OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Kınama şiddeti engelleyebilir mi?

Artan PKK saldırıları karşısında sıkça duymaya başladığımız argümanlardan biri, PKK’nın kamuoyundan, özellikle de aydın, yazar-çizer takımından yeterli tepkiyi, kınamayı görmediği için cesaretlendiği ve silahlı eylemlerine devam ettiğidir. Böyle bir ‘kınama’, kınamayı yapanın kendini konumlandırması açısından bir veri olarak okunabilir ama PKK’nın, “Bak PKK, bu yaptığın çok yanlış”, türü tepkiler görünce eylemlerine son vereceğini, hele hele silah falan bırakacağını –artık mahiyeti her ne ise– düşünmek bayağı bir saflık. ‘Batılı’ aydının PKK üzerinde böyle bir etkisi olduğu zannına en çok Kandil’dekiler gülüyordur herhalde. 

PKK’nın eylemlerine son vermesi veya silah bırakması sağlanacaksa, bunu salt ahlaki argümanlara yani silahlı mücadelenin ahlaken yanlış olduğu savına dayandırmak (ki daha evvel söylediğim gibi, o da felsefi düzlemde basit bir liberal ahlakla içinden çıkılacak bir mesele değil) kesinlikle yeterli olmayacaktır. Bunun rasyonel ve maddi koşullarını hazırlamak gerekir. Önemsiz olduğu için değil ama analitik kaygılarla, bu yazıda ahlak parametresini bir kenara koyalım; ‘ahlaksız’ bir yazı olsun bu, ve silah meselesine rasyonel açıdan bakmaya çalışalım.

Devletin ve PKK’nın, ister açıktan deklare etsinler, ister etmesinler, silah yoluyla elde etmeyi isteyeceği en maksimalist hedefler nelerdir? Devlet açısından, PKK’yı tamamen yok etmek, ‘son terörist ölünceye kadar’ bombalamak, vurmak. PKK açısından, bağımsız/özerk bir idarî yapı oluşturmak. Aktörlerden biri kendi maksimalist amacına gerçekten inanıp onu silah yoluyla gerçekleştirmeye çalıştığı veya o izlenimi verdiği sürece, değil üçüncü taraflara, diğer aktöre de fazla bir seçenek kalmaz, o da savaş oyunun bir parçası olacaktır. İstediğiniz kadar etrafa kınama yağdırın, çatışmanın dinamikleri mevcut olduktan sonra... Örneğin, devlet veya hükümet görevlilerinin ağzından “PKK’nın belini kıracağız, kökünü kazıyacağız, bunlar son çırpınışlar” türü, artık iyice bayatlamış laflar çıktığı sürece, aydınlar her gün bildiri yayınlayıp PKK’yı kınasalar, ona lanet yağdırsalar da PKK eylemlerine son vermez. Devletin gerçekçi amacı bunlar olmasa da, bu sözler kamuoyunun bir kısmını teskin etmek vs. amacıyla söylense de bu meydan okumalarla karşı karşıya kalan herhangi bir örgüt, “belinin kırılmadığını ve kırılamayacağını, kökünün kazınmadığını ve kazınamayacağını” göstermek için operasyon kabiliyeti dahilindeki eylemleri yapmaktan kaçınmaz, hiçbir kınama da onu durdurmaz. Başka bir deyişle, devletin yok etmeye yönelik dilinin örgüt üzerinde kışkırtıcı bir etkisi olduğu söylenebilir. Zaten çözüm sürecinin başarısızlığının en önemli sebeplerinden biri de, örgüt mensuplarına dair öngörülebilir bir gelecek planlamasının doğru dürüst adının dahi geçmemesidir. Birilerinden silahlı mücadeleye son vermesini istiyorsan, onlara sonra ne olacağını da söyleyebilmelisin. Bu noktada özel bir düzenleme yapılmadığı sürece, PKK’lılara söylenen, daha doğrusu ima edilen şudur: “Silahını bırak, gözüme de görünme; yakalarsam mahkemeye çıkarır, artık on sene mi olur, yirmi sene mi olur, hapse atarım.” Birilerine silah bıraktırmak için pek teşvik edici bir vaat değil doğrusu.

Öte yandan, örgüt de arzuladığı idarî yapıyı silahla kuracağına gerçekten inanmışsa, yine savaş noktasına geliriz. Örgütü ahlaki argümanlarla vazgeçiremezsiniz; sözü örgüt nezdinde makbul birilerinin bunun rasyonel olarak mümkün olmadığına veya maliyetinin çok yüksek olacağına onları ikna etmesi gerekir.

Velhasıl, taraflar silahı maksimalist amaçlar için kullandığı sürece, kan akmasının, üçüncü tarafların kınaması gibi yollarla engellenmesi hayli zor. Fakat başka bir ihtimal, tarafların silahı bir nevi denge durumu yaratmak üzere kullanmaları. Nitekim, bu meselenin son otuz yıllık tarihi, bu denge durumlarının kurulması, bozulması ve tekrar kurulmasının tarihi olarak da okunabilir. Burada mesele aktörlerin birbirlerine silahla ‘yenilmeyeceklerini’ göstermeleridir. PKK açısından bu bir ‘savunma pozisyonu’ olarak nitelenebilir. Başka bir deyişle, etkin savunma yoluyla yeni bir denge durumu yaratarak devlet mekanizmasını tekrar müzakere masasına oturtmayı kastediyorum. Fakat, eğer amaç buysa, o zaman bunun bir nevi ‘kontrollü şiddet’ olması gerekir. Yeni denge durumuna ulaşmayı geciktirecek eylemler herkes için maliyeti yükseltir. Son kertede, PKK silahla yok edilemez ama devletin şiddet üretme kapasitesiyle de yarışamaz (yarışmasın da zaten).

Konumuzla doğrudan ilgili değil ama, not kabilinden son olarak şunu söylemek isterim ki, halka rağmen halkın kurtuluşu diye bir şey olmaz. Halkın beklenti, talep ve isteklerinin ötesinde, işleri hayata geçirmeye çalışmak, bana kalırsa, PKK için devletin askerî operasyonlarından daha risklidir. Kürt halkı eğitim boykotu yapmak istiyorsa, o raddedeyse yapar. Onu bunu zorlamanın, hele hele bunun için gözünü korkutmanın akılla açıklanır bir tarafı yok. Kaldı ki, çocuklara kimse dokunmasın arkadaş.