VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Halep’in kaderi

Halep’te haftanın ilk günlerinde yaşananlar, şehrin kaderini değiştirmeye yönelik çabalara işaret ediyor. Suriye genelinde artık berrak bir şekilde görülen sınırlar, hangi şehrin hangi tarafta olduğu konusunda neredeyse hiç kuşku bırakmıyor. Başkent Şam’dan Akdeniz kıyılarına uzanan, Tartus ve Lazkiye’nin yanı sıra, doğuda Homs ve Hama şehirlerinin de yer aldığı bölgede Esat rejimi hâkim. Bu bölge, ülkenin kuzeyindeki Rakka’dan güneyde Der Zor’a ve Ebu Kemal’e, batıda ise Halep’in kuzeyinden Hatay sınırına kadar uzanmakta. Kürtlerin hâkim olduğu bölgeleri çıkardığımızda, geriye, yalnızca, Şam’ın güneyinden Ürdün sınırına uzanan bölge ve Halep şehri kalıyor.

Bu nedenle, rejim, geçen hafta, hem Şam’ın güneyi almak, hem de Halep’in Türkiye’yle bağlantısını kesmek için operasyonlar başlattı. Bu operasyonlar, yaklaşan olası ateşkesten önce yeni dengeler yaratmaktan öte, belirli bölgeleri ele geçirmeyi de amaçlıyor. Rejim, Halep’in tamamını ele geçireceğini çok iyi biliyor. Bölgenin coğrafyası ve iç dengeleri, burada tek bir gücün hâkim olmasını engelliyor; tek çare, anlaşmalı bölünme. Ancak, rejim Türkiye-Halep yolu üzerinde biraz güçlenirse bir zafer elde etmiş olur ve böylece, Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Stefan de Mistura’nın önerdiği ‘bölgesel ateşkesler’ planına daha sıcak yaklaşabilir.

Tam da bu günlerde, de Mistura “Halep’te rejim altı haftalık bir ateşkese hazır” açıklamasında bulundu. Rejim daha önce de birçok kez, BM Suriye özel temsilcilerine, özellikle Halep’le ilgili olarak ateşkes sözleri vermişti. Hatta, aralarında Humus ve Hama’nın da bulunduğu bazı yerler için verdiği ateşkes sözünü yerine getirmişti. Ancak Halep’in durumu çok farklı. Bunun en önemli nedenlerinden biri, buradaki muhalif güçler ve destekçilerinin aralarında anlaşmış olmaması. Suriye’nin diğer yerlerinde de aynı şey geçerli elbette, ama Halep’te, bu gruplar arasında, ‘anlaşmama’dan öte, bir çatışma söz konusu. Halep’in doğusuna yerleşen (IŞ)İD, batısına yerleşen Nusra Cephesi’yle geçen her gün çarpışıyor.

Çarpışmakta olan, sadece yerel aktörler değil; Suriye Savaşı’na uzaktan müdahalede bulunan aktörler de birbirleriyle çarpışıyor, ve bunlar arasında en dikkat çekici olanı, Türkiye-Amerika çatışması. Suriye Savaşı’nın ilk günlerinden beri Suriye kuzeyinde bir tampon bölge oluşturmaya çalışan Türkiye hükümetine karşı çıkan, hatta Suriye rejiminden daha da güçlü muhalefet eden aktör, Amerika. Bunun nedenlerini tam olarak anlamak zor olsa da, yine son günlerde yapılan açıklamalardan tahmin edebiliriz. İlk olarak sekiz bin kişilik bir ordudan söz ediliyordu; sonra sayı 11 bine yükseltildi, son günlerde ise “üç yıl boyunca, yılda 5000’er kişilik” bir ordudan bahsediliyor.

Çeşitli kaynaklardan, zaman zaman bu ‘ılımlı muhalefet ordusu’ hakkında basına sızan bilgilerden ya da sınırlı açıklamalardan, bu ordunun askerlerinin Türkiye’de ve Ürdün’de eğitim göreceğini anlıyoruz. Bu ordu, aynı zamanda, (IŞ)İD’e karşı uluslararası harekâttan sonra oluşan boşluğu, yani yukarıda geçen coğrafi bölgeyi kontrol altına alacak. Amerika ve Türkiye bu ordu üzerinde anlaşmaya varmış olmalılar ki, resmî açıklamalar aşamasındayız. Ama görünen o ki, Halep konusunda bu tür bir anlaşma söz konusu değil. Halep üzerinde anlaşmaya varmak, Suriye’nin kuzeyindeki tampon bölge üzerine de anlaşmaya varmak demek.

De Mistura’nın altı haftalık ateşkes açıklamasıyla aynı günlerde, rejim ordusunun Halep’in kuzeyinde operasyona başlaması, Suriye ile Amerika arasında anlaşmaya varıldığına işaret ediyor. Dolayısıyla, Amerika, şu anda, Suriye’nin bir ucunda muhalefetle, diğer ucunda ise rejimle anlaşma içinde. Ama bu durum pek şaşırtıcı olmamalı. Anlaşılması zor olan, de Mistura’nın, “Esat çözümün bir parçası olmalıdır” derken, Halep’in kaderine göz yumması. Halep geleceğin Suriye’sinin ya da Suriye’lerinin neresinde olacak? The Guardian’ın yayımladığı bir habere göre, Halep, 11 bin yıllık geçmişiyle, dünyanın en eski şehri, ve bu şehrin kaderi üzerindeki savaşlar, 11 bin yıldır devam ediyor.