Kuş zaten öldü beybi

Etrafınıza bir bakın, ofistekilere, toplu taşımadakilere ve tahminde bulunmaya çalışın. Acaba hangileri bizimle, hangileri deyıl?

GÜLLÜ UZAY

Yani, ‘Bu Tarz Benim’in izleyicileri kimlerden oluşuyor? Öncelikle belirtmek isterim ki, günlük sohbetlerimizde yer etmiş olan ‘bizımle deyılsın’ deyimi, artık formatın bir parçası değil. Şaşıracaksınız, ama giyim kuşam yarışmaları hayatımıza gireli 5 yıl olmuş. Her yıl mutasyona uğrayıp yeniden gelen grip virüsü gibi hayatımıza bir şekilde giren, Merter toptancılarından Nişantaşı butiklerine kadar envai çeşit ürünle herkesi sersemleten, alt kültür üst kültür dinlemeden türlü türlü haneye sızmış, oldukça enteresan bir formattan bahsediyoruz. Peki nedir bu formatı bu denli izlenir kılan? Acaba yapımcılar Hollywood senaryo formülü gibi bir keşifte mi bulundu? Bir tutam aşırı ciddi erkek tasarımcı, bir tutam Türkçeye hâkim yabancı uyruklu moda ikonu, bir tutam histerik sanatçı ve bir tutam ‘reality show’ zaptetme deneyimli sunucu? Ya da “Giyecek hiçbir şeyim yok” ruh hâli mi bu formatı izlettiren? Belki bu sorunun net bir cevabı yok, ama bu format nasıl sonuçlar doğurur, üzerine çok fazla yorum yapmak mümkün. Bu yarışma, birçok yerde kadının metalaştırılması, içi boş polemikler, kısa süreli şöhret gibi haklı sebeplerle yerden yere vurulmakta. Doğru söze ne denir? Ancak, bu eleştiriler, televizyon kültürü gerçeğinden öteye gitmez. Yani, asıl suçlu belliyken, bir programı her şeyin günah keçisi ilan etmek ne kadar doğru? Hiç mi iyi yanı yok bu programın?

Televizyonlarımızın talihsiz yayın akışını düşününce, ‘Bu Tarz Benim’ birçok noktada kendini ayırıyor. Sunucuların kendini polis sandığı, konukların ayılıp bayıldığı veya dövüştüğü sabah programlarındansa; gayrimenkul beyanatıyla evlilik kararı alınan çöpçatanlık ya da oyuncuları terörize eden magazin programlarındansa, bırakalım insanlar ‘Bu Tarz Benim’i izlesin. İlk bakışta, tüketim çılgınlığını körüklediği düşünülen bu program, aslında yaratıcılık ve evdeki parçaları değerlendirmeyle ilgili öğretici ve yapıcı yorumlarda bulunan bir jürinin eşliğinde gerçekleşiyor. Tasarım ve yaratıcı ruh yüceltiliyor. Moda tarihi, dönemler, ikonlar, samimiyetle irdeleniyor ama elbette bunların hiçbiri bir belgesel ciddiyeti ve detaycılığıyla sunulmuyor; çünkü burası televizyon. Fazla çıplaklığın nahoşluğu, konsept üzerine stil, proporsiyon, kumaş, renk bilgisi, “Less is more” (Az aslında çoktur) mantığı gibi, pek çok konuda bilgi paylaşımında bulunuluyor. Atkısı montunun altından çıkan beyleri, metro merdivenlerde dışa bastığından bihaber kırıldı kırılacak topukluları, çılgınca dans ederken patlayan flaşlarla yanlış çamaşır kurbanı olan düğün teyzelerini, ‘nailart’ (tırnak sanatı) uğruna tırnaklarına yamuk pandalar çizen hanımları, düşük bel kot üstü çatalları, sandaletlerin ucundan bakan naylon çoraplı parmakları düşünün. Söz konusu televizyonsa, kuş zaten öldü beybi, bırakalım bu program izlensin de sokak modası biraz değişsin.

Kategoriler

Yaşam