YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Bir kritik viraj daha

7 Haziran seçimleri, gerek Kürt meselesinin geleceği, gerek siyasal tablonun yeniden şekillenmesi, gerek AKP ve Erdoğan’ın geleceği açısından kritik bir virajdı. Geçti. Önemli sonuçları oldu. Şimdi –koalisyon görüşmeleri ve KCK ile HDP’den gelen açıklamalar ışığında– yepyeni ve yine kritik bir virajla karşı karşıyayız. Burayı da salimen geçebilecek miyiz, mesele bu. 

Koalisyon görüşmelerinde ilk tur geride kaldı. Genel izlenim AKP-CHP’nin en muhtemel ve gerçekçi seçenek olduğu yönünde. MHP, birkaç haftadır bu ve diğer gazetelerde okuduğunuz hesaplarla (Kemal Can’ın 12 ve 13 Temmuz Cumhuriyet’te yayımlanan yazılarına bakılabilir) hem hükümet içinde olmak istemiyor, hem de Kürt meselesi bahsinde yeni bir oy açılımının hesaplarını yapıyor. Bir yandan da, tüm seçeneklerin tükenmesi durumunda AKP ile koalisyon pazarlığına oturması muhtemeldir, ancak bu, hem çözüm sürecinin bitmesi hem de yeni bir savaş kabinesi anlamına gelebilir. MHP belli ki böyle bir seçenekte yeniden ‘koalisyonda kendini tüketen parti’ olmamak için çalışacak ve bunun için, elindeki tek kart ‘süreci bitiren parti’ olmak. Bu MHP’ye umduğu prestiji kazandırır mı, Türkiye’yi daha yaşanır bir ülke kılar mı, orası hayli şüpheli, ve böyle bir kabinenin yeniden iktidar olma ya da oyunu koruma şansı epey düşük. Şunu her zaman akılda tutmakta fayda var: Kürt meselesi ve demokratikleşme konusunda adım atmak, bir iktidarın aleyhine değil, lehine. Bunun ispatı 2002-2013 arası dönemdir. Bilhassa Kürt meselesinde şahinleşmek ve ülkenin, bölgenin dinamiklerinin dikine gitmek her tür iktidarın aleyhine. Bunun için de 90’lara ve 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarına bakabiliriz. AKP’nin uzun yıllar süren tek parti iktidarını sonlandıran en önemli etken, Erdoğan’ın Kürt meselesinde hem ülke içi, hem de ülke dışındaki şahin tavrı ve bunun sonucunda dindar Kürtlerin oyunu kaybetmesi oldu. Bu tavır sürdükçe AKP’nin yine birinci parti olması muhtemel, ancak yeniden tek parti hâkimiyeti kurması çok zor.

Önemli meselemiz şu: Böyle bir tabloyu AKP görmüyor olamaz, hatta gördüğünü de biliyoruz, peki ama görüyorsa ne yapacak? Burada muhtemelen yakından bakmamız gereken, iktidar blokunun iç dinamikleri. Çok genel bir mantık yürütmeyle şunu düşünmek mümkün (ki bu yönde analizler de yayımlandı): Koalisyon, Davutoğlu’nun gerçekten başbakan olabilmesi ve kendisinin ve partisinin üzerindeki Erdoğan vesayetini hiç olmazsa bir derece sınırlandırabilmesi için bir imkân. (Bu konuda İhsan Dağı’nın 16 Mayıs’ta diken.com.tr’de yayımlanan ‘Hükümet Senaryoları - 1’ başlıklı yazısına bakılabilir.) Dolayısıyla Erdoğan’ın erken seçim istediği, ancak Davutoğlu’nun koalisyon kurma seçeneğine en azından Erdoğan’a kıyasla daha yakın olduğu yönündeki izlenim ve analizlerde doğruluk payı olsa gerek.

Evet ama, bu oyunu da Erdoğan görmüyor olamaz. Dolayısıyla önümüzdeki dönem belli ki hem koalisyon pazarlıklarıyla, hem de iktidar bloku içindeki karşılıklı hamlelerle geçecek. Son zamanlarda bilhassa AKP medyasının içinde gördüğümüz polemikler ve sataşmaların bu tabloyla ilgili olması kuvvetle muhtemel.

