‘İsmi değişik’ insanların kitabı

Agos gazetesi için Türkiye’deki gayrimüslimlerle isimleri hakkında bir söyleşi dizisi hazırlayan Rita Ender, bu söyleşileri ‘İsmiyle Yaşamak’ adlı kitapta bir araya getirdi. Ender’le, İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabı hakkında konuştuk.

Rita Ender, Agos için hazırladığı, Mart ayında noktalanan ‘İsimler Hikâyeler’ başlıklı söyleşi dizisi için mülakatlar yaparken, iki ana fikirden yola çıkmış: “Bunlardan biri, ismin kişiye nasıl verildiğiyle, diğeri ise o kişilerin Türkiye’de Türkçeye yabancı olan isimleriyle nasıl yaşadıklarıyla ilgili. İlki daha geleneksel öğeleri ortaya çıkarıyor; aileye, ailenin sevdiği şeylere, ideolojiye, dine, millete işaret ediyor. İkincisiyse, kişilerin isimleri sebebiyle gündelik hayatta başlarına gelenlere... Askerde tedirginlik yaşıyorlar mı, durduk yerde nereden geldikleri sorgulanıyor mu, bu ismi taşımak bürokratik işlemler sırasında zorluk çıkarıyor mu?”

Ender, isimlerin hepsinin altında bir insan hikâyesi yattığını ve aynı devirde, aynı diyarda yaşanan bu hikâyelerin birbirinden çok farklı olduğunu ifade ediyor: “Söyleşi yaptığım herkes, isminde kimliğini taşıyordu. Bu bağımlılık kiminde zayıf, kiminde yoğundu belki ama hepsinde mecburen vardı. İsimlerinin neden böyle olduğu sorusu kendilerine sorulduğunda, verebilecekleri en kısa cevap kimlikleriyle ilgili: İsmim Rita çünkü Yahudi’yim, ismim Vartan çünkü Ermeni’yim... Yine de, nasıl cevap verdiği kişinin mizacıyla ilgili. Bu sorulara kimileri çok kızıyor, kimileri umursamıyor ya da geçiştirmeyi öğreniyor, kimileri ise soranla veya soruyla dalga geçiyor. Bin bir çeşit insan var işte...”

‘Rumlar isimlerini koruyor’

Görüşme yapacağı insanları seçerken Ermeniler, Süryaniler ve Yahudiler arasında Türkçe isimli birçok kişiye rastladığını söyleyen Ender, Rumlarda bunun pek yaşanmadığını belirtiyor. Ona göre Rumlar, Türkiye’de başlarına ne gelmiş olursa olsun, çocuklarına Türkçe isim vermeyi bir kaçış yolu olarak görmemişler.

Ender en çok Zakarya Mildanoğlu’nun hikâyesinden etkilenmiş: “Onunla konuşurken kendimi çok kötü hissetmiştim. 1915’te kaybolan amcalarından birini adı Zakarya’ymış. Devletin kütüklerinde adı kayıtlı olan amcasının başına ne geldiğini kimse bilmiyordu ama herkes tahmin ediyordu. Zakarya Bey’e de o yok olan amcanın ismi verilmiş.” Öte yandan, pek çok isim hikâyesini Türkiye’deki gayrimüslim azınlık tarihiyle ilişkilendirebilmek mümkün. Örneğin, babaannesinin adını alan Doret Habib, babaannesinin Trakya Olayları sırasında ailesine sahip çıkarak adını tarih kitaplarına yazdırmasından bahsetmişti. Aynı yıllarda köyünde ailesinin isimleri değiştirilen Paulus Bartuma verdiği hukuk mücadelesini ve dava süreçlerini anlattı. Maria Rita Epik ve Nino Varon, Eurovision’da kimlikleri nedeniyle birilerinin onların canını sıktığını söyledi. Lydia Franco Albukrek ve Yorgo İstefanopulos 6-7 Eylül ‘deneyimlerini’ paylaştı.

