Okullar 8 Eylül’de açıldı ancak özel gereksinimli çocuklar için sorunlar devam ediyor. ÖÇED (Özel Çocuklar Eğitim Derneği) Başkanı, geçtiğimiz yıl Ermeni toplumundaki özel gereksinimli çocuklar için oluşturulan Huys (Umut) Platformu’nun kurucularından Parin Yakupyan’a göre okulların kayıt döneminde özel gereksinimli çocukları gerekçeler sunarak kabul etmediğini belirtti. Yakupyan, ailelerin çocuklarının eğitim hakkı alabilmesi için mücadele halinde olduğunu ifade ediyor. Özel gereksinimli çocuklar, eğitim kurumlarında akran zorbalığına da maruz kalabiliyor.
Parin Yakupyan ile özel gereksinimli çocukların yeni eğitim-öğretim dönemine hangi sorunlarla başladığına ilişkin konuştuk.
Özel gereksinimli bireyler yeni eğitim-öğretim dönemini hangi sorunlarla açtı?
Aslında sorunlar daha okullar açılmadan başlıyor. Geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da bazı okullar, özel gereksinimli çocukların kaydını almak istemedi. Bunun yanı sıra gölge öğretmen/ kolaylaştırıcı kişi uygulamasındaki sorunlarımız da devam ediyor. Yönetmelikte açıkça tanımlanmış olmasına rağmen bu uygulama, çoğu zaman okul müdürlerinin veya sınıf öğretmenlerinin inisiyatifine bırakılıyor. Aileler hem çocuklarının eğitim hakkını savunmak hem de ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli mücadele etmek zorunda kalıyor.
Geçen yıldan devraldığımız bazı sorunlar da devam ediyor. Öğretmenlerin donanım eksiklikleri, akran zorbalığı ve toplumsal önyargılar, kaynaştırma öğrencisi çocukların okul deneyimini olumsuz etkiliyor. Ayrıca bireyselleştirilmiş eğitim programlarının kağıt üzerinde kalması, materyal ve müfredat uyumunun sağlanamaması öğrenme sürecini daha da zorlaştırıyor.
Bir de bu yıl Şişli bölgesinde bir okulumuzun kapandığını biliyorsunuz. Orada okuyan bazı özel gereksinimli öğrencilerimiz vardı. Okulları kapanınca aynı bölgedeki diğer okullarımız o öğrencileri kabul etmek istemedi. O çocuklarımıza uygun okul bulmak bizler için büyük soruna dönüştü.
Ermeni toplumundan devam etmek istiyorum. Toplumumuzda uzun zamandır özel gereksinimli çocukların eğitimine ilişkin çeşitli fikirler ortaya atılıyor. Ancak kayıt dönemlerinde özel gereksinimli çocukları kabul etmediklerine dair yorumlar yapıldı. Toplumumuzda özel gereksinimli çocukların geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Geçmiş yıllara kıyasla daha umutluyum. Huys ekibimizle birlikte okullarımızla daha etkin bir iletişim kurmaya başladık. Seminerler ve birebir görüşmeler aracılığıyla çocuklarımızın ihtiyaçlarını daha iyi anlatıyor, karşılaşılan sorunlara somut çözüm önerileri sunabiliyoruz.
Öğretmenlerimizin çekincelerinin temel nedenlerinden biri, otizm gibi özel gereksinimleri yeterince tanımamaları ve sınıflarında böyle bir öğrenci olduğunda nasıl hareket edeceklerini bilmemeleriydi. Bu yıl daha sistematik çalışarak tüm cemaat okullarının yöneticileriyle bir araya geldik ve önerilerimizi sunduk. Yavaş yavaş bu önerilerin uygulanmaya başladığını da gözlemliyoruz. Biz bu noktada öğretmenlere hem öğrenci ve ailesiyle nasıl daha etkili iletişim kurabileceklerini hem de öğrencinin devam ettiği özel eğitim ve rehabilitasyon merkezindeki öğretmenlerden nasıl destek alabileceklerini aktarıyoruz. Destek eğitim odası, BEP (Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı), davranış değiştirme teknikleri gibi pek çok konuda bilgilendirmeler, eğitimler, seminerler yapacağız.
Elbette tüm sorunların çözüldüğünü söylemek mümkün değil. Ancak bu yıl, önceki yıllara kıyasla daha güçlü bir başlangıç yaptığımızı düşünüyorum ve bu da geleceğe dair umut veriyor.
RAM raporu olan çocukların kaynaştırma eğitimi alıyor. Bu raporu almayan çocuklar okul hayatlarında ne gibi zorluklarla karşılaşıyor? Velileri bilgilendirme açısından neler yapılabilir?
Burada velilerin rapor almama gerekçelerini iyi anlamak gerekiyor. Aile, çocuğunun farklı gelişim özelliklerinin farkında ama damgalanmasından korktuğu için mi rapor almıyor? Yoksa çocuğunun farklı gelişim ihtiyaçlarını henüz göremiyor mu? Bu ayrımı doğru yapmak çok önemli. Fakat bence RAM raporundan ya da tanıdan önce konuşmamız gereken asıl konu, çocuğun “okula hazır olma” durumu. Yani okula başlamadan önce sosyal-duygusal beceriler, dil ve iletişim, bilişsel ve motor beceriler gibi ön koşulların kazandırılması için çalışılmış mı? Bunların mutlaka desteklenmesi gerekiyor. Fakat aileler “farklılık anlaşılırsa çocuğum damgalanır” korkusuyla çok kıymetli bir zamanı kaybedebiliyor.
Okullarımızda raporu olan çocuklarımızdan daha fazla raporu olmayıp özel destek gerektiren çocuklarımız var. Bazılarının gerçekten rapora ihtiyacı yok, hafif psikolojik destek ve özel ders almaları yetiyor. Bazı çocuklarımızın daha fazla desteğe ihtiyacı var ve RAM raporu yok. Okullarımızda RAM raporu olmayan özel gereksinimli bir çocukla çalışılmasını doğru bulmuyorum. Çocuğa uygulanması gereken bireysel eğitim planı veya sistemi için rapor olmalı. Devlet okulunda okuyan bir çocukta destek ihtiyacını öğretmen tespit ettiği anda direkt RAM’a yönlendirir. RAM, çocuğun kaynaştırma eğitimine uygun olup olmadığına bakar. Kaynaştırma eğitimine uygunsa çocuk, okula kaydı yapılır ve kendisine özel program uygulanır. Çocuğun aynı zamanda ekstra hakları olur. Kaynaştırma eğitimine uygun bulunmayan çocuk ise durumuna göre; özel eğitim sınıfı veya uygulama okullarına yönlendirilir. Okullarımızda bir kısım çocuk raporlu ama daha büyük bir kısmının raporu yok. Dahası o çocuk kaynaştırma eğitimine uygun mu değil mi onu da bilmiyoruz.
Bazı okullarımızın özel gereksinimli çocuk almadığını bazılarında ise çok fazla çocuk olduğunu biliyoruz. Bu da okullar arasında haksız rekabete sorun oluyor. O sebeple tüm okullarımızın alt yapısının kaynaştırma öğrencilerine hazır olması gerekir ve bu şart.
Bu nedenle hem ailelerin kaygılarını azaltacak daha kapsayıcı eğitim ortamlarına hem de velilerin güven duyacağı bir destek sistemine ihtiyacımız var. Ancak bu şekilde RAM raporunun amacına uygun, gerçekten çocuğun yararına bir araç olmasını sağlayabiliriz.