OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

“Türk’sen övün, değilsen itaat et”

Kürt illerindeki ‘operasyonlar’a katılan asker ve polislerin, Türklük veya Türkçülük sembolleriyle dolu, Türk-İslam sentezi ideolojisini cinsiyetçi lümpenlikle harmanlayan duvar yazılarını, fotoğraflarını, videolarını sık sık görüyoruz. Bunlar münferit vakalar olmaktan çok uzak, zira ‘operasyonlar’ın ilk gününden beri bu türde onlarca ‘ürün’ art arda piyasaya sürüldü ve sürülmeye devam ediyor. Bunların ne manaya geldiğini, ne söylediğini tartışmadan evvel, hükümetin bu tür eylemlere karşı muhtemel pozisyonlarını ortaya koymak gerekir. Öyle ya, sonuçta asker ve polis bu hükümetin emrinde (değil mi?) Önce ihtimalleri sayalım: Hükümet ya bunların farkında değildir, ya önlemek istiyor ama önleyemiyordur, ya önlemek istemiyordur, ya da bizzat teşvik ediyor, yönlendiriyordur. Bilmiyorum, başka ihtimal var mı... Bilmediğim başka bir şey de bu ihtimallerden hangisinin daha vahim olduğu. Sosyal medyada her gün çarşaf çarşaf yayımlanan bu ürünlerden hükümetin haberdar olmaması pek de mümkün değil aslında. Gerçekten haberleri yoksa, zaten ülkenin anahtarını kime veriyorlarsa versinler. Nitekim geçen senenin Kasım ayında Silvan’da bu tür yazılar için inceleme başlatıldığı haberleri var ama hem bundan ne sonuç çıktığı belli değil, hem de zaten o tarihten sonra da bu tür işler devam etti. Hükümet bunları önlemek istiyor da önleyemiyorsa askere ve polise hâkim değil demektir, ki bu ihtimalin gideceği yerlerin de ucu açıktır. Bilerek göz yumuyorsa, bunun da birkaç sebebi olabilir. Bu gibi işleri yapanları cezalandırmanın veya bastırmanın bu kişiler arasında moral bozukluğu veya motivasyon düşüklüğüne yol açacağını düşünüyor olabilirler. Bizzat yönlendiriyorlarsa da, bu gibi işleri bir nevi psikolojik harp unsuru olarak kullanmak istiyor olabilirler. Dediğim gibi, bu ihtimallerden hangisi daha kötü, siz karar verin.

Peki, bu ürünler bize ne söylüyor? Herhalde şurası çok açık k,i bunlar birer hâkimiyet ve egemenlik gösterisi veya nişanesi olarak üretiliyor ve dolaşıma sokuluyor. Eğer içinde bulunduğumuz durum devletin yasal güçlerinin yasadışı silahlı gruplarla mücadelesinden ibaretse, bazı örneklerde insanların yatak odalarına kadar girerek yapılan bu tür hâkimiyet gösterileri neyin nesi? Neden bunlara ihtiyaç duyuluyor? Kime ne mesaj verilmek isteniyor? Kürtler böyle mi ‘kazanılacak’? (‘Kazanmak’ burada doğru bir kavram ve yaklaşım değil. Aslolan eşitlik, özgürlük ve adalet temelinde yeni bir birlikte yaşam kurmaktır. (Parantez içinde bir parantez daha açarak şunu söyleyeyim ki, bu ilkeler insanlık tarihinde siyasetin temel meselesi olduktan 200 küsur sene sonra bile hâlâ bunların hayata geçirilmesini talep ediyor olmak çok acı, ağır ve bıktırıcı bir yük.) Fakat, bir an için bunu unutup ‘Kürtleri kazanmayı’ hedef olarak koysak dahi bu yapılanların buna hizmet etmeyeceğini söylemek istiyoruz.) PKK destekçisi hatta sempatizanı dahi olmayan bir Kürt olsanız, üzerinde devlet üniforması taşıyan silahlı insanların bu hareketleri karşısında ne hisseder, ne düşünürsünüz? Mahallesinin duvarına devlet tarafından “Türk’sen övün, değilsen itaat et” yazılması sizi Türk olmaya mı yönlendirir, yoksa itaat etmeye mi?

İşin daha ilginci ne biliyor musunuz? Sokakta duvarlara, sınıfta tahtalara, yatak odalarında aynalara bu tür yazı yazanların kimileri altına kendi memleketlerini de yazma ihtiyacı duyuyorlar (“Gonyalı”, Rizeli, Emirdağlı...) Böylece, aslında oraya ait olmayan, ‘dışarlıklı’ bir unsur olduklarını zımnen itiraf etmiş oluyorlar. Güç yoluyla hâkimiyet gösterisi yapıyorlar. Tarih ve sosyal teori literatüründe bu tür hâkimiyet gösterilerini, bu tavrı ve ilişkilenme biçimini açıklamaya yarayacak kavramlar ve birikim mevcut fakat bu konuyu konuşmaya çalışanların ifade özgürlüğünü sınırlayan kovuşturma, dava ve hatta hapis tehditleri yüzünden daha fazlasını anlatamam.

Ayrıca, belki ben kaçırdım ama güvenlik kuvvetlerinin bu tür işleri ana akım medyada yeterince tartışma konusu yapılmadı gibime geliyor. Havuz medyasını takip ettiğimi söyleyemem; kocayınca iktidar oturağı (‘ortağı’ diyecektim ama öbürü de oldu sanki) olmuş siviller, apolojinin ve öfemizmin dibine vurmuş büyük abiler bu konuda bir şey söylediler mi bilmiyorum. Asker-polisin bu tür hareketleri ciddiye alınmıyor mu? Halbuki bunlar, ‘saha’da olup biteni, zihniyeti ve dolayısıyla geleceği doğrudan etkileyen gerçeklikler.