YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Bundan sonrasına dair..

15 Temmuz darbe girişimi, çok açık ki Türkiye’nin yakın vadedeki geleceğini köklü biçimde değiştirecek. Ve işin kötü tarafı bu değişimin ne yönde olacağını bilmek o kadar zor ki. Evet bu lanetlenmeye mahkum darbe girişimini atlatmak çok önemliydi ve neyse ki atlatıldı. Ancak galiba şu an emin olabildiğimiz tek şey bu.

Sular bir nebze de olsa durulduktan sonra gazeteler ve televizyonlar her gün o güne ait ayrıntılar yayınlıyorlar. Herkesin kafasındaki öncelikli soru, darbe olacağından nasıl olur da ordu ve MİT’in haberdar olmadığı ya da geç haberdar olduğu. Bu konuda çok sayıda açıklama ve haber yayınlandı ancak bu haber sağanağı içinde hiçbir şeyden emin olmak mümkün değil. Bir diğer soru, darbeye kalkışanların  ve sonrasında gözaltına alınan komutanların tümünün Gülen cemaati mensubu olup olmadığı. Bu konuda da bütün izler Gülen Cemaati’ni gösteriyor olsa da hazır başlamış bir darbe varken ordu içinden hangi unsurların buna bir yerinden katıldığı, hangi unsurların en azından bir süre için bekle gör politikası izlediği şu an için net değil ve fotoğrafın tamamını görmek belli ki zamanımızı alacak. Kaldı ki uzun bir süre netleşmeyebilir, darbeciler hakkında nasıl bir yargılama olacağını bilemiyoruz.

Bilebildiklerimiz ise bize çok parlak bir manzara sunmuyor. Gün geçtikçe 15 Temmuz gecesine ait yeni fotoğraflar, görüntüler önümüze düşüyor ve darbeci askerlerin sivil halka hayli gaddar davrandığını bir kez daha görebiliyoruz. Onları bu motivasyona sürükleyen neydi diye soruyorum etrafıma bazen ama daha birkaç ay önce Cizre’re bodrumlarda insanların canlı canlı yakıldığını, Roboski katliamını hatırlayınca“Ne yazık ki, bu ilk değil” diyorum. Fakat yine de şurası çok açık: Darbe gecesi tanık olduğumuz şiddet, olur da darbe başarılı olursa bizi nasıl bir hayatın beklediği hakkında da hayli fikir veriyor.

Ancak gelin görün ki, öyle bir durumdayız ki darbe girişimini darbe sonrasından ayrı düşünmek mümkün olamıyor. TBMM’yi bombalayacak kadar çılgınlaşan bu darbe girişiminin bastırılmasıyla kendimizi bulduğumuz atmosfer, çok sayıda soru işareti barındırıyor.

Öncelikle gözaltına alınan ya da tutuklanan darbecilerin adil bir yargılamadan geçirilip geçirilmeyeceği son derece muğlak. Ülkede esen ve estirilen hava –neredeyse- bu kişilerin yargılanmadan asılması yönünde. Hükümet idam cezasını çıkarır mı çıkarmaz mı bilinmez, çıksa bile geriye yürümesi mümkün görünmüyor, ama çıta şimdi öyle bir yere kondu ki gözaltına alınanların işkence edilmiş fotoğraflarının servis edilmesi hayli doğal karşılanıyor, dolayısıyla işkence de doğal karşılanıyor, Gülen Cemaati üyesi olduğu düşünülen kesimlerin sınırsız bir şiddeti hakettiği düşünülüyor ve neredeyse her türlü cezalandırmanın ha gayret, yargılama olmadan yapılması konusunda neredeyse bir konsensüse doğru gidiliyor. Son olarak bir belediye başkanı Gülen cemaati üyelerinin kulaklarının kesilmesini, onların böylece toplumda daha kolay tanınacağını söyledi. Diyanet İşleri ise darbecilere cenaze hizmeti verilmeyeceğini açıkladı.

Bu konu üzerinde şundan duruyorum. Darbecilerin zaten devreye sokacağı bir yargılama usulü atmosferine darbecileri yargılamak için şimdiden girilirse, bu gidişin sonu toplum  ve cezalandırma/yargı sistematiği açısından çok açık ki hiç de iyi olmaz. Ama en az bunun kadar önemlisi de şu: gerçekte ne olup bittiğini öğrenmemiz için de adil bir yargılamaya ihtiyacımız var. Kim olduğundan bağımsız her türlü iktidar gerçekleri kendi istediği şekilde sunmak ister. Burada da böyle bir gidişatın ipuçları görülmekte. Kaldı ki açıkçası ilk önce darbeyi engellemek için hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına Hükümet’in bir adil yargılama borcu olsa gerek. Çünkü gerçekte ne olduğunu öğrenmek herhalde o kesimlerin de hakkı.

Bununla bağlantılı bir diğer mesele de bürokrasi, akademi ve diğer alanlardaki büyük temizlik hareketinin neye göre yapıldığı. Belli ki Hükümet’in elinde listeler var ama kurunun yanında yaşın da yanıp yanmadığını kim gözleyecek, bu konudaki itirazlara hangi makamlar karar verecek? Bu alanlarda da adil bir yargılama ya da karar mekanizması beklemek, talep etmek gerekiyor.

Bir diğer mesele de her gece sokağa çağrılan Hükümet yanlısı kalabalıkların hali tavrı ve hala ne olup bittiğini anlamaya çalışan kesimlerin bu ortamdan duyduğu tedirginlik. Bu durum, bu haliyle giderse, bir darbeyi hiçbir şekilde kabul etmeyecek ama AKP’li de olmayan kesimle, bir darbeyi atlatmış ama şimdi bir yerlerden intikam alma ya da günlük hayatı artık biraz daha istediği gibi düzenleme peşindeki kesim arasındaki makas bir türlü kapanmayacak.

Bundan sonrası diye başlamıştık. Tüm bu tablo içinde bundan sonrasını öngörmek mümkün değil. Kaba bir genellemeyle şunu söyleyebilirim. Darbe ile mücadele eden kesim şu yukarıda saydığım kaygıları küçümser ve sonuçta büyük bir badirenin atlatıldığına dikkat çekerken; devlet içindeki bu çok büyük temizliğin nereye uzanacağını, günlük hayatın nasıl etkileneceğini kestiremeyen kesim de AKP cephesinden bir karşı-darbenin gelip gelmeyeceğini ya da ne çapta geleceğini anlamaya çalışıyor ve bu konudaki göstergeleri hayli ürkütücü buluyor.

Ve bu meselede sorumluluk hiç şüphesiz Hükümet’e düşüyor.

Not: Yazıyı bitirdikten sonra ülkede Olağanüstü Hal ilen edildiğini öğrendik. Hiç kuşkusuz özgürlüklerin daralacağı bir dönemin habercisidir bu karar. Hepimizi zor bir dönem bekliyor.