VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Ankara ve Washington hâlâ müttefik mi?

Ankara, ABD’yi İncirlik Hava Üssü’nü kullanıma kapamakla tehdit etti. Bu tehdit, Türkiye medyası tarafından ABD’nin Suriye’deki Kürt gerillaları desteklemesine misilleme olarak ele alındı. O zaman şu soruyu sorabiliriz: Ankara ve Washington hâlâ müttefik mi? Ve NATO anlaşmasının çökmesinin Ortadoğu’daki gelişmeler üzerine nasıl bir etkisi olacak?

Washington ve Ankara’nın politikaları, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesiyle ters düşmeye başladı. O zaman Ankara ABD işgaline karşı çıktı ve topraklarının Irak’a askerî operasyon düzenlemek için kullanılmasına izin vermedi. Bunun sonuçları, Amerikalılar için ciddi oldu, çünkü işgali sadece güney cephesinden, Kuveyt topraklarını kullanarak yürütebildiler. Türkiye’nin karşı çıkışının temel sebebi, Saddam Hüseyin’in devrilmesinin Bağdat’ta bir güç boşluğu yaratarak kuzeyde bir Kürt devleti kurulmasına yol açmasından korkmalarıydı.  

Yine de ABD işgali sürdü, Saddam devrildi ve Kürtler Kürdistan Bölgesel Hükümeti’ni (KBH) kurdu. ABD’nin Irak’la ilgili planları gerçekleşmedi ve Irak kontrolden çıkarken Ankara’ya öfkelenecek zamanları yoktu. Bu sırada, Türkiye ve KBH arasındaki ilişki normalleşti ve Türkiye fiilî Kürt devletinin en büyük ortağı haline geldi. Ne var ki, Washington ve Ankara Irak’ta karşıt gruplara destek verdi. Washington, İran’la sıkı ilişkileri olan Bağdat yöneticilerini, Ankara ise, katı İslamcılar da dahil olmak üzere çeşitli muhalif Sünni grupları destekledi. 

2011’de Suriye’de çatışmalar patlak verdiğinde Washington ve Ankara aynı taraftaymış gibi görünüyordu. İki lider de Suriye başkanı Esad’ın görevden istifa etmesini istiyordu. Çatışmalar iç savaşa dönüştüğünde, iki taraf da, büyük oranda Suriye Ordusu’ndan kaçan askerlerden oluşan Özgür Suriye Ordusu’nun kuruluşunu destekledi. O sırada, ABD’nin önderliğinde Türkiye topraklarında bir koordinasyon hücresi kuruldu; Türkiye ve Körfez Ülkeleri de Suriyeli isyancıları silah ve lojistik destek sağlıyordu. Fakat kısa süre içinde iki müttefik Suriye’de birbirine ters düşen politikalar izlemeye de başladı. ABD için baştan beri en önemli kaygı Suriyeli isyancılara gönderilen silahların türüne karar vermek ve özellikle de gelişmiş güdümlü füzelerin gönderilmesini engellemekti (TOW tanksavar füzelerinin Suriyeli isyancılara 2014’te ulaştığını hatırlayalım). ABD ayrıca Suriyeli isyancılar arasından sert cihatçı gurupların yükselişine karşı da tetikteydi. 

Ankara’nın Ahrar-uş Şam gibi cihatçı oluşumlara desteği artarak devam etti. Dahası, Ankara’nın, El-Kaide’nin Suriye kolu olan El-Nusra Cephesi ve muhtemelen de IŞİD’le bir tür işbirliği içinde olduğuna dair de ağızdan ağıza dolaşan bilgiler var. Türkiye medyası ağır bir sansüre maruz kaldığından, Ankara’nın neden böyle bir politika izlediğine dair net açıklamalar yok. El-Kaide’nin ortaya çıkışının Amerikalılarla ayrılığa yol açacağı apaçık belli değil miydi?

Suriye’de uzayıp giden çatışmalara ve sivillerin yaşadığı felakete karşı, Ankara bir “uçuşa kapalı bölge” oluşturulması fikrinde diretti. Böyle bir uygulama hem sivilleri Suriye ordusunun yıkıcı hava saldırılarından koruyacak hem de Türkiye’nin kuzey Suriye’ye doğrudan müdahalesini artıracaktı. Fakat Obama yönetimi bu plana karşı çıktı. Amerika’nın Suriye politikasını anlamak için 2003’teki Irak Savaşı ve sonuçlarına dönmek gerekiyor. 

Obama yönetimi Irak sorununu devraldı; vaadi Irak’tan çekilmek, tek taraflı müdahaleyi durdurmak ve çok taraflı diplomasiye dönmekti. Amerikan ordusu da 1991’deki savaştan sonra Irak’ta oluşturulan uçuşa kapalı bölgenin büyük ölçüde başarısız olduğunu ve neticede 2003’teki işgale yol açtığında kanaat getirdi. Dahası, Washington için hem Irak hem de Suriye’deki temel problem IŞİD ve El-Nusra gibi cihatçı örgütlerin güçlenmesiydi. 11 Eylül’den 15 yıl sonra, Afganistan ve Irak’ın işgalinin ardından, cihatçı gruplar bugün çok daha güçlüler, binlerce silahlı militanları ve Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya’da geniş topraklarını kontrol ediyorlar.

Peki ya Türkiye? 2013 yılının Ocak ayında Türkiye ve PKK arasında ilan edilen ateşkesle birlikte, Türkiye’nin seçeneklerini ölçüp biçtiği aşikardı. Bu çizgide devam ederek hem Kürt gerilla güçleri hem de ÖSO ile ittifakını güçlendirebilirdi. Bunun yerine Ankara tereddüt ederek ikili oynadı; bu, IŞİD’in Kobani saldırısı sırasında iyiden iyiye ortaya çıkan bir çelişkiydi. Ankara ve Washington burada da karşıt güçleri desteklediğini görüyoruz: Türkiye Kürt gerilla güçleriyle savaşırken, ABD onlara silah ve havadan destek sağlıyor. 

Ankara Kürt gerilla güçleriyle çatışıp Suriyeli isyancılar içindeki cihatçı öğeleri desteklemeyi seçerek stratejik bir hata yaptı ve Suriye muhalefetini ve onun Uluslararası siyasetteki söz hakkını marjinalize etti. Bugün ABD ne Suriye’ye doğrudan müdahale etmeye hevesli, ne de güvenebileceği müttefiklere sahip. Bir gedik açarak Rusya’nın Suriye’ye müdahalesini mümkün kılan da, Washington’ın bu zayıflığıydı.