Tahir Elçi'nin katledilişinin 10. yılı: “Sen nasıl dayanıyorsun?”

10 yıl önce katledilen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, verdiği hukuk mücadelesine istinaden kendisine sorulan "Tüm bunlara nasıl dayanıyorsun?" sorusuna şöyle yanıt vermişti: "Ben burada (duruşma salonu) rehabilite oluyorum.” Tahir Elçi'yi, Burcu Karakaş'ın kaleme aldığı "Hakikatin Peşinde: Tahir Elçi" kitabından bir bölümle anıyoruz.

Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, takvimler 28 Kasım 2015’i gösterirken Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, hendek operasyonları sırasında zarar gören Dört Ayaklı Minare önünde bir basın açıklaması yaptı. Konuşmasında bölgede devam eden çatışmaların tarihi eserler üzerindeki yıkıcı etkisine dikkat çekti ve “Bu kadim bölgede silah, çatışma, operasyon istemiyoruz” dedi.

Bu açıklamanın hemen ardından bölgede çıkan çatışmada Elçi, başına isabet eden kurşunla vuruldu.

Yıllarca süren davada Haziran 2024’te üç polis hakkında beraat kararı verildi. Bu karara yapılan itirazın reddedilmesinin ardından dosya Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Ancak Tahir Elçi’yi ölüme götüren süreç tam anlamıyla hâlâ aydınlatılamadı, adalet arayışı devam ediyor. 

Öldürülüşünün 10. yılında Tahir Elçi'yi, Burcu Karakaş'ın kaleme aldığı "Hakikatin Peşinde: Tahir Elçi" kitabından bir bölümle anıyoruz.

(…)

Tahir Elçi’nin AİHM’de açtığı her dava, yeni bir tehdit unsuru olarak karşısına çıkabiliyordu. Tehditlere rağmen üstlendiği davalarda küçük bir delil bulabilmek için defteri kalemiyle gezerek dinlediklerini tek tek not alıyordu. Avukat Tony Fisher, arkadaşının çalışma şeklini, “Halkına derinden bağlıydı. İnsanlara çare bulmak için yapabileceği tek etkili şey Komisyon’a başvurmaktı, çünkü Türkiye içinde çare yoktu” sözleriyle anlatıyor. 

Elçi’nin, Tony Fisher, Françoise Hampson, Philip Leach ve daha nice Britanyalı avukatla yakından çalışmaya başlaması işte böyle hayata geçmişti. Bir dosyayı o dönemin koşullarında titiz bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na ulaştırmak başlı başına bir meseleydi. Elçi’nin çabaları, mesleğine yaklaşımındaki titizliği de yansıtıyordu. Muharrem Erbey, arkadaşının çalışma tarzını, “Dava dosyalarında çok defa birlikte savunmalar yaptı. İşini titiz yapardı. Hukuku usulüne uygun bir şekilde kullanırdı. Bilgiyle belgeyle insanların üzerine gitmeyi severdi. Kendinden emin bir şekilde, çok iyi hazırlık yaparak, bilgiyle, adalete aykırı tüm uygulamaları deşifre ederek yol alıyordu” sözleriyle anlatıyor. 

Tanık bulmak ve tanık ifadelerini etkili şekilde anlatabilmek, en başat zorluklardı. Kanıtların mahkemenin gerçekleri tespit etmesine izin verecek şekilde olgusal olması gerekiyordu. Genel ifadelerin davaya bir faydası yoktu. Elçi’nin çabuk öğrendiği bir konu, AİHM dosyasına girecek ifadelerin detaylı anlatılması gerektiğiydi. Yaşananlar zordu, tanıklar çoğunlukla tehdit edildiği için korkuyorlardı. İşin en meşakkatli yanlarından bir diğeri de buydu. Ayrıca hükümet, mahkemenin talep ettiği belgeler konusunda işbirliğine yanaşmıyordu. Dilse bir başka önemli bariyerdi. Duruşma salonunda anlatılanlar Kürtçeden Türkçeye, Türkçeden de İngilizceye çevriliyordu. 

Tony Fisher’in KHRP aracılığıyla avukatlık yaptığı davalardan biri, Tahir’in üstlendiği “Ahmet Özkan ve Diğerleri” adlı davaydı. Fisher’ın “Oldukça sarsıcı bir hikâyeydi” sözleriyle tanımladığı olay, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Ormaniçi köyünde geçiyordu. Ormaniçi davası, aralarında 13 yaşındaki Fahrettin Özkan’ın da bulunduğu köyün erkeklerinin gözleri bağlı şekilde kilometrelerce karda ve karanlıkta yalınayak yürütüldüğü, bazılarının bacaklarının kangren olup kesildiği, mağdurların bulgu saptama duruşmalarına koltuk değnekleriyle geldiği bir dosyaydı. 

