OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Hendeğin etrafını hendekle çevirmek

Kürt meselesinde kilitlendiğimiz yeni nokta hendekler. Burada mecazdan fazlası söz konusu, hendekler üzerinden bir kitlenme yaşıyoruz. Devlet ise her zaman yaptığı gibi bu kitlenmeyi de en iyi bildiği yöntemle, yani vurarak kırarak aşmaya çalışıyor. 

Peki, devlet dışı aktörler, yorumcular, kanaat önderleri hendek meselesinde nasıl pozisyon almalı? Önce şunu söylemek gerekir ki, ben de dahil birçok yorumcunun konumu açık bir ahlaki zafiyetten muzdarip: Yakın ve açık bir risk altında olmayan, günlük rutini ve rahatı bozulmamış insanlar olarak bizler, güvenli bir mesafede durarak, ölüm tehlikesi dahil binbir güçlük içinde yaşayanlara “Şu yaptığınız doğru, bu yaptığınız yanlış” demek gibi, bir yönüyle utanç verici bir pozisyondayız. Öte yandan, olup biteni konuşmamak, ilgisiz kalmak da ahlaken başka bir soruna işaret eder. Ayrıca, belli ahlaki ve siyasi ilkelerimiz varsa onları her durumda savunuyor, onların rehberliğine her durumda başvuruyor, her meseleyi onlar ışığında değerlendiriyor olabilmek tutarlı, sorumlu –ve umulur ki faydalı– kamusal tartışmanın gereğidir. Bu açıdan bakınca, ‘orada’ olmayanların da söz söyleme hakkı ve sorumluluğu olduğu söylenebilir.

Sorduğumuz sorunun esasına gelecek olursak; bir yorumcuyu bu meselede ‘güvenli alanda’ tutacak, ‘entelektüel tarafsızlık’ pozisyonuna halel getirmeyecek yorum, hendek açmanın yanlış olduğunu, sivil halka zarar verdiğini, dolayısıyla bundan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini söylemektir. Bunlar birer tespit olarak olgusal düzeyde doğru da olabilir. Yani, gerçekten de hendekler yerel halka, en azından bir kısmına, yerel ekonomiye zarar vermiştir ve hendekler meselenin çözümüne hiçbir pozitif katkı sunmuyor, hatta çözümü daha da zorlaştırıyordur. Ben de ‘uzaktan bakan’ biri olarak hendeklerin nihai çözüme katkı sunan, işleri kolaylaştıran, ayrıca sürdürülebilir bir durum olduğunu düşünmüyorum. Ama galiba sorun bu kadar basit değil. Kürt meselesine günlük, anlık, tek bir durum özelinde, ‘bir adımlık’ bakmak, anlamlı da değil, faydalı da. Dolayısıyla, Kürt meselesindeki her başlık gibi hendek sorununu da bağlamına oturtmadan, öncesi ve sonrasıyla ele almadan içinden çıkamayız gibime geliyor. Başka bir deyişle, hendek sorununu izole biçimde tartışmak gerçeklere uygun olmadığı gibi, çözüm üretici de olmaz. Anlamak için öncesini, bitirmek için sonrasını konuşmak gerek. Hendek meselesinin öncesini, nasıl çıktığını ve neden bu kadar yayıldığını anlamak için, Celal Başlangıç’ın, ‘Haberdar’ adlı sitede yayımlanan üç yazısına bakılabilir. Mesela, başta Cizre olmak üzere, müzakereler sonucu kapatılan hendeklerin nasıl her defasında polis tarafından birinin vurulmasıyla tekrar açıldığını kronolojisi içinde görmek, anlamaya yardımcı olabilir. PKK da hayırseverler topluluğu değil, onlar da politikacı, bir örgüt olarak, kendi hesapları ve stratejisi doğrultusunda hendek meselesini kullanmaya, ona yön vermeye gayret ediyor olabilirler ama çoğu zaman olduğu gibi, yarayı azdıran, devletin tutumu ve politikası.

Meselenin sonrasını da konuşmak gerekir derken de kastımız şudur: Bu hendekleri açanlara, barikat kuranlara, arkasında durarak çatışanlara hendekleri kapatmalarını söyleyelim, söyleyelim de, nasıl, ne öngörerek, neyin çerçevesinde? Hendekler kapatıldıktan sonra ne olacak? Devlet bunun ‘acısını’ nasıl çıkaracak? Hukuk yoluyla mı? Emin miyiz? Kefil miyiz? Onlara ne diyeceğiz? “Kendinizi devletin adil ve şefkatli kollarına bırakın” mı diyelim, ne diyelim? Burada basit bir adli veya asayiş vakasından bahsetmiyoruz ki, yine basitçe ve teknik anlamda kanunların işletilmesiyle, “Suç işleyen cezasını bulur” diyerek içinden çıkabilelim (hoş, kanunlar da işlemiyor). Burada ağır bir siyasi ve sosyolojik sorundan bahsediyoruz, üstelik gün geçtikçe karmaşıklaşan bir uluslararası boyutu da var bu sorunun. Dolayısıyla, asıl konuşmamız gereken, bu ağırlığı karşılayan esaslı, kapsamlı bir plandır. Kürt meselesine kapsamlı, planlı ve bütünlüklü bir çözümü tartışmadıktan, devlet ortaya böyle bir plan koymadıktan sonra, bugün sorunumuz hendek olur, yarın başka bir şey. Devlet kötülüklerin tek kaynağı değildir ama başıdır, başladığı yerdir ve işler bozulmaya başladığı yerden düzelmeye başlamalıdır.

Doğrudan hendeklerle ilgili değil ama, ‘yeni devlet’in Kürt meselesinde tedavüle sokmaya başladığı eski yol ve yordamlara bir örnekle bitirmek istiyorum. O kadar bayat, kurtlanmış bir örnek ki, mide bulandırıyor. Çatışmalar sırasında faili tartışmalı biçimde yakılan Diyarbakır Kurşunlu Camii’nin yanması, hükümet yanlısı kimi yayın organlarında ‘Ermeni PKK cami yaktı’ manşetiyle duyuruldu. Bu propaganda ülkenin batısında işe yarayabilir ama soruna dair hiçbir şeyi çözmez. Dedim ya, o kadar bayat ki, ‘Anadolu’dan Görünüm’ günlerini çağrıştırıyor – aynı dil, aynı hikâye... ‘Anadolu’dan Görünüm’ 80’lerde, 90’larda ülkenin batısını devletin arkasında hizalamaya yaradı ama sonunda ne oldu, bugün hangi noktaya geldik? ‘Anadolu’dan Görünüm ağzı’ gerçekten işe yaramış mı oldu? Dindarların yönetimindeki yeni devlet bu mu? Alın, hayrını görün.