Mazlume'ye zulüm revâ mı?

ARİF TAPAN

Fatma Fahrünnisa’nın ‘Hanımlara Mahsus Gazete’de 1896 Kasımından 1897 Haziranına kadar tefrika edilen romanı ‘Dilharap’ (Dilharâb) geçtiğimiz kasım ayında Latin harflerine aktarıldı ve Fatih Altuğ’un günümüz Türkçesi çevirisi ile ilk kez yayımlandı. Romanın, hikâye akışında kullanılan anlatım teknikleri ve sahip olduğu anlatıcı sesin karakteristiği hususlarında 19. yüzyıl Osmanlı romanının temel ortaklıklarına sahip olduğu düşünülebilir. Öte yandan Fatih Altuğ’un dikkat çektiği gibi, romanın hem “Osmanlı kadınlarının modern edebiyat türlerinde görünürlüklerinin arttığı” hem de edebiyatın dışında, Osmanlı’daki kadın hareketlerinin şekillenmeye başladığı bir süreçte yayımlanması ‘Dilharap’ın genel anlamda 19. yüzyıl Osmanlı romanındaki konumunu, özelde ise kendi edebi değerini sorgulatan bir duruma işaret etmektedir.

Önsözün değeri 

‘Dilharap’ın yüzyıl içerisindeki edebi konumuna dair belki de en önemli hususlardan biri olarak romanın önsözü (Mukaddime) dikkate değerdir. Bu önsözde kadınlar meclisi içerisindeki bir kadın, başka bir kadın tarafından bu romanı yazmaya ikna edilir. Başka bir deyişle, o romanın birazdan yazarı olacak kadın, o romanın yine birazdan başkahramanı olacak başka bir kadın ve roman yazıldıktan sonra o romanın okuyucuları olacak diğer kadınlar yan yanadır bu önsözde. Teknik açıdan bakıldığında ise bu, anlatının bildirişim sınırlarını ihlal eden bir duruma işaret eder, zira yazar ile okur, anlatıcı ile muhatap, kurmaca olmayan (nonfictional) ile kurmaca olan (fictional) önsözün devamında hikâyenin başlamasıyla iç içe geçmiş gibi görünür.

Bu önsöze ilaveten 25 ayrı bölümden oluşan romanda 17 yaşındaki Mazlume’nin başka bir eve gelin olarak gitmesini ve akabinde gelişen olayları okuruz. Babasının kız evlat olduğu için eğitimine ehemmiyet göstermediği Mazlume, kendi merak ve çabasıyla bu durumun tam tersi bir istikamette yol almış, adeta ‘kusursuz’ bir insana dönüşmüştür. Sabah erken uyanıp ibadetini yapan, annesine Kur’an okuyan; gün içinde hiç bir aralığı boş geçirmeyen; “hassas, uysal, nazik, düşünceli, uzak görüşlü, incelikli, sohbet etmeye başladı mı, hikmetli düşünceler, latif nükteler, zarif latifeler, duruma uygun şiirler ile dinleyenleri kendisine hayran bırak[an], söylediğini dikkat ve ihtiyatla söyle[yen], işittiğini muhakeme ederek dinle[yen], gördüğüne ibret gözüyle baka[n]”, kendi varlığını unuturcasına kitap okuyan, piyano çalan, biçki dikişte annesine ve ablasına ders verecek kadar hünerli olan bir kızdır. Peki gerçek olamayacak kadar kusursuz olan Mazlume’yi zulüm içerisine koyan nedir?

Romanın anlatıcısı bize 17 yaşındaki bir genç kızın nasıl günden güne, acı çeken bir kadına dönüştüğünü anlatır elbette. Sırf ailesinin taleplerini karşılamak için Mazlume ile evlenmeyi kabul eden Râzî iflah olmaz bir adamdır. Mazlume’ye karşı herhangi bir his beslemez. Bir müddet sonra ise Mazlume’nin evdeki varlığına dahi katlanamaz ve Mazlume’nin kendi rızası ile baba evine dönmesi için elinden geleni yapar. Romanın kırılma anı ise bundan sonrasına aittir. Ahlaki ve fiziksel açıdan her türlü güzelliğe sahip Mazlume tüm yapılanlara rağmen susar. Her şeyin bir sebebi olduğuna, çektiği ızdırabın ileride kendisine bahşedilecek bir mükafata dönüşeğine inanır. Şikayet etmez, sabreder. Hikaye içerisinde bir kadın olarak yaşadıklarının hem kendisi tarafından hem de anlatıcı tarafından nedenselleştirilmesi ise son derece ilginçtir. Böylesine kusursuz bir kadın neden tüm bunlara katlanır?

Mazlume her ne kadar fikren, ilmen, ahlaken “tam donanımlı” olsa da yaşadığı dönemin, sahip olduğu cinsiyetin, dahil olduğu sosyal statünün kendisine çizdiği bir takım aşılmaz sınırları vardır ve kendisi bu sınırları ne kadın olarak, ne üst düzey bir ailenin ferdi olarak, ne de son derece aklı başında bir birey olarak aşabilir. Anlatıcının her fırsatta Mazlume’den taraf olan sesi ise buralarda daha belirgin halde çıkar karşımıza ve hem Mazlume’ye hem okuyuculara sordurtmak istediği soruları, üzerine düşünülmesi gereken hususları – çok yüksek sesli olamasa da–  en azından işaret eder ve “tüm bunların hesabını kim verecek” demeye getirir metnin sonunda. Genç bir kızın, sahip olduğu tüm mükemmel vasıflara rağmen gönlü yıkılmış bir kadına dönüşebilme ihtimali üzerinden 19. yüzyıl Osmanlı kadın hareketinin, kadın edebiyatının nelere işaret edebileceğini, nelerin altını çizebileceğini dönemin imkanları dahilinde gösterir ‘Dilharap’ bize.

Dilharap 

Fatma Fahrünnisa

Çeviri: Fatih Altuğ

Koç Üniversitesi Yayınları 

234 sayfa.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