Manukyan’daki hayal kırıklığı

“Kimlerle röportaj yapacağımı seçerken, bu serinin içinde Manukyan soyadlı biri mutlaka olsun istedim. Tanıdık birileri var mı diye soruştururken Andon Abi (Andonis Parizyanos) imdadıma yetişti, beni Emanuel Bey’le tanıştırdı. Çok heyecanlıydım onun hikâyesini dinleyeceğim için, ‘Kim bilir bu soyadı taşıyan birinin başına neler geliyordur’ diyerek iş yerine gittim. Epey yanılmışım. Matild Manukyan hakkında, Manukyan çağrışımı üzerine bir sürü soru sordum. Emanuel Bey gayet sakin, bu konuyla ilgili önemli bir şey yaşamadığını anlattı. Lafı döndürüp dolaştırıp tekrar sordum, birilerinin Madam Manukyan’la akraba olup olmadığını sorduğunu fakat kimsenin kendisine bununla ilgili bir imalı soru yöneltmediğini anlattı. Ben de onu bu konuda zorlamayı bıraktım ve aslında onun hikâyesinde önemli olan isim öğesinin, mesleğiyle ilişkili olduğunu fark ettim. Ölüm ilanları yazan Emanuel Bey’in, bu konuda anlatacağı daha çok şey vardı. Uzun uzun, bazı kişilerin isimlerini son defa yazarken nelere dikkat ettiğini anlattı. Keyifle dinledim ve içimden ‘Belki de mesleği gereği Ermenilerle çalıştığı için soyadı başına bela olmamıştır’ diye düşündüm. ”

“İsimlerin sosyolojik değerlendirmesini Arus Hoca kısaca yapmıştı. Demişti ki mesela, ‘Adlandırmak önemli bir şey. Yaradılışa bakın, orada Tanrı dünyayı yaratır, Tanrı ‘Işık olsun’ der, ışık olur. Sonra Tanrı, adlandırma iktidarını Adem’e verir. Adem hayvanlara, bitkilere hangi adı verirse o adları kabul eder. Önemli bir iktidardır adlandırma...’ Bence bu da çok enteresan bir konu. Çünkü buna göre ‘Senin adın neden böyle?’ diye sorma cesareti, aslında bir hâkimiyeti kullanma örneği olarak değerlendirilebilir.”

‘Kimlikten kaçılmıyor’

Ender, genç nesilden olanların, isimlerini koruma konusunda kararlı davrandığını anlatıyor: “Kitap için konuştuğum gençlerin hemen hepsi, çocuklarına Türkçe isim koymama konusunda netti. Bunun sebeplerinden biri, kimliğin saklanabilir bir şey olmaması. Eninde sonunda kimlerden olduğunuz anlaşılıyor; adınızdan olmasa dilinizden, dilinizden olmasa devletin kayıtlarından belli oluyor. Daha acıklı ve belki de daha gerçekçi bir sebep, onların çocuklarının geleceğini burada görmemeleridir belki. Bizden önceki kuşak, geleceğini burada kurma konusunda galiba daha kararlıydı, belki şimdi bu değişmiştir, kim bilir...” 

Kitap kapağının hikâyesi

“Kapak tasarımına Tanıl Bora’yla birlikte karar verdik. Benim gönlümde aslında Berlin’de görüp çok etkilendiğim soykırım anıtı ‘Missing House’u kullanmak vardı. Anıt, İkinci Dünya Savaşı’nda yıkılan bir binanın yokluğunu anlatıyor. Yerine yeni bir bina dikilmemiş, iki bina arasında bir boşluk duruyor. Christian Boltanski’nin çalışmasıyla, yıkılan binanın tam yanındaki binanın üzerine, o binada oturmuş Yahudilerin isimleri ve meslekleri yazılmış. O isimleri görmek, aslında bir isimden ibaret olduğumuzu ve bir isim olarak kalacağımızı hatırlatıyordu bana. Tanıl Bora’yla bunun üzerine konuştuğumuzda, kapakta kapı zillerine yer vermeye karar verdik.”

Kategoriler

Güncel Yaşam



Yazar Hakkında

1990 İstanbul doğumlu. Kültür sanat, müzik, insan hakları ve güncel politika haberleri yapıyor.