VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Kerimov öldü. Yaşasın Kerimov!

Spekülasyonlarla geçen birkaç günün ardından İslam Kerimov'un öldüğü resmi olarak duyruldu. Kerimov, 3 Eylül'de doğum yeri Semerkant'ta yapılan ve büyük bir kalabalığın katılımıyla gerçekleşen cenaze töreniyle defnedildi.

Kerimov, ender rastlanılacak bir politikacıydı. Perestroyka döneminin son zamanlarında yönetici elite damgasını vuran iktidar mücadelesinin ortasında, 1989 yılında Özbek Komünist Partisi başkanı olarak iktidara geldi ve Sovyetlerin yıkılmasından sonra da ayakta kaldı. 27 yıl boyunca Özbekistan'ı yönetti. Onun türü yok olmak üzere; komşu Kazakistan'ın Başkanı Nursultan Nazarbayev, artık Sovyet zamanlarından beri iktidarda olan tek devlet başkanı. Gelecek günlerde ne olacağını anlamak için, siyasi elitin etrafındaki her şey değişirken iktidarda kalmayı başardığı böyle “istikrarlı” bir sistemin Kerimov'la nasıl mümkün olduğunu anlamamız gerekiyor. Özbekistan Orta Asya'nın köşe taşı olduğundan ve oradaki gelişmeler tüm bölge için zarar verici olacağından bunu anlamak çok önemli. 

Her şeyden önce, Özbekistan coğrafi avantaj demektir; Özbekistan, muhteşem Pamir ve Tien Shan (Tanrı) dağlarından akıp gelen Ceyhun ve Seyhun nehirlerinin lütfudur. Zengin bir kent kültürü yaratan nehir kenarındaki tarım yerleşimleri bu topraklarındaki medeniyetin temeli oldu; 19. yüzyılda çoğunlukla kaanlar tarafından yönetilen köylülerden oluşuyor olsa da, aynı toplumsal gerçekliğe apparatçikler dönemimde Kolkhoz, bağımsızlık dönemindeyse özelleştirilmiş çiftlik deniyordu. Sovyetler, Özbekistan'ın başlıca ihracat ürünü olan pamuk monokültürünü çorak bozkırlarda geliştirdi ve kuzeydoğuya doğru akan nehirleri Aral Gölü'ne kavuşup da yok olmadan önce sulama için kullandı. Bunun sonucunda 1960'lardan itibaren Aral Gölü'nin su seviyesi düşmeye başladı; bugün yüzeyinin sadece yüzde 10'u kalmış durumda. 

Kerimov, 1989'da aniden parti devletinin başkanı ilan edildiğinde Özbek Komünist Partisi'nin pek de tanınmayan bir üyesiydi. Bunun sebebi, pamuk üretiminin düşürülmesiyle devlet bütçesinden milyonlarca rublenin çalındığı Özbek “pamuk skandalı”nın ardından yaşanan bir rütbe kriziydi. Özbekistan'ın üst düzey liderlerinin yanı sıra, Brejnev'in damadı Yuri Churbanov gibi önde gelen Sovyet liderleri de yolsuzluğa karışmıştı. Bundan sonra parti içinde yaşanan tasfiye iç kavgalara yol açtı ve neticede ikinci derecede bir isim olan Kerimov karşılıklı tavizler verilerek üzerinde uzlaşılan kişi olarak partinin başına getirildi. Ne var ki bu taşralı apparatçik kısa sürede Machiavellici maharetlerini gösterecekti.

1989 perestroika'nın zirvesiydi ve Özbekistan'da çeşitli hareketler doğuyordu. İlk olarak, aydınlar tarafından yönetilen ve birleşik bir Türkistan kurma vaadi veren Türkçülerden oluşan Erk ve Birlik vardı. Orta Asya sınırlarının sömürgeci (Rus, Sovyet) uydurmalar olduğunu savunmakta haklı olsalar da tüm komşu ülkeler Özbek hakimiyetinden korkuyordu. Fergana'da Ahıska Türklerine yönelik pogromların ve komşu Kırgızistan'daki etnik gruplar arası çatışmaların yaşandığı o dönemde milliyetçilik büyük bir tehditti. Bir de çoğu Fergana Vadisi kökenli olan İslamcı gruplar vardı; kısa süre sonra Tacikistan'a geçip oradaki iç savaşa katılmışlardı. Tacikistan'daki olaylar, yani 1992'den 1997'ye ülkeyi paramparça eden iç savaş ve Afganistan'daki bitmek bilmeyen savaş, Kerimov için önemli bir ders teşkil ediyordu: Muhalefet kaos getirir. Bir polis devleti kurup yönetme karşılığında vaat ettiği şey istikrardı. Özbekistan, Kızıl Ordu üsleri ve KGB büroları da dahil olmak üzere önemli Sovyet kurumlarının merkezi olması dolayısıyla güçlü bir baskı aygıtını miras aldığından bu ulaşılması kolay bir hedefti. 

Evet, Kerimov Lenin'in yerini alması için devlet sembolü olarak -14. yüzyılda yaşamış bir Türk savaşçı olan- Emir Timur'u seçti. Fakat yine de hiçbir zaman müdahaleci bir dış politika benimsemedi. Mesela 2010'da komşu Kırgızistan'dan etnik gruplar arası çatışmalar bir kez daha patlak verdiğinde ve Özbekler pogromlara maruz kaldığında Kerimov güçlü ordusunu oraya göndermedi ve sınırı da kapadı. Siyasi muhalefete de polis devletinden bağımsız herhangi bir toplumsal örgütlenmeye de müsamaha göstermedi. Demir yumruğundan en çok payını alan bölgeyse Fergana Vadisi oldu; Hizb-ut Tahrir'in İslamcı militanları ve Akramiya hareketinin üyeleri burada şiddetle bastırıldı. 2005'te baskılara karşı yapılan protestolar çatışmaya dönüştü ve ordu 500'den fazla insanın ölümüne sebep olarak bu çatışmaları şiddetle bastırdı. 

Azerbaycan'daki Aliyev'lerin veya Suriye'deki Esad'ların aksine İslam Kerimov bir hanedan yaratmayı başaramadı. Bunun tek sebebi sadece iki kızının olması değildi; bir zamanlar sık sık gündeme gelen büyük kızı Gülnara ailenin diğer üyeleriyle ve yönetimdeki isimlerle anlaşmazlıklar yaşadı. Şimdi, değişim riskine girmektense daha fazla istikrar vaat eden yakın işbirlikçilerinden biri onun yerini alacak.  

Özbekistan eliti istikrar adına siyasi değişimi reddederken, ülkenin kendisi de dünya da büyük dönüşümlerden geçti. En önemlisi de Kerimov iktidara geldiğinde ülkenin nüfusu 20 milyondu. Öldüğü zaman bu sayı 11 milyon artmıştı. Durgun bir ekonomi, düşük maaşlar ve gizli işsizliğin hüküm sürdüğü ülkenin genç nüfusunu istikrar vaadiyle tatmin etmek mümkün olacak mı?