YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Bunalım hali

Türkiye’ye de yönelen paranın eninde sonunda geri döneceği biliniyordu. Buna karşı pek bir şey yapılmadı tam tersine o parasal bolluğun AKP sayesinde yaşandığı propagandası sabah akşam işlendi. Bu durum Türkiye’nin bir başarısıymış gibi sunuldu.

Geçen haftaki “Sıkışma hali” başlıklı yazıda Türkiye’nin iktidarıyla ve muhalefetiyle sıkışma hali içinde olduğundan bahsetmiş, iktidarın bilhassa ekonomide ve ABD ile büyüttüğü krizde kendi eliyle yarattığı bir bunalım yaşadığını ve başkanlık sistemine yönelik seçim öncesinde yürütülen “Şaha kalkıyoruz” propagandasının 24 Haziran’dan topu topu bir  buçuk ay sonra çöktüğünü söylemişim.
Bu hafta da olaylar bu tabloyu destekleyen şekilde cereyan etti. ABD ile yaratılan Rahip Brunson krizinde ABD yönetiminin yaptırım kararı alması ekonomiyi bir kez daha sarstı ve ABD doları yeni zirvelerini gördü. Türkiye son olarak ABD’ye bir heyet gönderdi ve öyle görünüyor ki krizi çözmek için temaslar başlayacak. 
Belki bu temaslar sayesinde ABD ile yeni pazarlıklar yapılır ve en azından Rahip Brunson üzerinden yaşanan kriz çözülür. Bunu şimdilik bilemiyoruz ancak buradan ABD’ye heyet gittiğine göre alttan alan taraf Türkiye gibi görünüyor ve kriz bu temas sonrası çözülmeyip daha da kilitlenirse ekonomide yeni ve daha zor günler yine bizi bekliyor. 
Ancak ekonomide yaşanan sıkıntı sadece  Brunson kriziyle ilgili değil. Çok sayıda uzman ve analist Türkiye’nin ekonomi yönetiminde yapısal bir sorun olduğunu söylüyor ve tek adam rejiminin bu sorunlara çare bulmak bir yana yeni sorunlar yarattığına dikkat çekiyor. 
Bu analizler yaşanan tabloyu büyük oranda açıklıyor. Kapsamlı bir mesele ile karşı karşıyayız. 2008 global krizinden sonra ABD ve AB tarafından başlatılan ‘parasal genişleme’nin sona ereceği aslında yıllar öncesinden belliydi. ABD ve AB merkez bankalarının faizleri düşürmesiyle Türkiye’ye de yönelen paranın eninde sonunda  geri döneceği biliniyordu. Buna karşı pek bir şey yapılmadı tam tersine o parasal bolluğun AKP sayesinde yaşandığı propagandası sabah akşam işlendi. Bu durum Türkiye’nin bir başarısıymış gibi sunuldu. 
Bu rahatlık içersinde Erdoğan da faizleri aşağı çekme politikasını seçti ve  sonuçta şöyle bir açmaz ile karşı karşıya kalındı. Global sistem kriz önlemlerine son verdikçe sıcak para tekrar gelişen ülkelere geri dönüyor, dolayısıyla ABD Doları yükseliyor, bu durum Türkiye’de enflasyonu yükseltiyor ancak faizler Erdoğan’ın emriyle artırılmadığı için Türkiye ekonomisi sıkışıyordu. Artık bağımsızlığını kaybeden Merkez Bankası Erdoğan’ın güç bela ikna edilmesiyle bir iki kez faizleri artırma hamlesi yaptı ancak piyasalar gereken mesajı almışlardı. Türkiye’de kurumlar bağımsızlığını kaybediyor, ülke global sistem içinde kalmak istiyor ama bunun gereklerini yerine getirmiyordu. Dolayısıyla Türkiye “şüpheli” bir ülke haline geldi. 
Bu süreçte ekonomide atılması gereken yapısal adımlar atılmıyor, inşaata ve projeciliğe dayalı bir ekonomi körükleniyor, iktidara yakın müteahhitlerin yaşaması için her gün doğayı tahrip eden yeni inşaat projeleri üretiliyor, sanayi çok zor nefes alıyor, teknolojik üretim ve ARGE ise durma noktasına geliyordu.
İktidar bütün bu tabloyu yurtdışı kaynaklı bir “döviz lobisi”nin marifeti olarak sundu. Elbette “Bizim yüzümüzden bunlar oldu” diyecek halleri yoktu. Bu argümanla kendi seçmenlerini ikna etmeye çalıştılar, bütün iktidar medyası sabah akşam bu yönde yayınlar yaptı. 
Ancak Erdoğan Türkiye’yi ne beklediğini biliyordu. Bu yüzden (kriz derinleşmeden) 24 Haziran seçimlerini erkene aldılar. Seçim sonuçları hakkında her ne kadar hala şüphe varsa da sonuçta zar tuttu. Erdoğan başkan oldu. Ancak tüm bu anlattığımız tablonun sonuçları da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Ve her ne hikmetse Erdoğan ve ekibi tam da bu noktada rahip Brunson krizini tırmandırmaya karar verdiler.  
Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor. Bu yazının yazıldığı gün Bankalar Birliği Başkanı “Kredilerde cari koşullarla yapılandırma isteği gayet normal. Türkiye'de en son gündeme getirilen yapılandırmaları bankalar tarafından ticari mantık içinde üzerlerine düşenleri yapıyor. Yapılmaya da devam edecek. Bunlar Türkiye'nin iyi firmalarıdır. Elbette aramızda bir takım pazarlıklar olacaktır” diyordu. Bahsettiği, büyük grupların bankalara olan borçlarını yeniden yapılandırma ya da vadelerini yeniden düzenleme talebi. 
Sonuç olarak ABD Doları bu yazının yazıldığı an itibariyle 5.30, Euro da 6.22 tl civarına yerleşmişti. Şunu da biliyoruz ki döviz kurları bir kere bu seviyelere oturduğunda geri dönmesi zor oluyor. 
Velhasıl Erdoğan ve AKP, ekonomik açıdan yaratılmasına kendilerinin de büyük katkıda bulundukları ciddi bir bunalımla karşı karşıyadırlar. Ancak bunun faturasını hepimiz ödüyoruz, ödeyeceğiz.  Dolar arttıkça enflasyon da artıyor ve insanlar daha zor koşullarda yaşamaya başlıyor. 
Bütün bunlar olurken Hazine ve Maliye Bakanı ile İçişleri Bakanı ise birbirlerine omuz atmakla meşguldü. Anlayın durumu.