Kural tanımayan bir karnaval

Yunanistan’dan sırf bu karnavalı yerinde kutlamak için gelenler de vardı, İstanbullu Rumlar da, Rum arkadaşlarına eşlik eden Türkler de, Kürtler de Ermeniler de... Barışın sembolü olan beyaz bir güvercinle, ateş şovları ve danslarla başladı yürüyüş; çoluk çocuk, genç yaşlı, neşeyle yürüdük Şişhane’ye kadar. ‘Romeo Juliet’teki konserlerle süren gece boyunca coşkunun temposu hiç düşmedi.

LORA BAYTAR
lora@agos.com.tr 

1940’ların başında yasaklanan ve yaklaşık 70 yıllık bir aradan sonra, 2009’da yeniden kutlanmaya başlayan Baklahorani, artık ‘eski İstanbul’un kaybolan gelenekleri’nden biri değil. Bir grup ‘geleneksever’ gencin ve Kurtuluş Aya Dimitri Rum Kilisesi Vakfı’nın organizasyonuyla, inatla yaşatılan bu bayram, bir dönemin önemli halk kutlamalarından biriydi. İstanbul Rumlarının, Paskalya Pazarı’na 40 gün kala başlayan ‘Sarakosti’ (Büyük Oruç) öncesi yaptığı, Ermeni kültüründeki Paregentan’ın muadili olan Baklahorani karnavalı, dünyanın çeşitli yerlerinde kutlanan karnavallardan pek de farklı değil aslında. Baklahorani de, Paregentan da, pagan dönemden günümüze ulaşan gelenekler; Hıristiyanlıkla birlikte, Büyük Oruç öncesinde kuralların yıkıldığı, halkın gönlünce yiyip içtiği, ilginç kostümler giyip, doyasıya dans ettiği, eğlendiği birer ‘özgür’ güne dönüşmüşler.

Bu yıl Baklahorani kutlamaları 26 Şubat Pazar günü Galatasaray Meydanı’nda başladı. Aynı gün öğle saatlerinde, pankartlar ve konuşmalardaki nefret söyleminin damga vurduğu Hocalı anmasının ardından, aynı yerde bir ‘azınlık bayramı’nın kutlanıp kutlanamayacağına dair sorularla gittik Taksim’e. İnsanların Baklahorani kutlamalarına katılmaya çekineceğini, kutlamaların sönük geçeceğini düşünüyorduk. Ancak, buluşma noktası olan Galatasaray Meydanı birden kalabalıklaşıverdi ve çantalardan çıkan maskeler, peruklar, gözlükler tek tek takılmaya başlayınca, ortam şenleniverdi.

Yürüyüşte karşılaştığımız Apoyevmatini gazetesinin yayın yönetmeni Mihail Vasiliadis’e eski kutlamaları sorduk. Vasiliadis, en son 1941’de yapılan ‘Karnaval’ ve ‘Baklahorani’ kutlamaları arasındaki sınıfsal farka dikkat çekti: “Eskiden elit kesim, Büyük Perhiz öncesindeki dört pazar günü Karnaval’ı kutlardı. Baklahorani ise halk tabakasının bayramıydı. Üst sınıflar Baklahorani’yi kutlamazdı. Onlar, Zarifislerin, Zoğrafosların düzenlediği balolarda Karnaval’ı kutlarlardı. O balolarda giyilen kostümler Paris’ten sipariş edilirdi. O kadar pahalıydı ki o kıyafetler, bir tanesinin bedeliyle, yoksul bir aile bir yıl geçinebilirdi.”

Vasiliadis, Karnaval’ın da, Baklahorani’nin de pagan dönemden itibaren asıl amacının kuralları yıkmak olduğunu söyledi: “Bu kutlamalar bireyin kendisine vaaz edilen kurallara karşı isyanıdır. Pagan dönemin baskılarını dinler devraldı. Baklahoran da, bir anlamda, sıkı kurallara uyulacak dönemden bir gün çalmaktır.”

Rum ve Ermeni toplumlarında Karnaval dönemlerinde fakirlere yardım derneklerinin yıllık balolar düzenleyerek bütçelerini denkleştirdiğini söyleyen Vasiliadis, bunun insanlar için psikolojik bir terapi işlevi de gördüğünü hatırlattı ve ekledi: “Yunanistan’da bu yılki karnavalda karikatürize edilenler politikacı figürleriydi. Sonuçta insanlar baskıyı nereden görüyorsa, böyle anlarda onu karikatürize ediyor. İstanbul’da bunun gibi festivaller yaşatılacaksa, bunları dinden bağımsız görmek gerekiyor.”

‘Bütün ritüellerimizi yaşatmalıyız’

Kurtuluşlu yazar Hüseyin Irmak, Yunanistan’dan Türkiye’ye eğitimini devam ettirmek için gelen Marina Drymalitou ve Yunanistanlı akademisyen Haris Rigas’ın girişimiyle uzun yıllardan sonra ilk kez 2009’da kutlanan karnaval, dördüncü kez, eski yıllarda olduğu gibi yine sokaklarda kutlandı. Organizasyonda yer alan Alev Akşahin, yola Yunanistanlı bir arkadaşıyla birlikte çıktıklarını söylüyor. “Tanya, ilk yıl Yunanistan’dan 80 kişi getirdi. Oradan her yıl bir grup gelir mutlaka. Katılım gittikçe büyüyor. Umarım bu gelenek tekrar zihnimize yerleşir ve devam eder.”

Levanten kökenli olduğunu belirten Akşahin, Baklahorani’yi sadece bir Rum geleneği olarak görmediğini söylüyor: “Bence önemli olan, bir geleneği tek bir gruba mal etmeden, bütün etnik grupların ritüellerini, Newroz’u da, Hıdrellez’i de birlikte yaşatmak. Bunlar, insanların birbirini duyması, tanışıp kaynaşması ve ‘öteki’ olma hallerinin giderilmesi açısından önemli kutlamalar.”

1941’de yasaklanmıştı

İstanbullu Rumlar, Büyük Oruç öncesindeki dört haftalık dönemi ‘Apokries’ olarak adlandırır ve bu dönemde et perhizi için hazırlıklar başlar. Büyük Oruç’un başladığı ‘Temiz Pazartesi’ günü yapılan kutlamalara ise, oruca bakla yemeğiyle başlanmasına atıfla, ‘Baklahorani’ adı verilmiştir. Özellikle Rum nüfusun yoğun olduğu yerlerde kutlanan ve herkesin çeşitli kıyafetlere bürünerek eğlendiği karnavalın son durağı Tatavla’ydı (Kurtuluş). Aksaray, Kumkapı, Yeşilköy, Şişli, Pangaltı, Galata ve Pera sokaklarından eğlenerek gelenler Tatavla’da buluşur, büyük bir panayırla kutlamayı sona erdirirlerdi. İstanbul sokaklarındaki son karnaval 1941’de, çok az kişinin katılımıyla yapıldı. Bu tarihten sonra, açık alanda yapılan pek çok kutlama gibi karnaval eğlencesi de yasaklandı. 2009’da, küçük bir grubun girişimleriyle, gelenek tekrar canlandırıldı.

Pazar akşamı Pera’da başlayan Baklahorani kutlamaları, ertesi akşam Kurtuluş sokaklarında devam etti. Binbir çeşit kostüm içinde sokak sokak gezen topluluk ne sadece Rumlardan, ne de sadece Hıristiyanlardan oluşuyordu. Farklı dinsel ve etnik aidiyetler taşıyan bireylerin yer aldığı neşeli kalabalık, birbirimizin bayramını birlikte kutlayabileceğimizin de göstergesiydi.