OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

İnşallah tarihidir

Geçen Cumartesi, inşallah tarihi olacak olan (orası henüz belli değil, dileriz sonu başarılı olur da tarihi olur) bir toplantıda, hükümet ve HDP temsilcileri 2012’den beri süren çözüm sürecinde üzerinde hemfikir olunan on maddelik bir metin açıkladılar. Geçen süre, yaşanan süreç ve ortaya çıkan metni ilişkisel olarak birbiriyle kıyaslayan birçok soru sorulabilir. Ama maksadın önemine binaen, bunlara takılmamayı tercih ediyorum. Zaten bu süreç, dışarıdan bakan biri için, bütün o gitmeler gelmeler, çelişkili ve mütereddit açıklamalar arasında anlaşılması kolay bir durum değil. Ayrıca, nihayetinde buraya kadar ‘kamyonu devirmeden’ getirmiş olmak da bir başarıdır. Emeği geçenlere teşekkür etmek gerekir. Varsın gidilen yol bir arpa boyu olsun. Böyle ağır bir sorun çözülecekse, varsın biz de her şeyi anlamayalım. 

Fakat bu, çözüm süreciyle ilgilenmeyeceğiz ve ona dair hiç soru sormayacağız anlamına gelmez. Bu, eşyanın tabiatına ters. Tamam, geçtiğimiz iki - iki buçuk yıla dair soruları bir kenara koyalım ama, geleceğe dair bazı sorular soralım. On maddelik mutabakat metnine dair mesela. Metinde, demokratik siyasetin, demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımını yapmak,özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvencelerini belirlemek gibi genel ama önemli noktalar dile getirilmiş. Bunlar, Türkiye gibi bir ülkede, aslında çoktan üzerinde anlaşılmış olması gereken noktalar. Ortaya böyle bir metin çıkması, Türkiye’nin kurucu bir sözleşmesi olmayan bir toplum olduğuna dair söyleyegeldiğimiz tezi doğrulayan bir durum. Biz henüz bu kadar temel meseleleri bile açıklığa kavuşturabilmiş, üstünde anlaşabilmiş değiliz. Kendimize bir toplum sözleşmesi oluşturmaya çalışıyoruz. Onun için de, bu sadece Kürt siyasi hareketiyle devlet arasında bir mesele değil.

Oluşturulan metin, aslında bir yapılacaklar listesi. Böyle olunca, ister istemez ortaya başka sorular çıkıyor. Bu belirtilen işleri kim yapacak? Örneğin, demokratik siyasetin tanımını ve içeriğini kim tartışacak ve belirleyecek? Bu ve diğer işler nasıl ve ne kadar sürede yapılacak? İlanihayet sürebilir mi? Ben maddeleri okuduğumda, tabiri caizse devasa ve çetrefilli bir iş yığını görüyorum. Neredeyse her bir madde için ayrı bir çalışma grubu kurulması lazım. Bunlar konuşuldu, kararlaştırıldı mı? Bunlar, mutlaka sivil toplumun, akademinin vs. dahil edilmesi gereken tartışmalar. Tabii bunun, işi uzatmak, sulandırmak gibi handikapları da var ama bir şekilde bunları aşacak mekanizmanın kurulması gerekiyor. Bir ‘İzleme Komitesi’nden bahsediliyor ama bu komite sadece ‘izleyecek’ mi?

Meselemizin büyük ölçüde demokratikleşme meselesi olduğu malum. Bu bağlamda, 1 Mart Pazar 2015 tarihli Habertürk’te, Bülent Aydemir’in haberinde “süreci yakından izleyen iki yetkili”nin ifadeleri olarak aktarılan bir cümle dikkatimi çekti; daha doğrusu, takıldım bu cümleye, çünkü içinde bulunduğumuz zihin durumuna dair ipuçları veriyor. “İki yetkili” diyorlar ki, “Hükümet demokratikleşme adımlarını toplumun genelini rahatsız etmeyecek düzlemde atacak”mış. Peki, demokratikleşme adımlarından toplumun geneli neden rahatsız olsun veya oluyor ki? Benim bildiğim, demokrasi herkes için iyidir. Dolayısıyla, yapılması gereken, bu rahatsızlığı ve onu doğuran tarihi ve siyasi koşulları sorgulamak. Yoksa, rahatsızlık normalmiş de gözetilmesi gerekiyormuş diye düşünmek değil.

Bir de, üzerinde çok konuşulan ‘silah bırakma’ mevzuu var. Bir tarafta hükümet yetkilileri örgütün silah bırakması gerektiğini söylerken, diğer yanda bazı örgüt yetkilileri ve HDP sözcüleri ordunun silah bırakmasının gereğinden bahsediyorlar. Ordunun silah bırakmasını talep etmek, bir dil sürçmesi değilse, meramını anlatamamaktır. Bu, “Ordu, ordu olmayı bıraksın” demektir (ben bütün ordular silah bıraksın istiyorum, o ayrı). Dolayısıyla, “Ordu silah bıraksın” sözü anlamlı değil. Benim bundan anladığım, “Ordu operasyon yapmasın, örgüt üzerinde baskı kurmasın” demektir, ki bu anlaşılır. Öte yandan, acaba “Örgüt silah bıraksın” sözü ne kadar anlamlı? Bundan ne anlıyoruz? Silah bırakmanın tanımı nedir? Herhalde örgütün bütün silahlarını TSK’ya teslim etmesini beklemiyoruz. İşte, yaklaşık iki senedir içinden geçtiğimiz çatışmasızlık süreci, fiilen silah bırakmadır. Çatışan tarafların birbirinden bundan fazlasını beklemesi gerçekçi değil; müzakerelerin önünü tıkayabilecek bir etken de olabilir. Önemli olan, bu zamanı gerektiği gibi değerlendirebilmek. ‘Silah bırakma’ lafına, zannımca iki taraf da fazla takılıyor.