Zaven Biberyan ve şu bizim büyük yalnızlığımız

Zaven Biberyan’ın ‘Yalnızlar’ romanı, geçtiğimiz ay 4. baskısını yaptı. Aras Yayıncılık çağdaş Ermenice edebiyatın güçlü kalemi Biberyan’ın eserlerini Türkçe ve Ermenice olarak yayınlamaya devam ediyor. Bu külliyatın bir diğer önemli eseri ‘Angudi Siraharner’ (Meteliksiz Aşıklar) romanı da 55 yıl sonra okurla buluştu. Türkçesi de yolda. Türkiye’nin yakın tarihine farklı bir açıdan bakan ‘Yalnızlar’ı, Post. Dergi editörlerinden Dila Keleş kaleme aldı.

Ermeni-Türk komşuluklarını nasıl bilirdiniz? Milli cemaat, erkekliğe ne vaad eder? Pohpohlanan erkeklik başarısızlığa uğradığında hangi bedenlerin karşılaşması şiddet üretir?

Zaven Biberyan’ın 1959’da Ermenice yazdığı ve 1966’da Türkçeye ‘Yalnızlar’ ismiyle çevirdiği romanını tarihsel gerçekçi diye bir solukta tariflemek, hem Biberyan’ın Türkiye toplumsal tarihine bıraktığı izi geri plana atmak olur, hem de romanın gitgide açımlanan psikolojik katmanlarını ötelemek anlamına gelir. 1950’lerin İstanbul’unda geçen ve toplumsal cinsiyet, sınıf ve etnik aidiyet eksenli hikâyenin son sayfa okunduktan günler sonra bıraktığı tadı ‘‘şu bizim büyük yalnızlığımız’’ diye anlatmak daha adil olacaktır. Öyle ki ‘Yalnızlar’ yazıldıktan 58 yıl sonra dahi ezen-ezilen ilişkilerinin değişmediği, hatta kamusal diyaloğun na-mümkün olduğu bir Türkiye’de daha da vahimleştiği bir bağlamın hepimizi yalnızlaştırması söz konusu.

Bu yazıda, 1950’lerin İstanbul’unda Ermeni-Türk komşuluğu, köyden kente kitlesel göçle beraber daha görünür olan sınıf çatışması, yaralanmış erkeklik halleri ile ötekiye yönelen yapısal şiddeti ‘Yalnızlar’ı kuran ana hatlar olarak ele alacağım. Ama, öncelikle Zaven Biberyan’dan söz etmek faydalı olacaktır. Böylece romanın nasıl bir zihin ve duygu dünyasıyla yazıldığına ilişkin bir fikrimiz olabilir.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN