RİCHARD GİRAGOSİAN

Richard Giragosian

Başarısız darbenin ardından: Türkiye dış politikası için olası sonuçlar

Türk ordusu içindeki küçük fakat tehlikeli bir grubun başarısız olan darbe girişiminin sonuçları Türkiye’de yankılanmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan darbe girişimi sırasında kararlılıkla tepki gösterdi. Fakat kararlı olduğu kadar ayrıştırıcıydı da. Ve iktidarına yönelik bu tehdidin ardından hem kindar hem de intikamcı hale geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve gözüpek AKP destekçilerinin çoğu için darbe girişimi, Fethullah Gülen’in paralel devleti ve onun yeraltı destekçi ağının intikamı olarak görüldü; bu, uzun süredir gerçekleşmesi beklenen bir tehditti. 

İntikam ve ceza

Gün geçtikçe Cumhurbaşkanı şahsi ve siyasi intikamını istiyor ve vereceği ceza gitgide Türkiye toplumunun daha büyük bir kesimini kapsıyor. Silahlı kuvvetlerin epey ötesine geçen bir tasfiye süreci polislere, hâkimlere, kamu görevlilerine ve hatta öğretmenlere ve rektörlere uzanmaya başladı.

Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sovyetler Birliği ve Çin’deki tasfiyeleri hatırlatan bir adımla daha da ileri giderek akademisyenlerin yurtdışına çıkmasını yasakladı. 3 aylık olağanüstü hal ilanıyla çıtayı daha da yükseltti; bu kararla meclisi kenara itip yargıyı yıktı.

Daha geniş sonuçlar

Fakat yurtiçinde doğan etkili sonuçların da ötesinde, mevcut korku iklimi Türkiye’nin dış siyaseti açısından daha geniş sonuçlara gebe. Daha kapsamlı bir açıdan bakacak olursak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’den Gülen’i iade etmesini istemesinden de anlaşılacağı gibi, Türkiye dış siyasetinin hamlelerinin temeli yurtiçindeki gelişmelere dayanıyor.

Bu talep Türkiye’nin ABD’yle ilişkilerinde önceki anlaşmazlıkların üstüne yeni bir gerginlik sebebi yaratırken, ABD’yi de hassas ve zor bir duruma sokuyor. Ayrıca Türkiye’nin NATO ittifakındaki rolünü de tehdit ediyor. Bu durum, Türkiye’nin Gülen üzerinden baskı kurmak amacıyla bir NATO üssü olan İncirlik’teki operasyonları geçici olarak durdurma hamlesinde de görülebilir. İncirlik üssü komutanının ve NATO’nun “acil müdahale” biriminin Türkiye generalinin darbe girişimdeki payları yüzünden tutuklanmaları da durumu iyice karmaşık halen getiren bir gelişme oldu.

ABD açık ve ikna edici deliller olmadan Gülen’i iade etmek için adım atmayacağını açıkça söylemiş olsa da Türkiye’nin NATO üyesi komşusu Yunanistan daha duyarlı davrandı; darbe başarısız olunca sığınma talep etmek için Yunanistan’a kaçan askerlerle ilgili işlemlerin hızlıca halledileceğini söyledi.

Azerbaycan için de yeni darbe sonrası iklim ittifakın yenilenmesini gerektirdi. Özel fakat açıkça hükümet yanlısı bir kanal olan ANS’nin yayıncılık lisansı, Gülen’le röportaj yapmalarının ardından hızla iptal edildi ve kanal kapatıldı. Bunun ardından Aliyev yönetimi Gülen’le ilişkisi olan tüm televizyon ve radyo kanallarını ve Gülen’le bağlantılı özel bir üniversiteyi de kapattı.

Rusya’yla yakınlaşma

Aynı zamanda, Moskova ve Ankara arasındaki gerginlik darbeden önce azalmaya başlamıştı. Başkan Putin’in Türkiyeli mevkidaşıyla ağustosta görüşmeyi kabul etmesiyle başlayan yakınlaşma, Putin’in darbe sonrası dostça ve destekleyici bir hareket olarak Erdoğan’ı aramasıyla pekişti. Ve darbe girişimi Erdoğan ve Putin arasındaki ilişkilerin düzelmesini hızlandırırken,  Türkiye’nin Kasım 2015’te bir Rus uçağını düşürmesiyle çıkan krizin bitişini de simgeledi. Ayrıca Rusya’nın Türkiye’yle turistik ve ticari ilişkilere koyduğu ambargonun kalkmasını da sağladı.

Daha önceki darbe

Şu anki darbe sonrası iklime ilaveten, Türkiye’nin dış siyasetine etki eden daha önemli bir şey var. Daha açık söylemek gerekirse, Türkiye dış siyasetinde 15 Temmuz’daki darbe girişiminden aylar önce başka bir darbe olmuştu.

Ne var ki bu darbe Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik değildi. Daha ziyade, eski dış işleri bakanı ve dönemin başbakanı olan Ahmet Davutoğlu’na yönelik, Erdoğan tarafından yönetilen sessiz bir darbeydi. Davutoğlu’nun istifaya zorlanması yalnızca Erdoğan’ın daha şahsi ve siyasi güç arayışı önündeki bir engeli kaldırmakla kalmadı, ayrıca dış siyaset üzerindeki mutlak denetimini de garantiledi.

Dış siyasetin mimarı ve ustası olan Davutoğlu’nun kovulması dış siyaset süreçlerini tamamen değiştirdiği için bu bilhassa önemli bir gelişmeydi. Bu Erdoğan’ın şahsi olarak, giderek daha da küçülen danışman çevresinin de siyasi olarak dış siyasetteki hem stratejik gidişattan hem de taktiklerden sorumlu olmaları anlamına geliyordu.

Dış siyasete yönelik bu darbenin başka kurbanları ve günah keçileri de vardı. Yetenekli müsteşar Feridun Sinirlioğlu ve dış siyasetteki göze çarpan daha orta düzey isimleri de kapsıyordu.

Sırada ne var?

Yani, darbe sonrası intikam ve ceza ikliminin hâlâ hareketli olan ortamında, Türkiye’nin dış siyasetinin gidişatı büyük ihtimalle yurtiçi gündemlerle yönlendirilmeye ve başkanın şahsi intikamlarıyla belirlenmeye devam edecek. Dış siyasetin artık onu kontrol eden cumhurbaşkanı kadar kararlı ve ayrıştırıcı olacağına da şüphe yok.