‘Ezilenlerin Tiyatrosu ilk önce beni özgürleştirmeye başladı’

Türkiye’de Kadınlarla Ezilenlerin Tiyatrosu: Feminist Bir Metodolojiye Doğru’nun yazarı Jale Karabekir ile konuştuk. Dramaturg ve sosyolog olan Karabekir, aynı zamanda Tiyatro Boyalıkuş’un genel sanat yönetmenliğini sürdürüyor.

Akademik ve uygulamalı çalışmalarınızın  temelini ‘feminist tiyatro’ oluşturuyor. Neden feminist tiyatro?

Tiyatro ve feminizm kendimi en iyi ifade edebildiğim alanlar. Tiyatronun eril çalışma yöntemlerine, pratiklerine, teorilerine, yapımlarına karşı mücadele feminist tiyatrodan geçiyor. Ben 1996’dan beri kadınlarla tiyatro çalışıyorum. 2000’den beri de feminist tiyatro topluluğu Tiyatro Boyalı Kuş’tayım. Hem halkla hem de profesyonellerle tiyatro yoluyla erkek egemen sisteme karşı mücadelemiz sahnede, sokakta, her yerde sürüyor.

Feminist tiyatro nedir? Türkiye’de feminist tiyatronun yaşadığı avantajlar, dezavantajlar neler?

Feminist tiyatro yüzyıllardır süregelen erkek egemen tiyatro anlayışına karşı çıkan, yeni teknikler, yeni bir dil, yeni bir çalışma yöntemi arayışı olan, toplumdan topluma değişen, farklı akımlar, farklı teorilerle örülü ideolojik bir tiyatro anlayışıdır. Sadece kadınlardan oluşan, sadece ‘kadın’ meselesine odaklanan bir tiyatro olarak algılamamak lazım. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, sınıf, dil, din, ırk ayrımcılığı, ekoloji gibi birçok meseleyi dert edinir feminist tiyatro. Türkiye’de 15 yıldır pek bir avantajıyla karşılaşmadım feminist tiyatronun içinde olmaktan dolayı. Ama dezavantajları çok fazla tabii. Politik bir tiyatro yapıyorsanız, hele hele feminist iseniz oyunlarımızı seyretmeme, etkinliklerimizi görmezden gelme, dışlama, festival benzeri etkinliklere kabul etmeme ile her daim karşılaşıyorsunuz. Bu duruma alışmadık, ama karşılaşınca artık şaşırmıyoruz.

Uygulamalı tiyatro çalışmalarınızda feminizm ve tiyatroyu nasıl buluşturdunuz? Augusto Boal’ın ‘Ezilenlerin Tiyatrosu’ metodu öncesinde hangi metotlardan yararlandınız?

Tiyatro ve feminizm birbiriyle karşılaştı aslında. Kadınlarla tiyatro çalışmaya başladığımda bu buluşma gerçekleşmişti zaten. Feminist olduğum için mi kadınlarla çalışmaya başladım, yoksa kadınlarla çalışırken mi feminist oldum bunu hâlâ bilemiyorum. İlk kadın çalışmalarımızda kadın meselesine odaklanıyorduk. Daha çok kadınların yaşadığı sorunları fark etme ve bunları doğaçlama yoluyla sahnelemeyi içeren çalışmalar yapıyorduk.

Boal ile buluşmanız, sizin tiyatro dilinizi bulmanızda da önemli bir yeri var. Neden Boal?

Boal’ın tiyatroyu özgürleştirici teori ve uygulamaları benim tüm çalışmalarıma yön verdi. Bana bu eril tiyatro dünyasında nefes alacak bir alan açtı. Boal’ın amacı ezileni özgürleştirmektir, Ezilenlerin Tiyatrosu’nda. Ama ilk olarak beni özgürleştirmeye başladı diyebilirim. Türkiye’de bir kadın ve bir feminist olarak tiyatro kurmak, onu idame ettirmeye çalışmak, üstelik bir de farklı topluluklarla mahallelerde, örgütlenmelerde tiyatro çalışmak tam bir Don Kişot’luk! Tiyatronun içinde yeniliklerin yapılabileceğini, yeni bir dil geliştirilebileceğini, çalışma yöntemlerinin değiştirilebileceğini öğrendim Boal’dan. Ve tabii ki umudu ve dayanışmayı!

