Top var, oynar mısın?

Emektar kaleci Serkan Kafalı'nın kaleminden Efendi Lig, Gazoz Ligi ve Ekşi Sözlük Birinci Pazar Ligi (ESBPL) gibi mütevazı ama kıymetli, alternatif futbol organizasyonları.

Milyonları ekrana bağlayan Türkiye Futbol Federasyonu’na bağlı liglerin yanı sıra Efendi Lig, Gazoz Ligi ve Ekşi Sözlük Birinci Pazar Ligi (ESBPL) gibi mütevazı ama kıymetli, alternatif futbol organizasyonları da var. ‘Centilmenlik’ çerçevesinde devam eden, belirlenen etik kurallardan ödün vermeyen bu ligleri, yıllardır buralarda ter döken, kurtarışlarıyla rakiplerinin aklına kazınan emektar kaleci Serkan Kafalı yazdı. “Koskoca adamlar ve henüz maalesef sayıca çok az olan kadınlar, sıcağa, soğuğa, yağmura, kara bakmadan, işi gücü bırakıp sahaya çıkıyoruz. Topumuz var, futbol oynuyoruz, halimizden de gayet memnunuz” diyen Kafalı sporun, rekabetin ve futbol sevgisinin başka türlüsünü anlatıyor.

Futbolun kendisine olduğu kadar hikâyelerine de düşkün, hatırı sayılır bir kesim var. Seneler geçse de unutulmayan muazzam goller, dramatik galibiyetler ya da yenilgiler, tek bir hatayla kaybedildiğine inanılan şampiyonluklar, kifayetsiz ya da dahi etiketini üstünde taşıyan teknik direktörler, yetenekli, şımarık ya da cefakâr futbolcular ve burada sayılamayacak kadar çok başlığa dair öyküler; futbol sevdalılarının sonu gelmez sohbetlerinin malzemesidir. Taraftarlığın keyfinin layıkıyla çıkartılabildiği, maç günlerinin şenlik havasında geçtiği yerler kadar şanslı bir futbol ülkesi değiliz maalesef. Ezici çoğunluğunun üç-dört büyük takımı tuttuğu, ülkenin en üst ligindeki şehir takımlarının bile güçlü bir taraftar tabanı oluşturamadığı, yerel futbol kültürü namına hiçbir şeyin yeşermediği, sorumsuz ama yetkili yöneticilerin nahoş ilişkiler içinde olduğu bir futbol iklimimiz var.

Neyse ki, tüm bu karanlık manzaranın içinde futbolu gerçekten sevenlerin nefes almasına imkân veren bazı güzel organizasyonlar mevcut. Altıncı yılındaki Gazoz Ligi, üçüncü sezonu devam eden Efendi Lig ve 2002’de başlayan Ekşi Sözlük Birinci Pazar Ligi (ESBPL) bunlardan birkaçı. Her hafta yüzlerce futbol tutkununun, hafta içi iş sonrası yorgunluğunu umursamadan ya da Pazar günü başka cazip programlara yüz vermeden, zorlu ama temiz bir rekabet için sahaya geldiği ligler bunlar. Özellikle böylesi sert ve tahammülsüz zamanlarda belirli prensipleri olan, rakibe saygıyı düstur edinmiş bu liglerde bulunmak büyük bir ayrıcalık.

‘Goller Ahparig için’

Bu sezon 15 takımın mücadele ettiği, maçların Çarşamba ve Cuma akşamları Beylerbeyi 75. Yıl Stadı’nda oynandığı Gazoz Ligi, 2010’da “başka bir futbol mümkün” mottosuyla yola çıkan ve herhangi bir futbol kulübünde lisansı olmayan amatör oyunculardan kurulu takımların katılımıyla başladı. Lig, sendikal çalışmalarıyla spor tarihine ismini yazdıran ve 2012’de hayatını kaybeden futbolcunun anısına her yıl Eylül ayında oynanan tek günlük Metin Kurt Kupası’yla açılıyor. Devamında, sıralaması ne olursa olsun tüm takımların katıldığı play-off turlarıyla o senenin birincisi belirleniyor.  Gazoz Ligi’nde endüstriyel futbola, ırkçılığa, milliyetçiliğe, cinsiyetçiliğe, her türlü nefret söylemi ve ayrımcılığa karşı bir duruş sergileniyor. Aynı zamanda, ülkede yaşanan tüm toplumsal olaylar üzerine söz söyleniyor  ve yardım kampanyaları düzenleniyor: Van depreminde zarar görenler için yardım paketleri hazırlamak, ihtiyacı olan okullara kitap ve malzeme yardımları yapmak bunlardan bazıları. Gezi Parkı, Soma ve son olarak Ankara katliamı için de taraflı bir duruş sergileyen ve “futbolun yalnızca futbol olmadığını” vurgulayan tüm katılımcı takım ve oyuncular, adaletten, insan haklarından ve barıştan yana bir tutum sergiliyor. Ayrıca her yılın 19 Ocak haftasına denk gelen karşılaşmalarda “Goller Ahparig için” sloganıyla, maçın tüm golleri Hrant Dink’e armağan ediliyor.

