OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ermeni vekiller ve yemin

Bilindiği gibi, son seçimler sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde üç Ermeni vekil oldu. Kimilerinin dediğinin aksine, bu Cumhuriyet tarihi için bir ilk değil. Daha evvel hem tek parti döneminde, hem de Demokrat Parti’den Ermeni vekiller olmuştu. Hatta bunlardan Demokrat Parti vekili olan Zakar Tarver 1960 darbesinin kurbanlarındandır denebilir. Herkes haklı olarak Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’yu bilir ama Tarver de 1960 darbesi yüzünden ölenlerden biridir. Şöyle ki, Yassıada’ya götürülmek üzere vapura binerken düşüp başını çarpar ve iki gün içinde ölür. Düşme sebebi olarak, bir subayın ona çelme takması gösterilir. Bu hikâyeye kim “Türkiye’de böyle bir şey olmaz” diyebilir?

Ermeni vekillerin Meclis’e girmesi ilk değil ama herhalde beklentiler ilk defa bu kadar yüksek. Beklentilerin yüksek olmasında, günümüzün iletişim ve medya olanakları düşünüldüğünde bir milletvekilinin 1940’lar ve 1950’lere göre daha görünür ve dolayısıyla etkili olma şansının eskiye göre yüksek olmasının da payı var. Ayrıca, ilk defa üç Ermeni vekil aynı anda Meclis’tedir. Tabii ki, bu üç Ermeni vekil önce partileriyle birlikte hareket edeceklerdir. Bunda anlaşılmaz bir taraf yoktur. Fakat, Türkiye Ermeni toplumunun, mülklerin gasbı, eğitim, patrik ve vakıf seçimleri, Patrikhane’nin yasal konumu/tüzel kişiliği gibi sorunlarının çözümü için diyalog içine girmeleri, işbirliği yapmaları, her birinin kendi partisi içinde kulis yapması beklenir. Bu noktada, siyasi görüş, ideoloji, parti farklılığı veya kişisel farklılıklar, aralarındaki diyaloğa engel olmamalı. Yanlış anlaşılmasın, üç Ermeni vekil yukarıda saydığım sorunların sebepleri ve çözüm yolları konusunda aynı düşünmeyebilirler. Fakat, bunun tespiti için dahi önce etraflı bir diyalog içine girmeliler. Ayrıca, bu konuda da şeffaflık çok önemlidir. Yani, bu üç vekil bu sorunların tanım ve çözümünde nerelerde birleşiyorlar, nerelerde ayrılıyorlar, Türkiye Ermeni toplumunun bilmesi gerekir. Başka bir deyişle, Ermeni vekiller Ermeni toplumunun sorunları konusunda anlaşamayabilir, dolayısıyla beraber hareket etmeyebilirler ama kamuoyunun hangi noktalarda neden anlaşamadıklarını, her birinin çözüm önerilerini ve bu yöndeki çalışmalarını bilmesi, siyasi şeffaflık ve performans değerlendirmesi için şarttır.

Öte yandan, bu vekillerden biri veya birkaçı şunu da diyebilir: “Ermeni kimliğimden dolayı Ermeni toplumunun sorunlarıyla özellikle ilgilenmem, özel bir çaba sarf etmem gerektiğini düşünmüyorum. Bu beni Ermeni kimliğine sıkıştırır.” Bu görüşlere katılıp katılmamak ayrı ama alınan bireysel bir pozisyon olarak böyle düşünmek de, fikre katılmasam da, meşrudur. Önemli olan, bu üç vekilin bu konulardaki pozisyonunu, icraat veya icraatsizliğini toplumun açıkça bilmesidir, şeffaflıktır, dürüstlüktür. Fikrimce, her ne kadar henüz hükümetin ve parlamentonun kaderi belli değilse de, bu üç vekil fazla zaman geçirmeden oturup Ermeni toplumunun sorunları ve ne yapılabileceği hakkında fikir teatisinde bulunmalı ve diyaloglarının sonuçlarını toplumla paylaşmalıdır.

Milletvekili yemini üzerine de bir-iki cümle söylemek istiyorum. Yemin törenini seyrederken kendimi onların yerine koydum ve inanmadığım bir siyasi ideoloji ve kavram üzerine yemin etseydim ne kadar zorlandırdım, onu fark ettim; bazılarına acıdım. Bunun kafana bir silah dayanmışken senden istenenleri söylemekten hiçbir farkı yok. Özellikle, Leyla Zana’ya 1991’de yapılanlar hatırlanacak olursa, yemin töreninin nasıl bir zulme dönüşebileceği görülür. Hatta, işlerin o raddeye varmasına gerek bile yok. Kişiye inanmadığı bir şeyi zorla söyletmek de zulümdür. Aslında herkes birbirini kandırıyor. Seçmenin oyunu alarak seçilmiş bir vekil, bu sıfatı kazanabilmek için neden belli bir siyasi görüşe ve önceliklere bağlılığını ilan etmek zorunda olsun ki? Daha da ötesi, yemin gibi arkaik bir ritüele neden ihtiyacımız var? Önemli olan, yemin metninde ne dediği değil, kişinin gerçek değer ve inançları değil mi? Hadi diyelim ki manevi olarak yemin mekanizmasına ihtiyaç var. O zaman bunu herkesin hemfikir olacağı asgari müşterekler içinde, bunları ifade eden bir metin temelinde yapamaz mıyız? Böylece siyasi hayatımızda samimiyetsizlik seviyesini düşürerek, demokrasimize katkıda bulunmuş olmaz mıyız? Yeni meclisin işlerinden biri de bu metni değiştirmek olmalı, çünkü yemin metinleri de anayasa gibi ülkenin siyasetine dair bir şey anlatıyor ve gösteriyor. Halihazırdaki yemin metni ülke siyasetinin gerisinde kalmış durumda, aynı anayasa gibi. Partiler yeni bir yemin metni konusunda anlaşmaya çalışırlarsa, bu, anayasa görüşmelerinin tekrar başlaması için de belki bir ısınma turu vazifesi görür.