‘Nar Taneleri’ heyecanı

24 Mart Cumartesi akşamı Bakırköy Yunus Emre sahnesinde ilk gösterimi yapılan ‘Nar Taneleri’ dans tiyatrosu büyük beğeni topladı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun katıldığı, basının da yoğun ilgi gösterdiği eserin özgün hikâyesi Hagop Ari Güleç’e ait. Aytekin Özen tarafından oyunlaştırılan ve yönetilen ‘Nar Taneleri’nin yazımında Aram Gosdanyan’ın da önemli katkıları oldu.

 

BERCUHİ BERBERYAN

bercuk@berberyan.com

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen, Başepiskopos Aram Ateşyan’ın yanı sıra Ara Güler, Müşfik Kenter gibi birçok değerli sanatçının da izlediği oyunun dekorunu, kostümlerini ve ışığını Bakırköy Belediye Tiyatroları, müziklerini ve danslarını Hagop Ari Güleç hazırladı, görsel efektler fotoğraf sanatçısı Arto Muhtaryan’dan seçildi, afişi ise Minas Oflaz tasarladı.

Oyun, değerli tiyatrocu Müşfik Kenter’in etkileyici sesiyle başladı. Ermeni halkının Anadolu’daki yaşayışını, komşuluk ilişkilerini, toprağına bağlılığını anlatırken, giderek yalnızlaşarak, dağılarak tükenişini vurgulayan oyun, görsel olarak çok etkileyiciydi.

Gösterinin başkahramanı Adam, yok olmaya doğru gidildiğini hissederek, düşsel gönül yoldaşı Cana ile kültürünün tarihine doğru, özlem dolu bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk sürecinde gözler önüne serilen tüm yaşanmışlıklar bir tükenişe doğru gitmektedir. Gidilen her yerde dikkatle yerden bir şeyler toplamakta olan bir meczup vardır. Topladıkları, nar taneleridir. Adam, Ermenileri bu dağılan nar tanelerine benzetir. Öykü, yeterince açık vurgulanamayan bir ‘tehcir’le sona erer.

Doğrusu, Ermeni izleyiciler dışındakileri genel olarak etkileyen, Ermeni izleyicileri ise gözlerini yaşarttığı halde pek tatmin etmeyen bir 1915 anlatımıydı bu. Ermenilerin sanki kendi arzularıyla gitmiş gibi gösterilmeleri ise, öyküdeki en önemli yanlıştı. Mesela, komşusunun “Ne olur gitmeyin” dediği Ermeni karakter, sanki olan biten kendi kararıymış gibi, “İstenmediğim yerde durmam” diyordu. Bu da haliyle, “Bu mudur yani 1915’te yaşanan?” sorusunu getirdi aklımıza. Tabii, “Bu kadarının bile gösterilebilmesi önemli” diyenler olacaktır, ancak günümüz şartlarında daha fazlasını beklemek de izleyicinin hakkıdır.

Öte yandan, gösteri görsel açıdan iyi ama teatral açıdan zayıftı. Tekst kötü yazılmıştı. Dansçıların tiyatro yapmaya zorlanmaları hataydı. Sahnenin iki yanındaki ekranlarda tüm replikler yazılı olarak izlenebildiği halde, dans edenlerin sözleri ezberlemesi ve canlı olarak konuşması gerekmezdi. Bunca olanak varken, playback yapılması daha doğru olurdu. Zira senkron kaçırmak, yazılandan farklı şey söylemekten daha az risklidir.

Hagop Güleç’in hazırladığı, dikkatle seçilmiş, aralarında Gomidas’ın ‘Karun a’ şarkısının da bulunduğu, duygusal halk şarkılarından oluşan başarılı bir kolaj olan müzik, zaman zaman göz yaşartacak nitelikteydi. Her birinin ezgisiyle, sözleriyle, anlatılmak istenene uyumu, son derece etkileyiciydi. Şarkılar adeta öyküde anlatılamayanları da anlatıyordu.

Kostümler genel olarak güzel ve çok uyumlu, seçilen renkler çok doğruydu. Ana renk olarak siyahın tercih edilmiş olması, her yaşananda inceden inceye bir hüzün çağrıştırması açısından, yerinde ve anlamlıydı. Görsel efektler de gayet yerinde kullanılmıştı.

Finale yakın, fonda, Hrant Dink’in kendi sesinden verilen ‘Su Çatlağını Buldu’ öyküsü, gösterinin öyküsüyle örtüşmese de, tabii ki çok etkileyiciydi.

Her şeye rağmen, sevgi, dostluk ve kardeşlik mesajı veren oyunun, genel olarak başarılı olan tüm oyuncularını her sahnede farklı kostümlerle göründükleri için tek tek seçip değerlendirmek oldukça zor. Ancak ana karakterlerden Adam rolündeki Murat Kuş ve birçok grup dansında da yer alan, ‘Satenik Ana’ rolündeki Narod Nayir Güleç çok başarılıydı.

Artısı ve eksisiyle, büyük bir emeğin, uzun ve yorucu bir çalışma sürecinin sonucu olan bu gösteriyi mutlaka izlemek gerek.