YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

AKP ile MHP’yi ‘Kürtler’ mi yakınlaştırıyor?

Seçim öncesi ve seçim sonrasının dinamiklerine baktığımızda gözden kaçmayacak şekilde önümüzde duran mesele şu: Gerek Tel Abyad ve Kobanê’deki, yani güney sınırımızdaki gelişmeler ışığında, gerek HDP’nin seçimlere parti olarak girip 80 vekil çıkarması, AKP’nin tek parti iktidarına son vermesi ve Türkiye’deki siyasi tabloda tayin edici bir rol oynamaya başlamasıyla, AKP ve MHP sağ-milliyetçi bir blok oluşturmuş ve beyanları, fiilleri birbiriyle örtüşür hale gelmiştir. Bu blok bir koalisyon hükümeti olarak vücuda gelir mi bilinmez ancak işin aslı, bu şart değil. Karşımızda daha çok milli reflekslere dayalı, devlet geleneğinden beslenen bir fikir, gönül birliği var. 

Seçim öncesinde AKP ve medyasının siyasal Kürt hareketi hakkında nasıl saldırgan ve ulusalcı bir dil kullandığını yazmıştık. Bunları tekrarlamaya gerek yok; bu tutumun seçim sonrasında devam ettiği açık. Ancak bu gidişatın son olarak Tel Abyad’da yaşananlar vesilesiyle bir vites daha yükseltilmesi önemli.

Hatırlanacaktır, Suriye sınırının hemen öte yanında yer alan Tel Abyad’ın PYD güçlerince IŞİD’den kurtarılmasının ardından kendimizi yeni bir dönemde bulduk. Hükümet ve Erdoğan bu gelişmeden memnun olmadığını çeşitli vesilelerle ifade etti. Gerekçe, PYD güçlerinin Tel Abyad’da Araplara ve Türkmenlere yönelik etnik temizlik yaptığı iddiası idi, ancak Türkiye’nin yanıbaşındaki bu bölgede IŞİD’in uyguladığı vahşet ve sınırın hemen yanındaki IŞİD varlığının Türkiye’nin içini istikrasızlaştırması (Diyarbakır mitingine yapılan bombalı saldırıyı hatırlayalım) ve en önemlisi IŞİD’in açık biçimde o topraklardaki Kürtler ve Ezidiler üzerinde estirdiği dehşet dalgası (bu insanlarla Türkiye’de yaşayan Kürtlerin bir tür kader birliği içinde olduğunu düşünelim), hükümetin hiç meselesi olmamıştı.

Tam tersine, hükümet ve AKP çevreleri bu dönem boyunca PYD ile IŞİD’in, hatta PYD, IŞİD ve Esad’ın işbirliği, bir tür danışıklı dövüş halinde olduğunu söyleyip durdular. Şu bile söylenebilir ki, geçen hafta Kobanê’yi hedef alan gaddar IŞİD saldırısı dahi bu teorilerin hızını çok az kesebildi.

Hal böyle iken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kalkıp “Güney sınırımızda bir devlet kurulmasına, bedeli ne olursa olsun izin vermeyeceğiz” demesini nasıl yorumlamalı? Güney sınırlarımızda aylar önce ilan edilmiş İslam Devleti cirit atarken? Bu, çok açık ki, Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin IŞİD denen örgütle savaşarak canları pahasına bir öz yönetim kurmalarına Türkiye’nin karşı çıkacağı anlamına geliyor.

Bu, klasik Türk devlet refleksinden başka bir şey değil. Ve tek başına işlemiyor. Kürtlerin şu ya da bu şekilde varlık göstermelerine AKP devlet reflekslerini sahiplenerek karşı çıkar, hatta sadece bunun için Suriye topraklarına bile girmeyi göze alacak bir çizgi izlerken, MHP de kendince, seçimler de dahil olmak üzere bu Kürt normalleşmesine ‘milli’ reflekslerle karşı çıkıyor.

Zira, öyle ya, MHP’nin seçim sonrası oluşan tabloda HDP’ye yönelik olarak sürdürdüğü düşmanca tutumu nasıl izah edebiliriz? Geçtiğimiz dönem ortak komisyonlarda görev yaptıkları HDP’lileri yok saymaya, “Onlar Meclis başkanlığı için kime oy verecekse biz vermeyeceğiz” deyip AKP’ye Meclis başkanlığını hediye eden bir siyaset izlemeye varan çizgiyi nasıl açıklamalıyız? Muhtemelen bu da siyasal Kürt hareketinin kazandığı etkinlikle ilgili.

Şöyle toparlamak mümkün: Kürtler yıllardır sürdürdükleri mücadelenin bir sonucu olarak artık bu toprakların ve bölgenin daha ‘eşit’ vatandaşları gibi olma yoluna girdiler. Dikkat edin yalnız, “oldular” demiyorum. Bir yolun başındayız henüz. Ancak bu durum bile, egemen Türk Sünni blokta bir hazımsızlık yaratmış ve “Bu meseleyle nasıl başa çıkarız?” arayışını başlatmış durumda.

Böyledir. Milliyetçi-muktedir damar kendisiyle eşit görmediğinin daha görünür olmaya başlamasıyla teyakkuza, alarma geçer. Hatırlayalım, AKP’nin iktidara gelmesi ve dindar kesimin daha görünür hale gelmesiyle ulusalcı egemen kanatta da benzer bir teyakkuz olmamış mıydı? 2007’yi nasıl yaşadık? O hikâye sonra başka bir yöne evrildi, o başka mevzu.

Bütün bu sürecin bizi getirdiği yere bakacak olursak; bu hercümerç içinde çözüm süreci kesintiye uğramış durumda ve yeniden başlayacak mı, gayet şüpheli. Bunun için elbette önce bir hükümetin kurulup kurulmayacağına ve nasıl bir hükümet kurulacağına bakmak gerekiyor. Ancak mevcut durumda, çözüm sürecinde seçimlerin üç ay öncesinden daha iyi durumda değiliz, hatta daha kötü durumdayız.

Ayrıca, geçen hafta da dikkat çekmeye çalıştığım gibi, AKP’nin, bilhassa Erdoğan Kürt meselesindeki şahin tutumunu ve mevcut Suriye politikasını sürdürdükçe dindar Kürtlerden oy alması çok zor ve bu, artık AKP için tek parti döneminin bittiği anlamına geliyor. Yani bu Kürt siyasetiyle erken seçime de gidilse sonucun büyük ölçüde değişmeyeceğini söylemek mümkün. AKP’nin oradan kaybettiği oyları milliyetçi söylemle kazanma taktiğinin ise MHP’ye yaradığını, yine son seçimde görmüş olmalıyız.

Bu, Türkiye açısından yepyeni bir döneme işaret ediyor. Sözünü ettiğim milliyetçi bloğun karşısına seçenek olarak ne çıkarabileceğiz? Mesele bu.