Toplantıya yaklaşık üç yüz kadar episkopos katıldı. Konsilde en çok tartışılan konu, İsa Mesih’in Tanrı ile ilişkisi oldu. Uzun ve hararetli görüşmelerin ardından şu inanç ifadesi kabul edildi: “İsa Mesih, Tanrı’dan Tanrı’dır, Işık’tan Işık’tır, gerçek Tanrı’dan gerçek Tanrı’dır. Yaratılmamıştır, Baba ile aynı özdendir.” Ermeni geleneğine göre Surp Aristakes, 325 yılındaki İznik Konsili’ne katılmış ve Ermeni Kilisesi’ni temsil etmiştir. Türkiye Ermenileri Patrikliği, Avak Kahana (Kıdemli Peder) Drtad Uzunyan, Ermeni Kilisesi ve İznik Konsili ilişkisini AGOS için yazdı.
Hıristiyanlık tarihinde öyle toplantılar vardır ki, aradan yüzyıllar geçse de etkileri silinmez. Bu toplantılardan en önemlisi hiç kuşkusuz 325 yılında toplanan İznik Konsili’dir. Bu büyük olay, Hıristiyan inancının temel ilkelerini açık biçimde ortaya koymuş, farklı kiliseler arasında yüzyıllar boyu sürecek bir bağın temellerini atmıştır. Ermeni Kilisesi açısından ise İznik Konsili, yalnızca tarihî bir dönüm noktası değil, inanç birliğinin simgesel başlangıcı sayılır.
IV. yüzyılın başlarında Roma İmparatorluğu büyük bir değişim sürecinden geçiyordu. İmparator Konstantin, 313 yılında yayımladığı Milano Fermanı ile Hıristiyanlara özgürce ibadet etme hakkı tanıdı. Böylece uzun yıllar süren zulüm dönemi sona erdi, Hıristiyanlar inançlarını açıkça yaşamaya başladı. Ancak bu özgürlük ortamı, beraberinde yeni tartışmaları da getirdi. Hıristiyanlığın temellerine dair farklı görüşler ortaya çıkmaya başlamıştı. En çok tartışılan konu, İsa Mesih’in kimliği ve Tanrı ile olan ilişkisi idi.
Arius’un öğretisinin yarattığı karışıklık
İskenderiyeli rahip Arius, “İsa Tanrı değildir; Tanrı tarafından yaratılmıştır” diyordu. Bu düşünce, Hıristiyan topluluklarında büyük karışıklık yarattı. Arius’un öğretisi birçok çevrede yayılmaya başlamış, kilise içinde derin bölünmelere yol açmıştı. Bu durum karşısında, İskenderiye Episkoposu Aziz Aleksander ve onun genç yardımcısı Aziz Atanasyus, Mesih’in Tanrı ile öz birliğini savundular. Onlara göre İsa Mesih, Tanrı’nın Oğlu’dur ve Baba ile aynı özdendir; yaratılmış değil, ezelîdir. Bu iki görüş arasındaki çekişme, yalnızca teolojik bir tartışma değil, aynı zamanda kilisenin birliği açısından büyük bir krizdi.
İmparator Konstantin’in çağrısı
İmparator Konstantin, imparatorluğun içinde giderek büyüyen bu inanç ayrılığının önüne geçmek ve Hıristiyanlar arasında birlik sağlamak amacıyla tüm episkoposları İznik kentinde toplantıya çağırdı. Böylece Hıristiyanlığın ilk büyük evrensel konsili olan İznik Konsili toplandı. O dönemde İznik (bugünkü İznik/Bursa), imparatorluğun doğu ve batı bölgeleri arasında uygun bir konuma sahipti.
Toplantıya yaklaşık üç yüz kadar episkopos katıldı. Konsilde en çok tartışılan konu, İsa Mesih’in Tanrı ile ilişkisi oldu. Uzun ve hararetli görüşmelerin ardından şu inanç ifadesi kabul edildi: “İsa Mesih, Tanrı’dan Tanrı’dır, Işık’tan Işık’tır, gerçek Tanrı’dan gerçek Tanrı’dır. Yaratılmamıştır, Baba ile aynı özdendir.”
