’deki Galeri 77, yılın en uzun günlerinde, tam da bu çok katmanlı yaz duygusunu sanatla buluşturan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. 3 Temmuz’da kapılarını açan “Gündönümü” adlı karma sergi, mevsimin ışığını, enerjisini ve dönüşüm çağrısını farklı coğrafyalardan sanatçıların işleriyle izleyiciye sunuyor.
Galeri 77, özellikle Türkiye’de pek sık görünmeyen Ermenistanlı sanatçılara alan açmasıyla tanınıyor. ‘Gündönümü’ sergisi de bu doğrultuda hem Türkiye’den hem de Ermenistan’dan sanatçıları bir araya getiriyor. İlker Kayalı, Mutlu Aksu, Mehmet Resul Kaçar, Hakan Gürbüzer, Hakan Çınar gibi Türkiye’den tanıdık isimlerin yanı sıra, Narek Arzumanyan, Roman Babakhanian, Vahram Davtian, Gago, Sam Grigorian, Edgar Grigoryan, Vav Hakobyan, Sarkis Hamalbashian, Mesut Karakış, Taron Marukyan, Sergey Narazyan, Armén Rotch ve Kirkor Sahakoğlu gibi sanatçılar da bu ortak çemberde yer alıyor. Bu yönüyle sergi, sadece sanatçıların değil, aynı zamanda kültürel anlatıların da buluştuğu bir platform sunuyor.
“Gündönümü”, yalnızca mevsimsel bir temaya yaslanan bir sergi değil. Aynı zamanda değişimin, dönüşümün, eskiyle yeninin iç içe geçtiği bir geçit alanı. Sergide yer alan işler, ışığın hem fiziksel hem de metaforik anlamları etrafında şekilleniyor. Vav Hakobyan ve Gago’nun parlak ve kontrast renklerle oluşturdukları yarı soyut resimler, izleyiciyi figür ile biçim arasında bir akışa sürüklüyor. Bu işler, sezgisel olarak yaz güneşinin yakıcılığı ile ferahlığı arasındaki ikiliği hissettiriyor. Narek Arzumanyan’ın soyutla figüratif öğeleri buluşturan işleri, izleyene duygusal ve içe dönük bir ifade alanı sunuyor. Sedat Girgin’in eserleri ise gerçeküstü mekânlar ve bozuma uğramış figürlerle zihnin içsel kıvrımlarında bir yolculuğa çıkarıyor.
Sergideki bazı işler ise zamanın yavaşladığı, neredeyse durduğu bir düzlem yaratıyor. Kirkor Sahakoğlu’nun homojen renk geçişleriyle oluşturduğu dingin yüzeyleri, Armén Rotch ve Sam Grigorian’ın geometrik ritimleriyle etkileşime giriyor. Bu karşılaşma, görsel olarak sessiz ama güçlü bir rezonans yaratıyor. Buna karşın, Mesut Karakış’ın mekanik düzenlemelere benzeyen, ağsı yapılar içeren işleri bu dinginliğe bir iç gerilim katıyor. Taron Marukyan’ın dinamik ve ekspresif dokularıysa yaz güneşinin yükselirken bıraktığı titreşimli enerjiyi, yüzeye fiziksel olarak kaydediyor.
Zamanın katmanları
Zamanın katmanları sergide kendine sık sık yer buluyor. Sarkis Hamalbashian’ın natürmortları, Giorgio Morandi’nin sadeleştirilmiş kompozisyonlarını anımsatırken, fauvist renkler ve kübist yapılarla geçmişle bugün arasında mekik dokuyor. Bu geçmişle bağ kurma hâli, Roman Babakhanian’ın fotogerçekçi natürmortlarında daha farklı bir biçimde karşımıza çıkıyor. Babakhanian, gündelik hayatın sıradan nesnelerine öyle bir ağırlık ve ışık kazandırıyor ki bu objeler neredeyse kutsal bir hâle bürünüyor. Okr ve mavi-yeşil tonların hâkim olduğu bu sahneler, klasik resim geleneğini çağdaş bir berraklıkla yeniden kuruyor.
Heykel işleri de serginin önemli duraklarından biri. Hakan Çınar’ın “Sır” adlı ahşap heykeli, sarılma pozisyonundaki figürüyle, güneşin hem yakıcı hem de sarmalayan doğasını bedensel bir dille anlatıyor. Figürün yüzündeki ifadeyle beden dili arasındaki zıtlık, izleyiciyle kurulan ilişkiyi daha katmanlı ve duygusal kılıyor. Edgar Grigoryan’ın “Pop Corn” adını taşıyan mermer heykeli ise biçim ile malzeme arasında kurduğu çarpıcı çelişkiyle dikkat çekiyor: Patlamış mısır gibi geçici, hafif ve gündelik bir formun mermer gibi ağır ve kalıcı bir malzemeyle yontulmuş olması, izleyicide hem şaşkınlık hem de hayranlık uyandırıyor.
Sergide kullanılan teknikler de oldukça çeşitli. Yağlı boya, akrilik, pastel, karakalem gibi geleneksel resim tekniklerinin yanı sıra ahşap ve mermerle yapılmış heykeller sergiye malzeme açısından da çok katmanlı bir yapı kazandırıyor. Bu çeşitlilik, serginin yaz gündönümüne gönderme yapan başlığıyla uyum içinde. Işığın yüzeydeki yansımaları kadar içsel derinliğini de görünür kılan işler, izleyiciye mevsimin doğasıyla birebir örtüşen bir deneyim sunuyor.
“Gündönümü”, sadece bir sanat seçkisi değil; aynı zamanda yazı, ışığı ve zamanı farklı sanatçıların gözünden yeniden düşünmeye çağıran bir karşılaşmalar bütünü. Işığın en güçlü, gölgelerin en kısa olduğu bu günlerde, sergi izleyiciyi yeniden bakmaya, yeniden düşünmeye, mevsimle birlikte dönüşmeye davet ediyor.
Sergi, 23 Ağustos’a kadar Galeri 77’nin Karaköy’deki mekânında görülebilir.