Patrikhane ve Ruhban Okulu konusunda Yunan ve Türk milliyetçileri hemfikir

Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde bu yana Yunan ve Türk milliyetçilikleri sıklıkla karşı karşıya gelen ve paylaşamadıkları alanlarla iki ülke arasında gerginliğin uzun süre had safhada kalmasına sebep olan iki hareket. Yrd. Doç. Ioannis Grigoriadis’in Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan ‘Kutsal Sentez: Yunan ve Türk Milliyetçiliklerine Dini Aşılamak’ kitabı, bu iki hareketin dinle ilişkisi bağlamında tarihsel seyrini inceliyor. Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde görev yapan Grigoriadis’le Yunan ve Türk milliyetçiliklerinin dine bakışlarını ve süreç içerisinde bu bakış açılarının değişimini konuştuk.

Erken Yunan milliyetçiliği, sıkı bir biçimde Kilise’ye ve Ortodoksluğa karşı tavır alırken, Yunanistan kurulurken oluşturulan Yunan ulusal kimliğinin önemli temellerinden biri Ortodoksluk oldu. Bu süreç nasıl böyle gerçekleşti?

Adamantios Korais gibi Yunan milliyetçi entelektüeller, Ortodoks Kilisesi’ni Osmanlı’nın kadim rejimiyle birlikte nitelemeye eğilimliydi. Buna ek olarak, Bizans İmparatorluğu’nun da ‘kadim görkemini yeniden inşa etmesi gereken’ Yunan ulusu üzerinde ‘yozlaştırıcı’ etkisi olduğunu düşünüyorlardı. Bu sebeple, ‘Rum’, ‘Rum Cumhuriyeti’ veya ‘Rumluk’ kavramları yerine, ‘Hellas’, ‘Hellene’ ve ‘Hellenik’ kavramlarını tercih etmeleri, bu konuda oldukça açıklayıcı. Fakat bu fikirleri gerçek hayata taşımakta bazı zorluklarla karşılaştılar. Yunanların kimliğiyle güçlü bir şekilde içe içe geçmiş olan Ortodoksluğun, kolayca modern öncesi dönemden yadigâr bir şeymiş gibi bir kenara konulabileceği düşünülüyor. Kitap, bu iki cephenin birbiriyle anlaşmasının 19. yüzyılın ortalarında nasıl yaşandığını anlatıyor. Bu dönem önemli, çünkü Yunan milliyetçiler elitleri, Osmanlı millet sistemi gerçekliğiyle karşılaşıyorlar. Dine bazı referanslar vermeden Yunan milliyetçiliğini, Yunanistan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortodoks nüfusu içinde yaygınlaştırmanın imkânsız olduğunu görüyorlar. Yine de, şunu not etmemiz önemli, din, Yunan milliyetçi fikirlerinin tomurcuk vermesinde bir araç haline geliyor. Dolayısıyla, burada din, ulusun işine yaramış oluyor, ulus dinin değil.

Bundan sonraki dönemde, Yunanistan’da kilisenin millileştirildiğini yazıyorsunuz. Bu anlamda, İstanbul’daki Ekümenik Patrikhane ile ‘ulusal’ Yunan Kilisesi arasında sorunlar yaşanıyor mu?

Yunanistan Krallığı’nın kurulmasından çok kısa bir süre sonra kurulan Yunanistan Kilisesi ile Ekümenik Patrikhane arasında, o zamandan beri, rekabet ve zaman zaman çatışma yaşanmıştır. Patrikhane, milliyetçiliğin yayılmasının Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ortodokslar üzerinde kendi rolünü ve etkisini tehdit edeceğinin kesinlikle farkındaydı. Patrikhane, bir emperyal düzen kurumuydu ve onun tebaası, sayısız etnik ve dilsel grubu içeriyordu. Yunanistan Krallığı, tek taraflı olarak ‘Yunanistan Kilisesi’nin kuruluşunu ilan ettiğinde, bu, kilise hiyerarşisi anlamında bir ‘hizipleşme’ hareketiydi. Ekümenik Patrikhane’nin bu oldubittiyi kabul etmesi ve Yunan Kilisesi’yle normal ilişkiler kurmaya başlaması tam 15 yıl sürdü. Yunanistan Kilisesi’nin kurulmasının başarıyla gerçekleşmesi, bunun Ekümenik Patrikhane’ye karşı ölümcül bir darbe olduğunu ispatladı. Çünkü bunu, çok kısa bir süre içerisinde, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki diğer Ortodoks tebaaların milliyetçi hareketleri izledi ve dolayısıyla onların da ayrı kiliseleri, kendi milliyetçi projelerini yaygınlaştırma amacıyla kuruldu. 1872 Bulgar Hizbi ve Bulgar Eksarhlığı’nın kurulması, bu hareketler arasında en göze çarpanıdır.