Bu ifadeyle Arius’un öğretisi açık biçimde reddedildi. Böylece Hıristiyanlık inancında Mesih’in Tanrısal özdeşliği kesinlik kazandı. Bu karar, daha sonra “İznik İnanç Bildirgesi” olarak anılacak ve Hıristiyanlığın ortak inanç temelini oluşturacaktı. Konsilde ayrıca Paskalya Bayramı’nın ne zaman kutlanacağına dair ortak bir tarih belirlendi, kilise düzenine ilişkin bazı kurallar da karara bağlandı.
Kilisenin temelini oluşturan kararlar
İznik’te alınan bu kararlar, sonraki yüzyıllarda da kilisenin temelini oluşturmaya devam etti. 381 yılında yapılan İkinci Konsil (İstanbul Konsili), İznik’te kabul edilen bu inanç bildirgesini yeniden onayladı ve bazı ayrıntılarını geliştirdi. Ardından 431 yılında toplanan Üçüncü Konsil (Efes Konsili), aynı iman çizgisini sürdürerek Kilise’nin inanç birliğini kesin biçimde teyit etti. Böylece İznik’te temeli atılan Hıristiyan inanç birliği, ilk üç büyük konsilde pekişmiş oldu.
İznik Konsili toplanırken Ermenistan, Hıristiyanlığı resmî din olarak kabul eden ilk ülkeydi. 301 yılında Surp Krikor Lusavoriç önderliğinde bütün ülke Hıristiyanlığı benimsemiş, halkın büyük kısmı vaftiz edilerek yeni bir döneme girilmişti. Surp Krikor Lusavoriç, yalnızca dinî bir önder değil, aynı zamanda ulusal ruhun yenilenmesine öncülük eden bir şahsiyet olarak kabul edilir. Halkı vaftiz ederek Ermenistan’da ilk kilise düzenini kurmuş, ibadet hayatını sistemli hâle getirmişti. Yaşlılık döneminde ise görevini oğlu Surp Aristakes’e devretmiştir.
Surp Aristakes’in İznik Konsili’ne katılımı
Ermeni geleneğine göre Surp Aristakes, 325 yılındaki İznik Konsili’ne katılmış ve Ermeni Kilisesi’ni temsil etmiştir. Bu bilgi, erken dönem Ermeni tarihçilerinden Ağathangelos ve Movses Khorenatsi’nin eserlerinde açık biçimde yer alır. Rivayete göre Surp Krikor Lusavoriç’in yaşı ilerlemiş olduğu için, oğlunu kendi yerine göndermiştir. Surp Aristakes, İznik’te yapılan toplantılara katılarak inanç bildirgesinin kabulüne destek vermiş, böylece Ermeni halkının Hıristiyan birliğine bağlılığını göstermiştir.
Batılı bazı araştırmacılar bu katılımın tarihsel belgelerle tam doğrulanamadığını belirtse de, Ermeni Kilisesi geleneğinde bu olay kesin bir gerçek olarak kabul edilir. Ermeni ruhani geleneği açısından Surp Aristakes’in İznik’te bulunması, yalnızca bir temsil görevi değil, aynı zamanda inancın ilk evrensel tanıklıklarından biridir. Kilise bu olayı, “Ermeni halkının Hıristiyanlığın ilk günlerinden itibaren evrensel kilise birliği içinde yer aldığının bir sembolü” olarak görür.
Sadece episkopos değil, aynı zamanda “mardiros”
Ermeni kaynaklarında Aristakes yalnızca bir episkopos değil, aynı zamanda Mardiros, yani “iman uğruna tanıklık eden” olarak anılır. İznik’te bulunması, Ermeni halkının Tanrı’ya olan bağlılığının ve Hıristiyan dünyasıyla ruhsal bağının göstergesi sayılır. Günümüzde Ermeni Kilisesi Surp Aristakes’in adını ve onun hatırasını “iman uğruna tanıklık eden kutsal episkopos” olarak yüceltir.
