Rüstem Batum’dan harika bir polisiye

‘TEK’, faili meçhul bir cinayetle başlıyor. Güneydoğu Anadolu’nun bir köyünde, yoksul bir ailenin o gün 13 yaşına basacak olan oğullarının, evlerinin önünde babasına yardım ederken onunla birlikte delik deşik edilişini anlatan iki sayfalık kısa ve dokunaklı bölüm, anında kitabın içine çekip alıyor sizi.

RANA ŞENOL

Rüstem Batum ile tanışıklığım New York’tandır. Onun Türkiye’de televizyon programları yaptığı dönemde ben Amerika’daydım, dolayısıyla adamın nasıl bir ‘fenomen’ olduğunu bilmiyordum, fakat bunu Manhattan sokaklarında onunla yürürken önümüzü kesen Türkiyeli turist ve öğrencilerin tavırlarından sezebilmiştim biraz. Gayet mütevazı bir insandır, ama ben de o yıllarda televizyoncu olduğumdan, dertleşmek maksatlı anlatmıştı biraz nasıl programlar yaptığını ve Türkiye’de neden daha fazla kalmak istemediğini. İlk kez Diyarbakır hapisanesindeki işkencelerden, F Tipi cezaevlerine; faili meçhul cinayetlerden, Kürt, Ermeni meselesine değin, o zamanların Türkiye’sinde fazlaca kurcalanmaya gelmeyecek konuları ele aldığı; doğruları söylemekten çekinmediği, ‘Söylenmeyenler’i söylediği ve biraz da dik başlı olduğu için ancak bir yere kadar barınabilmişti Türk televizyonlarında.

Mümkünse bırak elinden

Yıllar sonra, geçenlerde Cihangir’de yeniden buluştuk. Rüstem’in elinde Hakan Nordik müstear ismiyle yazdığı ilk romanı vardı. Eh, arkadaşın kitap yazar da okumamak olur mu hiç? Elbette “Hemen okuyacağım” sözüyle ayrıldım yanından. O sıralar yetiştirmem gereken bir ton başka iş olmasına rağmen, öyle sürükleyici ve gerilimli bir siyasi polisiye romanı yazmış ki, mümkünse bırak elinden! Son sayfasına kadar adeta yalayıp yuttum kitabı.

Kitabı yazmaya başlamadan önce iki yıl araştırma yapmış, üç yıl da yazımıyla uğraşmış, yani tam beş yıl bu kitapla yatıp kalkmış Rüstem. Ciddi bir emek ürünü olan kitabının önyargısız değerlendirilmesini istediği için kendi ismini kullanmamış. Fakat onu iyi tanıyan biri kitaptaki detaylardan hemen anlar yazarın gerçek kimliğini. Nitekim öyle de olmuş. Cin bir kere şişeden çıktıysa onu geriye koymaya çalışmanın bir anlamı yok. Hakan Nordik’in aslında Rüstem Batum olduğu anlaşıldığından beridir artık daha rahat konuşabiliyor kitabı hakkında.

‘TEK’, faili meçhul bir cinayetle başlıyor. Güneydoğu Anadolu’nun bir köyünde, yoksul bir ailenin o gün 13 yaşına basacak olan oğullarının, evlerinin önünde babasına yardım ederken onunla birlikte delik deşik edilişini anlatan iki sayfalık kısa ve dokunaklı bölüm, anında kitabın içine çekip alıyor sizi. Toplumsal hafızada yer etmiş bir cinayet bu anlatılan aslında: Uğur Kaymaz cinayeti… Oradan New York’a, New York’tan İstanbul’a uzanan ve bir yığın başka cinayet ve işkenceleri de kapsayan olaylar zincirinde, kitabın en başında anlatılanla bunlar arasında bakalım nasıl bir bağlantı kurulacak derken, bir bakıyorsunuz o bağlantı da kurulmuş ve kitap bitmiş! Ama bu arada son otuz yılın siyasi tarihine de tanık oluyorsunuz.

Ordu-din-sermaye ilişkileri; devletler-çokuluslu şirketler-dini cemaatler-paravan dernekler arası gizli, karanlık ilişkiler, neler neler yok ki kitapta… Ama kitabı tek bir kelimeyle anlatmak gerekse, o kelime ‘adalet’ olurdu herhalde. Hukukun ve adaletin sadece zenginler için var olduğu bir dünyada gerçek adalete nasıl ulaşılır, sistemin tekerine çomak nasıl sokulur? Bu soruların kitaptaki cevapları sizi beklediğinizden çok daha fazla şaşırtacak.

Kitabıyla ilgili söylediklerini de esgeçmek olmaz: “Bu kitabın insanların şimdiye kadar halktan gizlenen bazı şeyleri öğrenmelerine yardımcı olacağını ve bu sayede kendilerine ezberletilen yanlış bilgileri sorgulamaya başlayacaklarını umuyorum.”
Ben de öyle…

 

TEK
Hakan Nordik
Doğan Kitap
448 sayfa.