Yrd. Doç. Ioannis Grigoriadis

Günümüz Yunan milliyetçiliğinde dinin rolü için ne dersiniz?

Hâlihazırdaki Yunan milliyetçiliğinde din, güçlü rolünü koruyor. Yunan anayasası, Ortodoksluğun Yunanistan’ın ‘hâkim dini’ olduğunu garanti ediyor. Anayasa uzmanları, bu maddenin sadece demografik bir gerçekliğin, yani Yunanların çoğunluğunun Ortodoks kilisesine mensup olmasının bir yansıması mı, yoksa Yunan devletinin seküler değil, Ortodoks değer ve normlarını dikkate aldığının vurgusu mu olduğunu halen tartışıyorlar. Pratikte, Yunanistan’daki Ortodoks kilisesi, diğer dini kurumlardan farklı olarak, bazı önceliklerden faydalanıyor. Devlet ile kilisenin birbirinden ayrılması gerektiği çağrısı, hâlihazırda pek popüler değil Yunanistan’da.

Kurucu Türk milliyetçiliği, genelde İslam karşıtı bir hareket olarak tanımlanır. Bu doğru bir tez mi sizce?

Öncelikle şunu belirtmeliyim, ‘kurucu’ Türk milliyetçiliğinin ne olduğunu açıkça tanımlanması gerekir. Eğer bu terimle ‘Jön Türk’ milliyetçiliğini kast ediyorsak, evet, Jön Türklerin İslam’ı Osmanlı’nın düşüşünde önemli sebeplerden biri olarak gördüğünü söyleyebiliriz. Bu İslam karşıtı görüşlerde, genelde ‘Bilim Çağı’nın ‘Dinler Çağı’nı takip edeceğini öne süren Auguste Comte gibi Avrupalı pozitivist entelektüellerden etkileniyorlar. Bilimin sosyal ilerlemenin hızlandırıcısı olduğuna yapılan bu vurgu,  dini marjinelleştiriyor ve kenara itiyor. Buna rağmen, Türk milliyetçiliğinin tüm formları, İslam’a bu şekilde bakmıyorlar. Bu konuda Türk milliyetçiliğinin birbiriyle çatışan formları var ve İslam’ın toplumdaki rolü, bu çatışmanın tartışmalı konularından birisi.

Milliyetçiliğe dini aşılamak bağlamında, Türk laikliğini nasıl değerlendirirsiniz?

Türk laikliği, Jön Türk milliyetçilerinin din ve sosyal ilerleme konusundaki görüşlerinin hakimiyetinin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarındaki yönetici kadro ve Mustafa Kemal Atatürk’e yansımasının bir sonucu ve bunun bir türevi. Osmanlı’nın çöküşünün ve Türk milletinin ‘bozulması’nın en önemli nedenlerinden biri olarak görülen İslam, sert bir devlet kontrolü altına alınmalıydı, özel alanla sınırlandırılmalıydı ve sonunda, modernleşen Türk toplumunda bilimin yaygınlaşmasıyla kökü kazınmalıydı. 1920’lerin ortasından 1940’lara kadar alınan sekülerleşme önlemlerinin altında bu varsayımlar yatıyor. Fakat çok partili rejime geçiş, sekülerleşme istikametini başka yöne çevirdi. 1950’lerden başlayarak bu laiklikten ödün verildi ve özellikle 1980-83 arasındaki askeri rejim döneminde ‘Türk-İslam Sentezi’ yarı-resmi devlet görüşü haline getirildi.

1930’larda ortaya çıkan Gagavuz göçü sorunu çok açıklayıcı. Bu dönemde, Türk olsalar ve Türkçe konuşsalar da, dinen Hıristiyan olan Gagavuzların Türkiye’ye kitlesel göçüne izin verilmemiş, fakat Türkçe dahi bilmeyen Müslüman Boşnaklar ve Pomaklar’ın serbestçe göç etmeleri teşvik edilmişti. 

İslam, milliyetçilik ve laiklikle hayli ilintili olan ilkeler, Türk ulusal kimliğinin ayrılmaz parçaları olduğunu biliyoruz. Bu, Türkiye’deki gayrimüslim azınlıkları nasıl etkiliyor?