Türkiye İnsan Hakları Vakfı raporuna göre, köy erkeklerinin birbirlerine bağlanıp kar üzerine yatırılarak dövülmeleriyle başlayan işkenceler bir ay boyunca devam etti. Bir inşaat alanına getirilen gözaltındaki köylüler, soğuk bir odada günlerce yiyecek verilmeden, tuvalete gitmeden bekletildiler. Elektrik şoku, sıcak metal çubuklarla yakma, dayak, cop ve şişelerle anal tecavüz olmak üzere türlü işkencelere maruz kaldılar. İşkenceler sonucu iki kişi öldü, altı kişi yaralandı ve üç kişinin bacağı kesildi. Bacağı kesilenlere Ankara’da TİHV tarafından protez takıldı.

8 Nisan 1993 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na başvuru yapan Tahir Elçi, davayı temellendirme aşamasında bütün mağdurlarla görüşerek hepsinin tanıklıklarını toplamıştı.

Ancak beklenmeyen bir gelişme oldu. Ormaniçi başvurusundan aylar sonra “Büyük Avukatlar Operasyonu” kapsamında gözaltına alınıp tutuklandı. Ev ve ofis aramaları sırasında başvuru için derlediği belgelere el kondu. Fisher, mahkemeye belgeleri neden sunamadıklarını anlatıp durmak zorunda kaldı. Elçi, tahliye olduktan sonra delilleri tekrar toplamaya başladı. Ankara’da görülen komisyon duruşmaları bu çabanın ardından yapılabildi. Ormaniçi davasını birlikte yürüten Fisher ve Elçi, ilk kez 2-7 Şubat 1998 tarihlerinde yapılan duruşmalar sırasında tanıştılar. 

“Avukatlar bizimle tanışmak ve komisyonda duruşmalarını nasıl yürüteceğimizi konuşmak için otele geliyorlardı. Tahir’le Ankara’da bir otelde tanıştım ve o zaman İngilizce konuşamıyordu. Tercüman aracılığıyla anlaşıyorduk.”

Komisyonun duruşmaları, Türkiye’deki avukatların alışık olmadığı tarzda, çapraz sorgulamalarla ilerliyordu. Avukatlardan, sanıkların itiraf etmelerini sağlayacak şekilde soru sormaları bekleniyordu. Tony Fisher, Türkiye’de çapraz sorgu geleneği olmamasından dolayı bazı avukatların zorlandığını, bazı tanıklarla tartışma yaşandığını, duruşmaların kimi zaman kaotik bir ortama sürüklendiğini, delil elde edilebilmesi için çapraz sorgu sırasında Britanyalı avukatların devreye girmek zorunda kaldığını anlatıyor. Elçi, çapraz sorgu yöntemine de çabucak ayak uydurmuştu:

“Çok çabuk ders aldı ve tanıkları çapraz sorgulama konusunda oldukça etkili oldu. Tahir’in bu yönü onu davalara müdahil olan diğer çoğu avukattan ayırıyordu.”

Ormaniçi davasının Ankara’da görülen bulgu saptama duruşmalarında 25 başvurucu, sekiz köylü ve 15 yetkilinin bilgisine başvuruldu. Avukat Orhan Kemal Cengiz’in, Elçi ile tanışması da aynı sürece denk geliyor. Zeki, mizah duygusu kuvvetli, samimi ve kırılgan biri duruyordu karşısında:

“Orada hemen dikkatimi çekti Tahir. Görür görmez fark ettim onun o samimiyetini, farklılığını, ışığını.”

Cengiz, Ormaniçi dosyasını ilk kez okuduğunda inanmakta zorluk çekmiş, köylülerin ifadelerini okurken dehşete düşmüştü. Okuması bile kolay değilken tanıklıkları dinlemek daha zor oluyordu. Duruşmalardaki çapraz sorgular sırasında, devletin yazdığı senaryo çökmeye başladı. Türk hükümeti, hiçbir evin özellikle yakılmadığını, kimsenin ölmediğini veya yaralanmadığını, gözaltına alınanlara kötü muamele edilmediğini savunmakta ısrar ediyordu. Ancak yetkililerin anlatımlarının inandırıcılığı kalmamıştı. Duruşmalar, komisyon üyeleri için de epey sarsıcıydı. Fisher, tanıklıkların ağırlığı nedeniyle zor geçen duruşmalarda anlatılanlardan üyelerin de oldukça etkilendiğini hatırlıyor. 

Bu kasvetli ortamda Orhan Kemal Cengiz bir gün Tahir’e, “Sen nasıl dayanıyorsun?” diye sordu: “Orhancığım, ben burada rehabilite oluyorum.” 

Tanıkları hâkim karşısına çıkarabilmenin, tarihe not düşmenin, yaşananları kayıt altına almanın sağaltıcı bir etkisi oluyordu.

(...)

Kategoriler

Güncel İnsan Hakları

Etiketler

Tahir Elçi