Surp Aristakes’in İznik’teki varlığı, Ermeni Kilisesi açısından iki önemli anlam taşır. Bunlardan birincisi, Hıristiyanlığın evrensel inanç birliği içinde Ermeni Kilisesi’nin aktif bir yer tuttuğunu gösterir. İkincisi ise Ermeni halkının kendi inancını sadakatle koruyarak onu kuşaktan kuşağa aktarma iradesini simgeler. Ermeni halkı, Hristiyan inancını kendi diliyle, kültürüyle ve yaşam biçimiyle sürdürmüş, yüzyıllar boyunca bu inancı canlı tutmuştur. Bu yönüyle Ermeni Kilisesi, İznik’te ortaya konan iman bildirgesini yalnızca kabul etmekle kalmamış, onu yaşamının merkezine yerleştirmiştir.
“Havadamk” ve önemi
Gerçekten de bugün kiliselerimizde okunan “Հաւատամք / Havadamk” (İnanç Bildirgesi), İznik ve İstanbul Konsillerinde kabul edilen metnin Ermenice şeklidir. Bu durum, İznik kararlarının yalnızca kabul edilmekle kalmadığını, aynı zamanda Ermeni iman yaşamının derinliklerine yerleşerek ruhani kimliğin ayrılmaz bir parçası hâline geldiğini gösterir. Havadamk, sadece bir inanç ifadesi değil, aynı zamanda yüzyıllar boyunca korunan ruhani bağlılığın sözlü ifadesidir.
Daha sonraki dönemlerde toplanan konsillerde bazı farklı yorumlar ortaya çıksa da, 451 yılındaki Kadıköy Konsili’nde ayrılıklar olsa da, Ermeni Kilisesi İznik’te belirlenen ana inanç çizgisine bağlılığını değiştirmemiştir. Ermeni ilahiyatında İznik, Hıristiyan inancının en sağlam temeli ve iman birliğinin kaynağı olarak görülmeye devam etmiştir.
Ermeni geleneklerine göre Surp Aristakes, İznik’ten döndükten sonra bir süre Katolikosluk görevini yürütmüş, daha sonra şehit edilmiştir. Onun ardından ağabeyi Surp Vırtanes, Katolikos olmuştur. Böylece Lusavoriç ailesi, yalnızca Ermenistan’a Hıristiyanlığı kazandırmakla kalmamış, aynı zamanda Hıristiyanlığın ilk dönemindeki evrensel inanç birliğinde de etkin bir rol üstlenmiştir.
İnanç yolculuğunun başlangıcı
Ermeni Apostolik Kilisesi bugün hâlâ İznik Konsili’ni ilk üç evrensel konsilden biri olarak kabul eder: İznik (325), İstanbul (381) ve Efes (431). Bu üç konsilin kararları, Ermeni inancının temel taşlarıdır ve kilisemizin öğretisinde büyük bir öneme sahiptir.
Sonuç olarak, İznik Konsili, Hıristiyanlığın inanç birliğini kuran ilk büyük toplantıdır. Bu konsil, hem teolojik hem de ruhani açıdan Hıristiyanlığın yolunu belirlemiştir.
Ermeni Kilisesi içinse, İznik, yalnızca bir tarihî dönüm noktası değil, inanç yolculuğunun başlangıcıdır.
Surp Aristakes’in oradaki varlığı –tarihî ya da geleneksel yönüyle– Ermeni halkının Hıristiyan dünyasıyla olan ruhsal bağını ve sadakatini temsil eder. Bu durum, İznik Konsili’nin geçmişte yaşanıp biten bir hadise değil, hâlen yaşayan, nefes alan bir iman mirası olduğunu açıkça göstermektedir.
Bu miras, yalnızca tarihsel bir hatıradan ibaret değildir. İznik’te dile gelen iman sözü, yüzyıllar boyunca dualarımızda yankılanmış, nesillerin yüreğinde yaşamaya devam etmiştir. Bugün de Ermeni Kilisesi, bu inancı aynı sadakatle taşımakta; Surp Krikor Lusavoriç’in ve Surp Aristakes’in tanıklığını örnek alarak halkını aydınlatmaya devam etmektedir. Dileriz ki, onların izinde kurulan bu inanç birliği, çağımızın insanlarına da sevgi, umut ve kardeşlik ruhu aşılasın. Çünkü İznik’in ışığı, yalnızca geçmişi değil, geleceği de aydınlatmaya devam ediyor.

