PARRHESİAPAR

PARRHESİAPAR

Sergi kataloğunun da yazarı olan Pogossian, sergide Marco Polo’nun söz konusu bölgelerde görmüş olabileceklerini canlandırmak için, özellikle Ermenistan’daki El Yazmaları ve Araştırmaları Enstitüsü Matenadaran’dan, Ermenistan Tarih Müzesi’nden ve Venedik’teki Mıhitaryan Manastırı’ndan eserlerin biraraya getirilmesini sağlamış; bu kurumlardan, Marco Polo’nun geçtiği şehirlerde ya da bölgelerde bulunmuş haçkarlara ait parçalar getirtmiş.

Bursa yakınlarındaki Sölöz’de doğup büyüyen Hagop Oşagan’ın diasporada çok iyi bilinen bir yazarken, Türkiyeli Ermeniler arasında pek tanınmaması, eserlerinin Türkçeye çevrilmemiş olması önemli bir eksiklik. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine ve vilayetlerdeki günlük hayata dair çok önemli veriler sunan bu eserler, edebiyat ile tarihin kesiştiği noktalarda son derece aydınlatıcı olacaktır.

Uzun bir araştırma ve yazım sürecinin ürünü olarak ortaya çıkan ‘The Prospectors’ romanındaki tarihsel çerçeve, baba tarafından Ermeni olan Djanikian’ın Amerikalı annesinin aile geçmişine dayanıyormuş. Djanikian romanı yazarken eski, yeni ve özellikle Klondike bölgesine dair unutulmuş kaynakları incelemiş ve edindiği bilgilerle, resmî tarih ile kişisel tarihten kesitleri birleştiren bu hikâyeyi kurgulamış.

Getronagan öğrencileri her bir kadın karakteri sadece metin üzerinden değil, o karakter gibi giyinerek, konuşarak, hareket ederek ve iletişime geçerek de yaşıyor. Ekmekçioğlu’nun, gösteriye eşlik eden ‘Hay Gin’ kitapçığında yer alan ‘Zaruhi Bahri’nin İzinde’ başlıklı yazısında paylaştığı, “Büyüdüğümüz yıllarda bu kadınların hikâyeleri hakkında bilgimiz olsaydı nasıl kadınlar olurduk?” sorusu, eminim bugün de birçok Ermeni kadının içinde beliren bir sorudur.

Çağrışımları çok yüksek olan bu performansı, depremin, savaşların, dolayısıyla zorunlu göçlerin tüm hücrelerimizde çok yer kapladığı bir zamanda her izleyici farklı şekillerde yorumlayabilir. Aile tarihindeki göç hikâyelerindeki boşlukları tamamlamaya çalışan benim gibi Ermeniler için bu hikâyenin, iç dünyalarındaki yankıları çok güçlü.

Harutyunyan 1860’ta, Harput’un güneyindeki Tılgadin (Huylu, bugünkü resmî adı Kuyulu) köyünde doğmuş, genellikle gazete yazıları, gezi notları, oyunları ve kısa öyküleriyle tanınmıştır. Tılgadıntsi, gezi yazılarında Ermenilere ait mülklerin ve manastırların durumunu eleştirel bir bakış açısıyla aktarmakla yetinmez, günlük hayatın koşullarıyla ilgili detayları, felaketin gelişini, âdeta kehanette bulunur şekilde, etnografik bir incelikle sunar.

Malatyalı bir Ermeni aileden gelen Hrant Dink, taşra/kavar ile İstanbul arasındaki uçurumun orta yerinde, kendi günlük hayatından sıyrılarak tarihsel kimliğine büründü. Yok edilmeyle, izlerinin silinmesiyle, tutulamayan yaslarla, sonsuz adaletsizlik hissiyle örülü bir kimlik bu.

Ermenice ‘kavar’ kavramı, şehrin dışındaki bir bölgeden daha fazlasını kapsıyor; tarihi yurdu, doğayı, insan ile toprak arasındaki ilişkiyi, iklimi barındırıyor. Kavar edebiyatını okumaya Hamasdeğ’le başladık ve tartışmalarımız sırasında ortaya çıkan fikirler gelecekteki okumalarımızın temelini oluşturdu. Kavar edebiyatını incelemekle yetinmeyip, dünya edebiyatlarıyla karşılaştırarak fikir dünyamızı genişletme imkânı bulduk.

Parrhesiapar’ın bu seneki son yazısı, Anarat Hığutyun Okulu öğrencilerinden İzabel Dimdik’in imzasını taşıyor. Parrhesia Kolektif’in kadın öğrencilere yönelik olarak düzenlediği ‘Hasmigyan Bduydner’ gezi yazısı yarışmasının ödül kazanan üçüncü yazısı olan bu metin için İzabel’i tebrik ediyor, Ermenice düşünmeyi, konuşmayı, yazmayı hiç bırakmamasını temenni ediyoruz. Bu vesileyle okurlarımızın yeni yılını ve Surp Dznunt’unu kutluyor, yeni yılda yine edebiyatla, felsefeyle, tarihle, mimariyle, dansla, sanatla buluşabilmeyi umuyoruz. Bizleri sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilir, parrhesiacollective@gmail.com adresine yazarak faaliyetlerimize katılabilirsiniz.

Bir önceki köşe yazımızda Hasmigyan Bduydner Ermenice gezi yazısı yarışmasında ilk üçe giren yazıları paylaşacağımızı duyurmuştuk. İlk yazı Mhitaryan Lisesi’nden Nora Davulciyan’a aitti. Bu hafta köşemizde Getronagan Lisesi öğrencilerinden Lena Sarıoğlu’nun yazısını paylaşıyor, Ermenice yazmayı hiç bırakmamasını temenni ediyoruz.