OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Emanetin diyeti

Nicedir beklediğimiz seçimler, oldu bitti. HDP’nin barajı geçme hedefi gerçekleşti. Bu, yalnız bu seçimler için değil, Türkiye demokrasisi için de, kıymetini zaman içinde anlayacağımız bir kırılma noktası olabilir. Türkiye’de sevinilecek bir şeyler bulmak kolay değildir, tadını çıkaralım diyeceğim ama gördüğünüz gibi ne ortaya çıkan siyaseten sıkışık durum, ne de patlayan bomba ve silahlar, rahat ve uzun bir kutlamaya elveriyor. Siyaseten akıllı ve kıvrak (ama kıvırtkan değil) olmanın zamanıdır, yoksa bugün HDP’nin barajı geçerek engellediğini düşündüğümüz riskler, üç vakte kadar daha güçlü bir şekilde karşımıza çıkabilir.

Seçimden evvel de eleştirdiğim için bugün de şunu rahatça söyleyebilirim ki, HDP’nin AKP’yle olası bir koalisyonun kapısını en baştan, hiç pazarlıksız kapatması, bugün onun elini görece zayıflatan bir etken olarak dönmüştür. Tamam, bu tutum belli bir kesimin oyunu alarak barajı aşmak maksadıyla yapıldı ve az veya çok sonuç aldı. Fakat, en başından bu kesimlerin beklentilerini doğrudan karşılamak yerine, böyle bir koalisyonun ne demek olduğu ve sonuçları üzerine daha fazla kafa yorulabilir ve bu, seçmenlere anlatılmaya çalışılabilseydi, bugün HDP’nin manevra kabiliyeti daha geniş olabilirdi.

HDP’ye “emanet” edilen oylar meselesine gelince. Bu daha ziyade, oyunu daha evvel CHP’ye vermiş, ama bu seçimde HDP’yi tercih etmiş kişiler için kullanılıyor. Seçimden evvel söylendiği gibi, barajı geçmek için her bir oy kıymetliydi ve hâlâ da kıymetlidir. Seçim sonucunda barajın %13 gibi rahat bir oranla geçilmiş olması bunu değiştirmez ve kimseye kimsenin oyunu küçümseme hakkı vermez. Her bir oy, barajın yıkılmasında üzerine düşen kritik rolü oynamıştır. Öte yandan, “emanetçiler” de meseleyi Ömer Seyfettin’in “Diyet” hikâyesine çevirip, karşılanmayan her beklentide HDP’yi “nankörlük”le suçlamak için aportta beklememeliler. Nihayetinde, HDP’nin barajı geçmesi ve Erdoğan’ın hırslarına bir sınır çekilmesi (çekilebildi mi acaba?) yalnız HDP için değil, herkes için iyiydi. Zaten HDP, AKP’yle koalisyon yapmayarak, bu kesime verdiği en somut sözü tutmuş da oluyor. HDP’yi HDP yapan, çoğulculuk, farklılıkların eşitlik temelinde biraradalığı, özgürlükçülük gibi değerleri var. Bu değerlerin ötesinde veya dışında HDP’nin “emanetçileri” tatmin etmek için ne yapması bekleniyor? HDP sözcüleri de “Emanet oyların hakkını vereceğiz, utandırmayacağız” derken, bu gibi değerlerin gereklerinin ötesinde ne kastediyorlar, doğrusu onu da pek anlayamadım. İşte tam da bu değerlere uygun davranmaya devam ederse, geçici denen oylar kalıcı hale gelebilir. Zaten bana göre, HDP bunun için var: Türkiye siyasetine uymak değil, Türkiye siyasetini kendine uydurmak için.        

Seçimin bir başka hayırlı sonucu, AKP ve Erdoğan’ın bir özeleştiri sürecine girmesi olabilir ama ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karakterinin buna müsait olduğundan emin değilim. Cumhurbaşkanlığı’nın yasal sınırları içine dönmektense, istifa edip tekrar AKP’nin başına geçmeyi bile düşünebilir. Hepimiz biliyoruz ki, oraya çıkarken yaptığı plan ve beklentisi, geldiğimiz nokta değildi. Tabii bir ihtimal de, bulunduğu makamın yetkilerini kullanarak sistemi tıkaması ve başkanlık sisteminin Türkiye için ne kadar önemli ve gerekli olduğu söylemine geri dönmesidir. Herkes seçim sonuçlarının başkanlık tartışmalarını bitirdiğini söylüyor ama ben onun başkanlıktan öyle bir seçim sonucuyla vazgeçeceğini düşünmüyorum. Nitekim, bunun yolunu yapan güdümlü kalemler, seçim sonuçlarının parlamenter sistemin ne kadar kötü ve adaletsiz bir sistem olduğunu gösterdiğini yazmaya başladılar bile. Meclis’teki sandalye dağılımının parlamenter sistemden değil seçim sisteminden kaynaklandığını bilmeyecek, anlamayacak kadar idrak yoksunu olamazlar; maksat milletin kafasını bulandırıp “Türk tipi” başkanlığın yolunu yapmak. Diğer aktörlerin de bu değirmene su taşımaktan imtina etmeleri gerek. 

Öte yandan, bazı AKP destekçisi kalemlerde bir özeleştiri furyası var desek, yeridir. “Bakara-makara”dan tut da yolsuzluklara karşı alınan utanılası tutuma, Erdoğan’ın hoyrat diline kadar birçok noktayı eleştirmeye başladılar. Zannedersin bunları o gün kimse kendilerine söylememiş ve bunları söyleyenlere “Siz anlamazsınız, bu güçlü siyaset tarzı” gibi yanıtlar verilmemiş. Ayrıca, o hareketleri yanlış yapan, bu seçimlerde AKP’nin oyunun düşmesi değil ki. Tam tersi, o hareketler yanlış olduğu için oyları düştü. Bunların mantığına göre, AKP’nin oy oranı daha yüksek çıksaydı, o tercihlerde bir sorun olmayacaktı, konuşulmasına da gerek görmeyeceklerdi. Hâlbuki, onları yanlış yapan seçim sonuçları gibi pragmatik bir unsur değil, ilkelerdir. Eleştirmek için seçim sonucunu beklemeye gerek olmamalıdır. Bunlar bir yana, seçimde AKP’ye oy kaybettirdiği konusunda genel bir mutabakat olan Cumhurbaşkanı’nın konumu; yolsuzluk gibi konuları AKP yönetiminin bir koalisyonun ön şartı olarak ileri sürmesi pek de “ders” aldıklarına işaret etmiyor sanki. Bu da bize şunu gösteriyor ki, içine gireceğimiz sürecin gergin olup olmayacağı, sadece değil ama büyük ölçüde AKP kurmayları ve Erdoğan’ın tercihine ve seçim sonuçlarını nasıl yorumladıklarına bağlı olacak. Eğer, sonuçları bir uyarı gibi görür ve yanlışlarından dönerlerse, hepimiz için iyi olacak. Yok, seçim sonuçlarını, aşılması gereken bir başka engel olarak değerlendirirlerse, o zaman da zor günler geçireceğiz.