Suskunluğun yükünü taşımanın ağırlığı

EDDİ ANTER

Ona Sabatay ismi Şabat günü doğduğu için verilmişti. Hali vakti yerinde bir Yahudi ailesinin oğlu olarak dünyaya geldiğinde başına geleceklerden haberdar mıydı? Kim olduğunu ve taşıdığı inancın bu boyutta olacağını bilenler kimlerdi? Gerçekten yaşananlar nelerdi? Susanlar konuşanlardan fazla olunca sırlar da açığa çıkmıyor... Sırra vakıf olmak bu sırrı saklamaya devam etmek mi gerektirir yoksa verdiği yükü hafifletmek için paylaşmak mı? Dr. Cengiz Şişman ‘Suskunluğun Yükü’ adlı kitabında tarihten sayfaları yeniden açıyor. Bir döneme damgasını vurmuş Sabatay Sevi ile ilgili pek çok bilgiyi gün ışığına çıkartıyor.

İzmir’de Sabatay adı ile başlayan hayat yolculuğu Aziz Mehmet Efendi adıyla Ülgün’de son bulduğunda ardında pek çok cevapsız soru bırakacaktı...

Cervantes’in de Osmanlılar tarafından kapatıldığı hapishaneye atılan Sabatay Sevi’nin iniş çıkışlarla dolu hayatında bir çok evlilik yer alıyor. İnzivaya çekildiği bir dönemde yaptıkları ve yaşadıkları takipçileri tarafından aydınlanma olarak hatırlansa da manik depresif olarak tanımlanabilecek gelgitler yaşadığına değinen Dr. Şişman dönemin olaylarını da detaylarıyla anlatıyor.

‘Din değiştirmiş Mesih’, ‘Yahudi Peygamber’ adlarıyla anılan Sevi sürgündeyken takipçilerine bir mektup yazarak kendisini mesih, kral veya benzer unvanlarla çağırılmamasını sadece haham veya kardeş denilmesini istiyor...

Yüksek ateşten 50 yaşında ölen Sevi’nin adına atfedilen bir kaç türbe olduğuna da değinen Dr. Şişman onun hakkındaki efsaneleri de anlatmadan geçmiyor. Bazısına göre Sevi bir mağaraya gidip yok oldu ya da göğe yükseldi gibi...

Ölümünden sonra takipçileri Osmanlı İmparatorluğu’nda kapalı bir hayat sürmüş çoğunlukla Selanik, İzmir ve İstanbul’da yaşarken önemli ekonomik, sosyal ve siyasi alanlarda önemli roller oynamışlardır.

‘Sakladım söyleyemedim derdimi’

18. yüzyılın başlamasıyla ‘Dönmeler’ katı toplumsal ve dini talimat içeren ünlü 18 Emri takip ederek Müslüman ve Yahudi kimliklerini korumuştur diyen Dr. Şişman zorunlu kalınmış bir suskunluğu da sürdürdüklerini yazmış kitabında... Karakaş’ta bir mezar taşında yazılanları da alıntı olarak kullanmış: “Sakladım söyleyemedim derdimi gizli tuttum uyuttum.”

Yazar, bahsi geçen dönmelerle ilgili olarak kendilerini ‘seçilmişlerin seçilmişleri’ olarak gördüklerini, kamusal alanda İslami bir hayat tarzı yaşadıklarını, kendi aralarında evlendiklerini, Şabat kurallarına uyduklarını, suskunluğun yükünü taşıdıklarını ve 18 Emri yerine getirdiklerini de ekliyor.

Kitap için araştırmalarını yaparken Dr. Şişman kendisi gibi harici kişilerle konuşmanın günah sayıldığını, buna rağmen bilgi verdiklerini ve bu kişilerin adlarını sır olarak sakladığını da yazıyor... Ölümünden sonra mesihçi zafer kehaneti gerçekleşmediği için kendi aralarında üç farklı mezhebe bölündüklerini de ekleyen yazar İber yarımadasındaki Marranolar ile İran’daki Meşhedilere de yer veriyor. Marrano kökenli Baruch Spinoza’dan da bahsederken 16. yüzyılda altın çağını yaşayan Yahudilerin daha sonra Osmanlı İmparatorluğunda çöküşe geçtiklerini de belgelerle gözler önüne seriyor.

Zımmi olarak bilinen Yahudi ve Hıristiyanlar Osmanlı ekonomisinin önemli bir parçası olmuş büyükelçi, danışman, vergi tahsildarı, hekim ve saray müzisyenliği gibi konumlarda bulunurken, 16 ve 17. yüzyıllarda Aşkenazlar gibi İber yarımadasından sürülen Sefarad Yahudiler ve zorla Hıristiyanlaştırılan Marranolar’ın da Osmanlı topraklarına geldiğini ekliyor. Arap topraklarının fethiyle birlikte Arapça konuşan Yahudiler olan Mustarabların da katılmasıyla Yahudi nüfusunun artışına da değiniyor...