Boal’i Türkiye’de farklı gruplarla çalıştınız. Edinmiş olduğunuz geri bildirimlere de yer veriyorsunuz kitabınızda… Bu gruplardan edinilen en çarpıcı sonuçlar neler oldu?

Benim için en önemli çıkarım sanırım dayanışma ve örgütlenme. Çalışmış olduğum birçok toplulukta katılımcıların dayanışma eylemlerinin arttığını ve bazen kendi aralarında bazen de farklı örgütlenmeler içine girerek Ezilenlerin Tiyatrosu ile başlayan eylemlilik ihtiyaçlarını farklı alanlarda sürdürdüklerini söyleyebilirim.

Türkiye’de ilk defa feminist tiyatroyu kurumsallaştırdınız. Neden feminist tiyatro? Neydi Tiyatro Boyalı Kuş’un temelini oluşturan sebepler?

Kurumsallaştırdığımızı söyleyemem ama görünür kıldığımızı söyleyebilirim. Kadınların da sözü olduğunu, üstelik politik sözleri olduğunu duyurmaya çalışıyoruz! Nasıl sosyalist bir ideolojiyle tiyatro yapılabiliyor ise ve kabul görebiliyor ise, aynı şekilde feminist bir ideolojiyle de tiyatroda ve sahnede var olabileceğimizi göstermiş olduk, diyelim.

Forum tiyatrosu nedir?

Forum Tiyatrosu, Ezilenlerin Tiyatrosu tekniklerinden sadece biri, ama en yaygın kullanılanı. Topluluklarla atölye çalışması sonucunda, ortak bir ezilme/baskı bulunur ve bu doğaçlama yoluyla oyunlaştırılır. Oyun çatışmanın kriz anıyla biter. Ve bu noktadan sonra seyirci ile oyuncular arasında köprü işlevi gören joker sayesinde oyun foruma yani tartışmaya açılır. Seyirci artık seyirci-oyuncu’ya dönüşür. Oturduğu yerden kalkıp, sahnede ezilen karakterin yerine geçerek kendi düşündüğü çözüm önerisini ve  stratejileri denemeye başlar, yani oynar, eyleme geçer.

Yerevan’da bir dizi çalışma gerçekleştirdiniz… Türkiyeli ve Ermeni sanatçılarla buluşmanız da nasıl bir deneyim elde ettiniz?

2009’da Yerevan’da düzenlenen İnteraktif Tiyatro Festivali’nin davetlisi olarak Dar-alan adlı oyunumuzu sergiledik. Kitapta da bir bölümde bu oyunu katılımcı arkadaşlarla birlikte okuyucuyla paylaşmaya çalıştık. Gürcistan, Ermenistan ve Türkiye’den topluluklar seyirciyle buluştu. Oyunumuzun dili Türkçe’ydi. Ve seyirci kitlemiz 350-400 kişi olacaktı. Sonuçta oyunu da seyirciye açacaktık, yani seyircinin katılımını istiyorduk. Bu nedenle oyunun ne anlattığını seyirciye geçirebilmek için, İstanbul’da oyunun ana cümlelerini, sorularını içeren kayıtlar yaptık. Ekibimizden arkadaşlar Ermeni komşu, arkadaşlarından ve Agos’ta çalışanlardan destek aldı. Bu cümleleri farklı yaştan, farklı cinsiyetten kişilere Ermenice okutarak, Dar-alan’a yeni bir ön oyun ekledik. Böylece Yerevan’daki seyirciler Ermenice ses kayıtlarından oluşan bu ön oyun sayesinde, oyunu anlamaları kolaylaşacaktı. Bir forum oyununu 350-400 kişiyle idare etmek çok güç.

