Kadıköy’de bir seri katil

BÜRKEM CEVHER

Tesadüfler sonucu elime geçen ‘Kadıköy Cinayetleri’ isimli romanı daha önce hiç duymamış olmam elbette benim hatam. Türkiye’de oldukça güzel polisiye romanlar yazılıyor ve elimden geldiğince çoğunu takip ediyorum. Ancak ‘Kadıköy Cinayetleri’, Çağatay Yaşmut’un dördüncü kitabı olmasına rağmen Komiser Galip’le tanışmama vesile olan ilk Yaşmut kitabı.  Üstelik Yaşmut bu kitabı ile 2012 yılında Dünya Kitap Altın Polisiye ödülünü kazanmış ve bu kitabı es geçmişim.

Seri cinayetler başlarken

“Bir kadının işveli ve yumuşak sesinin harmonisiyle güne gözlerimi açtığım için şanslı bir hergeleydim” cümlesi ile başlıyor roman. Başkomiser Galip ile ilk defa tanışan okurlar için bu ilk cümle Galip’in kişiliğine dair pek çok ipucu barındırıyor. Kitaptaki cinayetler serisi, Kadıköy Kurbağalı Dere’de başsız bir kadın cesedi bulunmasıyla başlıyor; her cinayette bir sonraki cinayetin ipuçlarını bırakıyor katil. Ancak ekibimizin bu gerçeği fark etmesi biraz zaman alıyor.

Başkomiser Galip öyle hemen kanımızın ısınacağı bir polis değil. Keza ekibindeki erkek polisler de öyle. Zanlılara şiddet uyguluyorlar, sevgililerini aldatıyor, kadınları seksapellerine göre değerlendiriyorlar. Buna karşın adaletin tecelli etmesi onlar için çok önemli, suçluların bulunması ve adalete teslim edilmesi için de ellerinden geleni yapıyorlar.

Galip sinema ve tiyatroya gitmekten hiç hoşlanmıyor, sevgilisini bu sebeple kırmayı göze alabiliyor. Kitap okumuyor, gazete nadiren okuyor. Hatta çok zeki bile diyemeyiz onun için, kendisi de bunun farkında. Ama işini seviyor, oldukça da iyi yapıyor. Üstelik yazar, Galip’in burnunu sürtmekten de büyük keyif alıyor. Böylesine maço bir karaktere cinsel işlev problemi yaşatıyor ve bunu öylesine eğlenceli bir şekilde yapıyor ki Galip’e neredeyse acıyoruz.

Galip’in ekibindeki polisler de kişisel sorunlar yaşıyorlar. Komiser Serdar ve Komiser Melike’nin arasındaki ilişki her geçen gün bozuluyor. Melike artık evlenmek isterken Serdar bu fikre hiç sıcak bakmıyor, üstüne üstlük başka bir kadınla ilişkiye giriyor. Ekibin dördüncü üyesi olan Mustafa ise gizli bilgileri ve cinayetin detaylarını aşık olduğu Gazeteci Tülay’a veriyor. Ancak bu şekilde Tülay ile görüşmeyi başarabiliyor, velakin kullanıldığını da içten içe hissediyor. Başkomiser Galip ise gizli bilgileri basına sızdıran muhbirin kendi ekibinden olduğunu bilmeden muhbir avına çıkıyor.

Antipatik dedektif: Başkomiser Galip

Çoğu polisiye romanda dedektifler ya kadınlara karşı müşfik erkekler olur ya da kalpleri öylesine kırılmıştır ki okurlar onları bağırlarına basmak isterler. Romanın ana kahramanının sevilesi bir karakter olması, polisiye romanlardaki şiddet unsurunu yumuşatır. Böylece yazarlar, okurları daha kolay romanın içine çekerler. Oysa Yaşmut zor olanı seçerek, maço bir karakter yaratıyor. Üstelik romanda ağırlığı olan diğer erkek karakterler de ya maçolar veya oldukça naifler.

Kadın karakterler ise ya evinin kadını olmak istiyorlar ya çok fettanlar ya da sadece cinsellikleri ile romana dahil olmuş gibiler. Melike, mesela, sevgilisi ile evlenmek isteyen ‘iyi aile kızı’ olarak resmedilmiş. Annesi ile yaşıyor, sevgilisinin evinde kalsa da ilişkinin bu şekilde sürmesinden rahatsız. Gazeteci Tülay ise, sadece bilgi almak için Mustafa’ya yakın davranıyor. İstediği bilgileri alınca da ona bir daha yüz vermiyor. Bu bağlamda okuyucu roman karakterleri ile empati kurmak istemiyor. Kahramanların bu şekilde seçilmesinin ise yazarın bilinçli tercihi olduğunu düşünüyorum çünkü kahramanlar hayatın içinden karakterler. Onları sempatikleştirme yoluyla karikatürize etmiyor yazar.

Öte yandan kitaptaki olay örgüsü oldukça heyecanlı ve yaratıcı. Üstelik yazarın okurları da çözüme dahil eden yaklaşımı ile oldukça sürükleyici bir kitap. Ayrıca Çağatay Yaşmut pek yaygın olmayan bir anlatım stili benimseyerek farklı bir tarz yakalamış. Olayları Galip’in bakış açısından anlatırken birinci tekil şahıs kullanan yazar, ekibin diğer elemanlarının maceralarını üçüncü tekil şahısta anlatmış. Bu şekilde, Galip’in vakıf olmadığı pek çok ayrıntıyı okurlar Galip’ten önce öğrenme ayrıcalığına sahip oluyorlar. Bu açıdan da yazar okurun, romanın ana karakteri olan Galip’ten bir adım önde olmasına fırsat veriyor. Böylece biz okurlar Galip ile özdeşleşme yerine onu insan olarak yargılayabiliyor, hatalarını hoş görebiliyoruz. ‘Kadıköy Cinayetleri’nin cazibesi de bu yazar-okur ortaklığından kaynaklanıyor. 

Kadıköy Cinayetleri
Çağatay Yaşmut
Oğlak Yayınları
Maceraperest Kitaplar
376 sayfa.