‘Persona non grata’ olarak görülen Sabatay Sevi’nin ortodoks olmayan görüşleri ve tuhaf fiilleriyle Yahudileri rahatsız etmeye başlayınca kendisi farklı cemaatleri ziyarete gider.  İstanbul, Rodos ve Kahire’den sonra Kudüs’e geçen Sevi’nin takipçileri arttığı gibi muhalifleri de artmaktadır.

Yıl 1666

Mesihliğini ilan etmesinin ardından yarattığı karmaşa sonrası Ocak 1666’da dönemin sadrazamı sorgulanmak üzere Sevi’yi çağırtır... Tanrı’nın yasaklanmış adını ağzına almak ve yasak yiyeceklerden yemek gibi bazı davranışları Yahudi yetkilileri rahatsız ederken Haliç’te bulunan Baba Cafer Zindanı olduğu sanılan yerde hapsolunan Sevi’nin çektiği acılar bir mesihin nihai kurtuluşundan önce çekeceği acı olarak görüldüğünden sürgüne gönderilmesi, kehanetin gerçekleşmesi olarak görülmüştü. Uzak ülkelerden gelen ziyaretçilerin berat veya buyruldu adı verilen vizeye ihtiyaçları vardı ve zor yollardan bunu temin ederek Osmanlı topraklarında dolaşabiliyorlardı.

Sabatay’ın kaderini belirleyecek olan toplantı 16 Eylül 1666’da yapılır. Sultanın karşısında çırılçıplak soyunacak olan Sevi, Sultan’ın becerikli okçularına hedef olacaktı. Oklar bedenine saplanmazsa mesih olduğuna inanacaklardı.  Sabatay savunma olarak basit bir insan ve Yahudi olduğunu söylemekle yetinir. Dinini değiştirmesi gerektiği aksi halde kazığa saplanacağı söylendiğinde zorla değil kendi arzusuyla bunu yapacağını dile getirdiğinde ölümle yüz yüze geldiğinin farkındaydı.

‘Ölmektense kuralı çiğne’

“Bir Yahudi’nin Yahudiliğini değiştirmesi teknik olarak imkânsızdır. Resmen vazgeçmiş bile olsa hala bir Yahudi olarak kalır ama günahkârdır” diye alıntı yapan Dr. Şişman, Maimonides’in ‘ölmektense kuralı çiğne’ cümlesini de kullanıyor. Bir Yahudi’nin kendi hayatına son vermesi sadece üç şekilde günah sayılmıyor. Puta tap yoksa öleceksin, cinsel ahlaksızlığı yap yoksa öleceksin veya belli birini öldür yoksa sen ölürsün dediklerinde boyun eğmek suç sayılmıyor. Yine Maimonides’e göre “Putperestlik olmadığından, şartlar zorlandığında ölmektense İslam’a girmek kabullenilebilir” satırlarına yer veren ‘Suskunluğun Yükü’ kitabında pek çok yeni bilgi ve istatistikleri de bulmak mümkün...

Aziz Mehmed Efendi adıyla anılmaya başlayan Sevi’nin karşılaştığı zorluklar, göğüslediği olayların birçoğu akıllarda kalan konulara açıklık getiriyor.

Kitapta ayrıca Türk milletinin efsane atası Oğuzhan ile Zülkarneyn’in tek ve aynı kişi olduğunu söyleyen yazar bu kişinin İbrahim peygamberin oğlu İshak’ın kızlarından biriyle evlendiğini ve Türklerin de İbrahim ve İshak soyundan geldiğini yazarken Arapların İsmail soyundan geldiğini ekliyor... Yazar konuyla ilgili bu inancın Vani Efendi’nin ‘Arais’ adlı eserinden geldiğini ekliyor.

Sırlar ve soruların ardından pek çok şey halen gizemini korurken takipçilerin yeniden Yahudiliğe dönmeleri mümkün müydü? Bunu yaparlarsa idamdan kaçınmaları söz konusu olur muydu? Türbesi hangisiydi?  Ne şekilde öldüğü, kendisinin mesih olarak değil de haham olarak anılmasını istemesi nelere yol açacak konularını merak edenler kitaba bir göz atsınlar.

İlber Ortaylı’nın sunuşuyla başlayan Doğan Kitap’tan çıkan eserin ilk satırları şöyle... “Nasıl söyleyebilirim ki gerçekte Yahudi inancı taşıdığımı... Hep susmak zorundayım, çevremdekilere başka inanç söylemeliyim, buna mecburum...” Kim olduğunu bilmek ve bunu zikredebilmek arasında uzunca bir yol vardır. Kimi zaman nereden geldiğini bilirsin ancak bunu kendine saklamayı da öğrenirsin...Kitap her ne kadar Sabatayistlerin suskunluğu ile alakalı olsa da inancı ne olursa olsun susmak zorunda kalan herkesin içinde bir şeyler bulacağı bir kaynak... 

Suskunluğun Yükü
Cengiz Şişman
Çeviri: Ahmet Demirhan
Doğan Kitap
400 sayfa.