CHP açısından bakacak olursak, zor bir güzergâh var önünde. Koalisyona girip, elde edeceği bakanlıklarda icra edeceği politikalarla ,Türkiye’nin kesifleşen, ağırlaşan otoriter, muhafazakâr havasını hiç olmazsa bir nebze dağıtarak puan toplaması mümkün. Ancak Erdoğan’ın dizginlenmesi, 17-25 Aralık yolsuzluk meselesi ve buna benzer ‘seçmen talepler’” var. Bu taleplerin tümünü hayata geçirmesi ne kadar mümkün ve bunları hayata geçirmediğinde nasıl bir parti içi / parti dışı tepkiyle karşılaşacak? Burası da aynı derecede önemli ve muhtemel bir koalisyonun bu açıdan CHP’yi yıpratma ihtimali hiç de az değil. Ben yine de, bütün bu dezavantajlarına rağmen, CHP’nin bir koalisyon kurmaya istekli olacağını ve kervanın biraz da yolda düzüleceğini düşünüyorum.

Peki, bu tablo içinde Kürt meselesi ne olacak? Esas sorumuz, biraz da bu. HDP – kısaltacak olursak– sürecin anlamlı bir içerikle devam etmesi halinde böyle bir koalisyona dışarıdan destek vereceğini söylüyor. Bu, makul bir çizgi. Hükümete girmemek, süreç ve diğer meselelerde daha rahat konuşma imkânı sağlayacaktır ve böylece, HDP çevrelerinden kimi isimlerin de altını çizdiği gibi, muhalefet sahasında MHP de tek başına at koşturmayacaktır.

Sonuç olarak, iki soru var önümüzde: Bu haliyle bu senaryo hayata geçer mi ve muhtemel bir AKP-CHP hükümeti gerçekten de düşünüldüğü gibi çözüm sürecini yürütme konusunda istekli, hevesli olur mu; böyle bir durumda Erdoğan kliğinin alacağı tutum ne olur?

AKP ve Erdoğan bu denklem içinde hâlâ HDP’yi, özellikle de eşbaşkan Selahattin Demirtaş’ı sıkıştırma çizgisini izlemekte, ‘silah bırakma’ gündeminden ne kapabiliriz, Kürt meselesinde kaybettiğimiz momentumu hiçbir şey yapmadan yeniden kazanabilir miyiz hesabı içinde, anlaşıldığı kadarıyla. Çözüm sürecinin ilerlemesine dair de pek umut verici sinyaller gelmiyor, bu cepheden.

Son olarak, HDP açısından da bakalım. Haftaiçinde KCK’nın çeşitli kanatlarından gelen “Nerede seçim öncesinde ortalığı sallayan parti” ve “Baraj yapımlarına ve tutuklamalara karşı hareket geçiyoruz” açıklamaları, mevcut durumda HDP’yi bir miktar sıkıştırmış gibi görünmekte. KCK’nın bu tür açıklamalarla HDP’nin alanını daralttığı yönünde yorumlar olsa da, yapılan, devlete Dolmabahçe mutabakatını hatırlatma vasfı da taşıyor. Açıklamaların tamamından çıkan sonuç, AKP ve Erdoğan’ın seçim öncesinde başlattığı şahinleşme sürecinin Kandil’de bir ‘kandırılmışlık’ hissi yarattığı. Bunun en bariz görüldüğü yer KCK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan’ın “Geri çekilmeyi durdurmadık, bu saflıktı” açıklaması olsa gerek.

Bu tablo içinde HDP için esas zorluk, hem kendi siyaset sahasını korumak, hem çözüm sürecinde aktör olabilmek, hem Batı’dan gelen yeni oyların sahiplerini küstürmemek, hem gerektiğinde hükümetin kurulabilmesine ve yürümesine destek vermek, hem sürecin tıkandığı noktalarda eskisi gibi barajları siyasetle yıkıp geçmek, hem de ana muhalif aktör olma vasfını korumak. Tarih HDP’nin omzuna böyle bir görev yükledi ve doğrusu, işleri zor.

Mesele şu ki, AKP’de cisimleşen devletin en önemli özelliği, hem çözüm sürecini yürütür gibi görünüp, hem de hiçbir şey yapmamayı becerebilmek. Üstelik muhtemel ortak CHP’nin de tüm ‘değiştik’ imajına rağmen bu havaya uyması gayet mümkün.

Başta da dediğim gibi, zor viraj.