Pek tercih etmesem de, joker olarak mikrofon kullanmak zorunda kaldım. Türkçe, İngilizce, Ermenice ve en önemlisi teatral dil ile bir forum ortamı açıldı. Sözler, kelimeler, diller havada uçuşuyordu. Çok iyi bir deneyimdi bizim için. Ancak bizi en etkileyen olay sanırım, Dar-alan’da işlediğimiz konunun Yerevan’daki seyirci tarafından Türkiye’ye has bir sorun olarak nitelenmesiydi. Bu çok şaşırtıcı gelmişti bize ilk başta. Ancak aynı oyunu Avusturya-Graz’da ve Mardin-Nusaybin’de oynadığımızda da benzer tepkilerle karşılaşınca bunu derinlemesine düşünmemiz gerektiğini de anladık. Sonuçta Dar-alan edebiyat mezunu olan bir kadının editör olmak arzusuna karşılık toplum tarafından öğretmen olmaya zorlanmasıyla ilgiliydi. Kitapta anlatmadığım bir anımız var aslında. Burada yeri gelmişken anlatayım: Yerevan’daki tarihi kukla tiyatrosunda oyunu sahneliyorduk. Benim elimde mikrofon seyircilerin arasında dolaşıyordum. Sahne tahmin edeceğiniz gibi yüksekteydi. Bildiğimiz çerçeve sahne. Seyircinin katılımı çok aktifti. Her ne kadar bu Türkiye’nin sorunu deseler de bu sorunu çözmek için sahneye çıkıp oynayarak çözüm önerileri deniyorlardı.

Oyunun sonunda, ben elimde mikrofon artık oyunu bitirmemiz gerektiğini söyledim, herkese teşekkür ettim. Bu arada tüm seyirciyi görebilmek için sahnenin önüne gelmiştim ama sahneye çıkmamıştım. Seyirci de haliyle bizi alkışladı. Oyuncu arkadaşlarıma dönünce onların benden ve seyirciden yüksekte olan sahnede olduğunu gördüm. Onları da yanıma yani seyircinin düzlemine çağırdım. Tüm ekip bir şekilde sahnenin önünde, salonda ip gibi dizilmiş bulunduk. Seyirciyle birbirimizi alkışladık. Ve sonra tabii seyirci yerinden kalktı ve biz bir şekilde neredeyse herkesle el sıkışmaya, tebrikleri kabul etmeye, sarılmaya, Türkçe bilen seyirciyle karşılaşmaya ve konuşmaya başladık. Sanki bir düğün gecesi gibiydi. Tebrikleri alıyor, kadınların ‘siz onların öyle söylediğine bakmayın, benim babam da benim oyuncu olmamı istemedi, o yüzden...’ şeklinde küçük itiraflarını duyuyor, diğer yandan bir başka kadına sarılıyorduk. Hayatımda unutamayacağım bir tiyatro deneyimiydi, inanılmaz derece samimi, içten. Ve tüm bunlar biz oyunu bitirdikten sonra gerçekleşti. Belki de hakiki forum ortamı oyun bittikten sonra gerçekleşti, diyebilirim. Çünkü fuayede de tiyatronun önünde saatlerce konuştuk seyircilerle. Aslında kadın meselesinin coğrafyalara göre değişse bile, kadının arzusuna göre bir meslek edinmesi meselesinin ne kadar ortak olduğunu konuştuk, biraz dertleştik de diyebilirim.

Ezilenlerin Tiyatrosu’nu öğrenmek ve uygulamak için nasıl bir formasyona sahip olmak gerekir?

Kitapları okumanın faydası var tabii, ama kesinlikle pratik çalışmalar yapmak gerekiyor. Atölye çalışmalarına katılınırsa, kitaptaki teorilerin nasıl hayata geçtiğini kişiler ve topluluklar daha iyi anlayabilir. Zaten Boal’ın her zaman üzerinde durduğu mesele, eylemliliktir.

Akademik çalışmanızı akıcı ve güncel dille biz okuyucularla buluşturuyorsunuz.  Boal’ın Türkçe’ye kazandırılan özgün eserlerinden sonra ilk karşılaştırmalı ve özel bir çalışma. Bu çalışmayı kitaplaştırma nedeniniz nedir?

Bu kitapta Boal’ın Ezilenlerin Tiyatrosu teorisi ve pratiğinin Türkiye’de kadınlarla uygulamalarının değerlendirmesine odaklanıyorum. Aynı zamanda bu çalışmaların bağlamını ve çatıştığı söylemleri de irdeliyorum. Kadınlar için eğitim söylemi, değişen sosyal hizmet alanı, feminist bilinç yükseltme, projecilik vb. tartıştığım meselelerden birkaçı. Bu kitabın hem feminist aktivistlere hem feminist çalışmalar yapanlara hem de Ezilenlerin Tiyatrosu uygulayıcılarına yeni ufuklar açması umuduyla kaleme aldım. Bu daha başlangıç...

Türkiye’de Kadınlarla Ezilenlerin Tiyatrosu
Feminist Bir Metodolojiye Doğru
Jale Karabekir
Agora Kitaplığı
312 sayfa.