RİCHARD GİRAGOSİAN

Richard Giragosian

Türkiye-Rusya: Doğal rekabetin zorluğu

Türkiye dış politikası, ülke içindeki uyuşmazlık ve karmaşaya rağmen, hareketli ve etkin olmayı sürdürüyor. Türkiye'nin 2016'nın Haziran ayında başlattığı İsrail'le ilişkileri “normalleştirme” girişiminin başarısı, yakın zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a güven mektubunu sunan Eitan Na'eh'in İsrail Büyükelçisi olarak atanmasıyla taçlandı. Bunun karşılığında, Kemal Öke de İsrail'e Türkiye Büyükelçisi olarak atandı. İsrail büyükelçisinin Ankara'ya dönmesi, 2010'daki Mavi Marmara kriziyle birlikte iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin seviyesinin düşürüldüğü 6 yıllık dönemi sona erdirdi.  

İsrail'le yaşanan bu krizin zorlayıcı ve duygusal bağlamına rağmen, Türkiye İsrail'le stratejik ve taktiksel işbirliğinin olduğu kriz öncesi döneme geri dönme konusunda kararlı. 

İsrail'le normalleşme girişimleri bir yana, Rusya'yla ilişkileri yeniden kurup düzeltme zorunluluğu, Türkiye için daha öncelikliydi. Bu durum, ilk olarak Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi'nin (ÜDİK) bileşeni olan Ortak Stratejik Planlama Grubu'nun beşinci toplantısıyla ortaya çıktı. 

Türkiye'nin ev sahipliğinde ve Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Rus mevkidaşı Sergey Lavrov'un başkanlığında yapılan toplantı, iki nedenden dolayı epey önemliydi. 

Birincisi, bu toplantı “iki tarafı ilgilendiren meseleler” üzerinden nispeten yumuşak bir şekilde başlamış olsa da, anlaşmazlık çıkaran Suriye meselesi de dahil olmak üzere, “mevcut bölgesel ve uluslararası gelişmeler”e dair göz korkutucu gündeme de toplantıda yer verildi. 

Bu toplantı ayrıca, 2017 başında yapılacak olan daha üst düzey ÜDİK toplantısı için de önemli bir hazırlıktı. Rusya'da yapılması planlanan söz konusu toplantıda Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin bir araya gelecek. Başkanların katılımıyla gerçekleşecek bu toplantının sembolik öneminin ötesinde, Erdoğan-Putin buluşmasının zamanlaması daha çok şey anlatıyor, zira bu, Trump yönetiminin göreve gelmesinden sonra yapılacak bu nitelikteki ilk zirve olacak. 

Trump yönetiminin başa gelmesiyle aynı zamana denk getirilen toplantı, Putin'e Türkiye cumhurbaşkanını NATO ile ilişkileri gevşetmeye ikna ederek NATO ittifakını zayıflatma yoluyla Amerika'nın kararlılığını erkenden test etme fırsatı da verebilir. Ve elbette bu toplantı Türkiye cumhurbaşkanına Batılı liderlerle yaşadığı gerginlik arasında soluk aldıracaktır; zaten bu gerginlikler Erdoğan'ın, yabancıların aynı ölçüde eleştirdiği bir başka “otokrat” olan Rus liderle daha da yakınlaşmasına sebep oluyor. 

Türkiye-Rusya ilişkilerine bakış

Bu daha geniş bağlam, Türkiye-Rusya ilişkilerinin gidişatını değerlendirmede kilit rol oynuyor. Temmuz ayındaki başarısız darbe girişiminde sonra Avrupa Birliği'yle Türkiye arasında hızla artan gerginlik, Avrupa Parlamentosu'nun son çıkışıyla başka bir boyuta taşındı ve Ankara, Moskova'ya kucak açarak Brüksel'e itibar etmediğini gösterme fırsatını yakalayabilir. 

Rusya, Türkiye'nin Batı'dan dolayı yaşadığı hüsranı körüklemekle kalmayıp, Türkiye'yi Doğu'ya doğru yaşanan stratejik kaymayı pekiştirmeye ikna ederek bu eğilimi daha da alevlendirebilir. 

Bu bağlamda, Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım'ın Rusya ziyareti, Türkiye'nin kendi gündemini hayata geçirmek için atılmış ilk adımlardan birini teşkil ediyor. Rusya'nın yanısıra İran ve Çin'le de yerel para birimleri üzerinden ticaret yapmayı içeren ekonomik talep de bu gündeme dahil. Türkiye için bu hem “ekonomik milliyetçilik” hem de ticaret politikasıyla alakalı olmakla birlikte, Türkiye'nin doğalgaz ithalatı için daha düşük fiyat tekliflerini ve iş, ticaret ve turizmde eski seviyelere dönülmesini de içeriyor. 

Ne var ki Rusya'nın çıkarları daha farklı. Moskova için Türkiye'yle ilişkilere dair temel meselelerin iki ayağı var. Birincisi, Rusya Türkiye'yle ilişkilerini doğalgaz boru hatlarıyla nükleer enerjiyi de kapsayan bir yelpazede, enerji odaklı bir ilişkiye çevirmek istiyor. İlişkilerin hoşluğuna rağmen, Rusya Türkiye'ye hâlâ baskı uyguluyor: Krizin hemen ardından Rusya'ya girmesi yasaklanan 21 tarım ürününün 11'i hâlâ yasaklı ve tarifesiz uçuşlar da ancak turizm sezonu bittikten sonra yeniden başlatıldı. 

Gelgelelim, Rusya'nın Türkiye'yle ilişkilerindeki ikinci önceliği, Türkiye'yi Suriye konusunda “hemfikir olmadıklarına razı etmek” ile alakalı. Krizin başlamasına sebep olan Suriye meselesi, hâlâ varlığını hissettiren bir yük olmaya devam ediyor; hele de Rusya'nın, bir yandan Türkiye'yi Suriye tiyatrosundaki Rus askeri operasyonlarını pasif bir şekilde kabullenmeye zorlarken bir yandan da Türkiye'nin seçeneklerini tüketmeye çalıştığı düşünülürse. 

Türkiye-Rusya ilişkilerinin bu dinamik arkaplanına rağmen, kolay işbirliğinin yaşandığı önceki döneme geri dönebilmek için yapılması gereken daha çok şey var. Hem tarihten hem de mevcut meselelerden kaynaklanan doğal rekabet hâlâ son derece köklü. Bunu çözmek çok daha derin bir özveri gerektiriyor ki Moskova da Ankara da henüz buna hazır değilmiş gibi görünüyor.