Rakibe saygı ön planda

Efendi Lig’de bu sezon 14 takım yer alıyor ve maçlar Pazartesi ve Çarşamba akşamları Beylerbeyi 75. Yıl Stadı’nda oynanıyor. Lig yönetiminin öne çıkardığı en önemli prensiplerden ilki, sahadaki herkese saygının esas olması. Gazoz Ligi’nde olduğu gibi Efendi Lig’e de katılan takımların hepsi birbirlerini uzun süredir tanıyan kişilerden oluşuyor. Aynı okuldan mezun olmak, aynı işyerinde çalışmak veya semt, mahalle arkadaşları olmak gibi ortaklıklar farklı oyun karakterlerinin varlığına da vesile oluyor.

Oyuncular,  son model kramponlar, marka formalar gibi endüstriyel futbolun nimeti olan araçları kullansa da Efendi Lig organizasyonunun altını önemle çizdiği bir şey var: Futbolu en başta keyif alarak oynamak ve rekabetin kölesi olmamak.

Hakemsiz maç mı olur?

ESBPL hem Gazoz Ligi’nden hem de Efendi Lig’den format ve tarih olarak ayrılıyor. 2002’de Ekşi Sözlük yazarlarının kendi aralarında düzenledikleri bir turnuvadan sonra lige dönüşen ESBPL, o yıllarda pek de örneği olmayan bir organizasyondu. Bu kapsamda hazırlanan kural listesi birçok lig için esin kaynağı oldu. Maçlar nizami sahada 11’er oyuncunun yer aldığı diğer iki ligden farklı olarak, daha küçük bir sahada, altışar kişilik takımlarla, Pazar günü öğleden sonraları oynanıyor. Toplam 12 takımın yer aldığı ESBPL’nin en önemli farklarından biri maçların hakemsiz oynanması. Mesela, bir oyuncu kendisine faul yapıldığını söylediğinde oyun kesinlikle durur, tartışmalı bir pozisyon hakkındaki kararı da sahada bulunan kaptanlar verir. Gündelik hayatta artık neredeyse hiç hükmü kalmamış, yüz yüze bakıyor olmanın, “ayıp olur” düşüncesinin, adrenalin destekli kazanma hırsının önüne geçmesi bu ligin en önemsenen ve sevilen özelliklerinden. 

Cinsel yöneliminden dolayı ayrımcılığa uğrayan ve 2009’da Türkiye Futbol Federasyonu tarafından hakemlikten çıkarılan Halil İbrahim Dinçdağ, Gazoz Ligi ve Efendi Lig’in vazgeçilmez isimlerinden. Dinçdağ’ın mesleğine geri dönmek için verdiği mücadele ve federasyona açtığı dava ise hâlâ devam ediyor.

‘Mücadeleyi bırakırsanız, hayatınız bitmiş demektir’

Gazoz Ligi ve Efendi Lig’den bahsedip, maçta geriye düşen takımların meleği, önde olan takımların kabusu, iki lig için de olmazsa olmaz bir figür olan Halil İbrahim Dinçdağ’ı anmamak olmaz. Halil Hoca’nın 14 yıldır sürdürdüğü hakemlik macerası, 2009’da Türkiye Futbol Federasyonu’nun, askerlik yapmamış olmasını gerekçe gösterip, “Sağlık sorunları nedeniyle askerlikten muaf olanlar hakemlik yapamaz” hükmünü içeren Merkez Hakem Kurulu (MHK) iç talimatı 25. maddesine dayanarak maç vermeyi durdurması üzerine kesintiye uğradı. Hakemliğe iadesi için verdiği dilekçe medyaya servis edilip, konu ulusal medyada yer almaya başlayınca Dinçdağ’ın elinde bir televizyon programına çıkıp olan biteni tüm açıklığıyla anlatmaktan başka bir seçenek kalmamıştı. MHK’ya haklarının iadesi için verdiği dilekçelerden de bir sonuç alamayan Halil Hoca, 2010’da TFF’ye “özel hayatın ihlali ve cinsel ayrımcılık”tan dolayı maddi ve manevi tazminat davası açtı. Bilirkişinin ve başvurduğu İstanbul Valiliği İnsan Hakları Komisyonu’nun kendisini haklı bulduğu davanın 18. duruşması 1 Aralık’ta yapılacak. Yaşadığı bu zorlu süreçte mücadelesinin haksızlığa uğramış, ötekileştirilmiş insanlar için de bir emsal olmasını isteyen Dinçdağ, yaşadığı süreci, “Mücadeleyi bırakırsanız, hayatınız bitmiş demektir. Onların kurallarıyla, onların, kuralları çiğnemelerine karşı çıkacağız” diye özetliyor. 

Kategoriler

Güncel Yaşam


Yazar Hakkında