Türk milliyetçiliğinin hakim versiyonu, gayrimüslim azınlıkların topluma başarıyla entegre olmasına hiç fırsat tanımadı. İronik bir şekilde, Türk devleti, laik olduğunu açıkça ilan ederken, gayrimüslim vatandaşlarına dinlerinden dolayı tam vatandaşlık hakkı vermeyi reddetti. Dolayısıyla, gayrimüslim vatandaşlarına karşı Türk devletinin hiçbir zaman laik olmadığını öne sürebiliriz. Gerçekten de, Sünni İslam, Türk ulusal kimliğinin ‘de facto’ bir şartı olarak ortaya kondu. 1930’larda ortaya çıkan Gagavuz göçü sorunu, bu açıdan oldukça açıklayıcı. Bu dönemde, Türk olsalar ve Türkçe konuşsalar da, dinen Hıristiyan olan Gagavuzların Türkiye’ye kitlesel göçüne izin verilmemiş, fakat Türkçe dahi bilmeyen Müslüman Boşnaklar ve Pomaklar’ın serbestçe göç etmeleri teşvik edilmişti. Şimdiye kadar, gayrimüslimlere devlet kurumları tarafından ‘yerli yabancılar’ olarak davranıldı, Türkiye Cumhuriyeti’nin tam vatandaşı olarak değil. Son yıllarda bu yönde hatırı sayılır gelişmeler yaşansa da, daha yapılacak çok şey var diyebilirim. 

Heybeliada Ruhban Okulu meselesi, iki milliyetçiliğin karşı karşıya gelmesinin ve azınlık haklarının korunmasının ancak mütekabiliyet esasına göre olabileceğine dair hakim görüşün kapanına kısıldı. Ruhban Okulu’nun yeniden açılması için, Yunanistan’ın illa ki Batı Trakya’da ‘bir şeyler vermesi’ gerekiyor.

Heybeliada Ruhban Okulu, Yunan ve Türk milliyetçiliklerinde ne anlama geliyor?

Heybeliada Ruhban Okulu meselesi, Yunan ve Türk milliyet milliyetçiliklerinin karşı karşıya gelmesinin ve azınlık haklarının korunmasının ancak mütekabiliyet esasına göre olabileceğine dair hakim görüşün kapanına kısılmış durumda. Başka bir deyişle, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması için, Yunanistan’ın illa ki Batı Trakya’da yaşanan kendi azınlıkları için ‘bir şeyler vermesi’ gerekiyor. Bu taleplerin meşruiyetinden bağımsız olarak, bu, insan haklarının nasıl algılandığı konusunda çok büyük sorunlar olduğunu gösteriyor. İnsan hakları, her iki ülkenin anayasaları uyarınca değil de, karşılıklı diplomatik müzakereler bağlamında ihsan ediliyor. Türk milliyetçileri, Heybeliada Ruhban Okulu meselesine gayrimüslim azınlıkları eşit vatandaş olarak kabul etmeme zaviyesinden bakıyorlar. Bu sebeple, Ruhban Okulu’nun yeniden açılmasına karşı çıkıyorlar, çünkü bu, onlara Türkiye’nin gayrimüslimlere ait bir mirası olduğunu hatırlatıyor. İlginçtir, Yunan milliyetçileri de Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılmasıyla çok ilgilenmiyorlar, çünkü Ekümenik Patrikhane’ye ve onun “milliyetçilik karşıtı” mesajlarına güven duymuyorlar. Ekümenik Patrikhane ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun İstanbul’dan Yunanistan’a taşınmasını tercih ediyorlar, çünkü bu sayede, özellikle Patrikhane’yi Yunan milliyetçiliği içinde asimile edebileceklerini düşünüyorlar. Ekümeniklik,  Yunan veya Türk olması fark etmeksizin, tüm milliyetçiliklere çok aykırı.

‘Yeni Türkiye’ milliyetçiliği, Türk-İslam senteziyle uzlaştı"

Şu anda gündemde olan “Yeni Türkiye”de ve “Yeni Türkiye” milliyetçiliğinde dinin rolü nedir? Kurucu milliyetçilikle arasında ne gibi farklar var?

İslam ve özellikle de Sünni İslam, ‘Yeni Türkiye’ milliyetçiliğinde de önemli pozisyonunu koruyor. İslam’a geçmişe ait bir unsur olarak bakıldığı ve Türk milliyetçiliğinin önemli bir bileşeni olarak görüldüğü Jön Türk milliyetçiliğinden farklı olarak, ‘Yeni Türkiye’ milliyetçiliği, Sünni İslam’ı Türk milliyetçiliğinin önemli bir parçası olarak tanıyan “Türk-İslam sentezi”yle tam olarak uzlaşmış durumda. Sünni İslam, Türklüğe önemli sembolik kaynaklar sağlıyor ve Türklüğün ‘mükemmel tamamlayıcı’sı olarak görülüyor.


Kategoriler

Güncel Azınlıklar



Yazar Hakkında

1986 doğumlu. İnsan hakları, güncel politika ve tarih haberleri yapıyor.