OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ermeni adaylar ve ‘Tarafsız Bölge’ notu

Milletvekili aday listeleri açıklandı. Bu listelerde Ermeni adaylar da var. Adayın Ermeni olması benim açımdan oy verirken birinci ölçüt değildir. Bir adaya sadece Ermeni olduğu için oy vermem; siyasi duruşu, fikirleri, tercihleri benimkilere yakın mı, ona bakarım. Yani, faşist partiden aday bir Ermeni’dense (olabiliyor bazen), daha özgürlükçü, demokrat bir partiden, Ermeni olmayan bir adaya oy veririm. 

Öte yandan, Türkiye gibi bir ülkede, Ermenilik gibi baskılanmış, dışlanmış kimliklerin Meclis’te görünür olmasının getirdiği faydalar da vardır. Böylece, o kimlikler geniş toplumun gözünde ‘normalleşir’ ve meşrulaşır. Devletin onlarca senedir kötülediği hatta şeytanlaştırdığı gruplara mensup kimselerin halkın temsilcileri arasında görülmesi, yaratılmış olan bu olumsuz imajı en azından kısmen tamir edecek ve gelecekte benzer söylemleri zorlaştıracaktır. Bu temsilcilerin orada olması, farklı kimlik ve kültürlerin eşitlik ve özgürlük temelinde beraber var olabilecekleri mesajını verecektir. Ayrıca, farklı partilerden Ermeni adaylar olması da, Ermenileri tektipleştiren, aynılaştıran yaklaşımı kırması açısından faydalıdır. Böylece insanlar Ermenilerin Ermeni olmaktan başka özellikleri olduğunu, hatta siyaseten birbirlerini yemeye ne kadar eğilimli olduğunu görürler! Başka bir deyişle, Ermeni vekiller orada sadece Ermeni kimlikleriyle ve Ermenileri temsilen bulunmayacaklar. Hepsinin bir siyasi pozisyonu ve fikirleri olacak ve muhtemelen sık sık birbirlerinden ayrı düşecekler. Dolayısıyla, “Bu meclise üç-dört Ermeni vekil fazla gelir” demek çok doğru değil, çünkü onların her biri önce parti mensubu olacaklar, partileriyle hareket edecekler.

Bu açıdan bakınca, farklı partilerden Ermeni adayların Meclis’te bulunması iyi olabilir. CHP müthiş ve aslında kendinden pek beklenmeyen bir iş yaptı ve seçilmesi kesin bir yere Ermeni bir kadın aday yerleştirdi (Ermeni adayların isimlerini kasten zikretmiyorum, çünkü bu onların şahıs olarak birbirleriyle karşılaştırılmaları meselesi değil). Tabii, bu kişinin, kimi Ergenekoncularla aynı parti grubunun üyesi olacak olması da tipik CHP mutantlığı. AKP’nin İstanbul 2. bölge 12. sıradan aday gösterdiği Ermeni adayın da seçilme ihtimali yüksek. AKP geçen seçimlerde o bölgeden 15 vekil çıkarmış. Oyları düşse bile, 11 vekilde kalacak kadar düşmez diye tahmin ediyorum. Asıl kritik durum HDP’nin gösterdiği Ermeni adaylar için söz konusu, çünkü HDP barajı geçemezse bu adayların nereden, kaçıncı sırada aday olduklarının bir önemi kalmayacak. Zaten, uzun zamandır söylediğimiz üzere, HDP’nin barajı geçmesi bütün siyaset ve hatta Türkiye’nin kaderi açısından önemli. Buradan bakınca, HDP’nin hangi Ermeni adayı nereden, kaçıncı sırada aday gösterdiği, hatta Ermeni aday göstermesi bile tali bir konu. Fakat, onların Meclis’e girmesi için de HDP’nin barajı geçmesi gerektiği, bir gerçek. Dolayısıyla, Ermeni olsun olmasın, özgürlükçü, demokrat bütün seçmenlerin HDP’ye destek olması şart. Asıl derdi Ermeni vekil sayısını artırmak olanlar da HDP’ye destek olmalı, çünkü diğer partilerin Ermeni adaylarının seçileceği kesin, desteğe ihtiyacı olan HDP. Kaldı ki, hep söylediğim gibi, HDP her şeyden evvel doğru ilkeleri savunduğu için, eksikliklerine veya yanlışlarına rağmen, desteği hak ediyor.

‘Tarafsız Bölge’ ve Balyoz

Darbe davaları konusunda daha önce yazmıştım (‘Plan seminerlerinin mert generali’ başlıklı yazısı); bu konuya dönmeye niyetim yoktu ama 1 Nisan’da yayımlanan, bu davalarda sanık durumunda olan kimi eski askerlerin konuk olduğu ‘Tarafsız Bölge’ programını hayretle izleyince, bu köşenin çapı kadar da olsa, tarihe bir kez daha not düşmek istedim. (Hiçbir birey hakkında hukuken ‘suçlu’ veya ‘suçsuz’ hükmü vermediğimi, veremeyeceğimi bir kez daha hatırlatıyorum). O programda, eski komutanlar, plan seminerlerinde, hükümet tarafından sıkıyönetim ilan edilirse ordunun yapacaklarının konuşulduğunu söylediler. Oysa, ses kayıtlarında “Ülkemize yönelik iç ve dış tehdidin sadece ordu sorumluluk sahasında değil, Türkiye genelinde incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir” deniyor. Üstüne üstlük, bir komutan, konuşulanların yönetime tümden el koymadan, sadece sıkıyönetim kanunuyla yapılamayacağını açık açık söylüyor. İtiraz eden de yok. Peki, bir gazeteci, yani elimizdeki örnekte Ahmet Hakan, bunları ve ses kayıtlarında olan birçok şeyi karşısında oturanlara niye sormaz? Ya plan semineri kayıtlarını dinlememiştir, yani eksik gazetecilik yapmıştır, ya da oralara girmemesi için uyarılmıştır. Belki de bu, sipariş üzerine yapılmış bir programdır. Balyoz Davası, yanlış kurulduğundan ve barındırdığı sahte delillerden dolayı çökmeyi hak eden bir dava olabilir. Fakat, bununla yetinilmiyor, davada adı geçen herkesin sadece hukuken değil, siyaseten ve ahlaken de ‘masum’ olduğuna inanmamız bekleniyor ve bunun için bir iletişim kampanyası yürütülüyor. Tıpkı birkaç sene evvel, adı geçen herkesin suçlu olduğuna inanmamız istendiği gibi.