KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Zincirleme nefret tamlaması

Yalanın, propagandanın, iftiranın haber kisvesi altında sunulduğu, insanların hedef gösterildiği bir zamanda gerçeği öğrenmek bir mesele, gerçekleri birbirine bağlayarak okumak ve duruşunu ona göre kurmak apayrı bir mesele. 

Eskişehir H Tipi Kapalı Hapishanesi’nde mahkûm olan trans kadın Esra Arıkan, vasisi Merve Arıkan’a yazdığı mektupta, gardiyanlardan gördüğü işkenceleri anlatıyor: “10-15 kişi geldiler... Saçlarımı ‘İbne, bir de saç uzatıyor’ deyip yoldular. Yere yatırdılar. Hem tehdit ediyorlar, hem vuruyorlar. Biri ağzımı burnumu kapatıp beni öldürmeye çalıştı. ‘Astım krizinden öldü’ diyecek. Elini ısırdım, nefes almaya çalıştım. Dayak devam. Beni sürükleyerek süngerli odaya götürdüler. Orada da dayağa devam. Ellerimi arkadan plastik kelepçeyle bağladılar. ‘Sık sık, ibnenin elleri kangren olsun, kopsun, kapıya vuramasın’ dediler. Ayaklarımı da kelepçelediler. Ardından el ve ayaklarımı birleştirip domuz bağı yaptılar. Dört saat o şekilde domuz bağıyla işkence gördüm. Darp raporu aldırmadılar... Hem suçlu hem güçlüler. Tutanak da tutmuşlar. İçeriğini bilmiyorum. Bana vermediler. İmza atarken tek okuyabildiğim, ‘memura kötü söz söylemek’ yazıyordu.”

‘İbne’de kalın, bir de ‘domuz bağı’nda. Nefretin işaretidir ikisi de. Kendinizi ‘norm’ olarak tarif edip, o şablona şu ya da bu şekilde uymayanı yaftaladığınız ve hedef kıldığınız yerdir. Heteroseksist ya da aşırı dinci dünyanızda birileri sizin o şaşmaz doğrunuzdan şaşmıştır. Sapkındır. Had bildirmek gerekir. Sonrası da zaten hemen gelir.

‘İbne’de kalın. Sosyal medya fenomeni, DJ Kerimcan Durmaz Samsun’da sahne aldığı mekânda 30 Kasım akşamı homofobik bir saldırıya uğradı. Medyada yer alan haberlerde, 10-15 kişilik bir grubun Durmaz, bir arkadaşı ve asistanına saldırdığı, asistanın kolunun kırıldığı iddia edildi. Durmaz, olayın ardından yaptığı açıklamada kendisine yönelik herhangi bir saldırı olmadığını, panik anında koşarken ayağını burktuğunu söyledi. G.A., D.B., U.D. ve K.K. adlı erkeklers,e Samsun Irmak Polis Merkezi’ne gidip teslim olurken gazetecilere gülümseyerek, işaret parmakları havada poz verdi ve aynen şöyle dedi: “Teknoloji canavarlarına sesleniyoruz, devletin her şeyine hâkim olabilirler ama Türk gençliğine hâkim olamazlar. Tek gözlü canavarlar bilsin. Gençliğimizi ibne yaptılar. Bunu herkes bilsin.”

Bir de ‘domuz bağı’nda kalın. 2007’de Malatya’da Zirve Yayınevi’nin çalışanları Tilman Ekkehart Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel, ‘misyonerlik’ yaptıkları gerekçe gösterilerek, elleri, ayakları ‘domuz bağı’ denen usulle bağlanıp, boğazları kesilerek katledildi. Sonra da failler tahliye edildi. Resmî dilin çok sevdiği tabirle, ‘münferit’ diye adlandırılmaya çalışılan cinayet, aslında Hıristiyanlara yönelik nefretle körüklenen sistematik bir saldırı zincirinin parçasıydı. Tıpkı 90’lı yılları kasıp kavuran, Kürt siyasi hareketine yönelik ‘domuz bağlı’ Hizbullah cinayetlerinin de olduğu gibi. Aralarında İslamcı yazar Konca Kuriş’in de bulunduğu, çoğu domuz bağıyla işlenmiş 188 cinayetten sorumlu tutulan Hizbullah ana davası sanıklarının tahliyesine, davanın 10 yılda bitirilememesi yol açtı. Sanıklara uygulanan iyi hal indirimi de belleklere kazındı.

Geçenlerde Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un sarf ettiği sözlerine işte bu arka planla baktım. Şöyle demişti: “Yeni Türkiye tarihiyle, kültürüyle barıştığında neyi görüyor? Orada emperyalizm yok, orada sömürü yok. Ama orada bir şey daha var. Tarihimizle, kültürümüzle barıştığımızda başkalarına karşı, emperyalist ülkenin boyunduruğu altına girmek de yok. Onların gölgesi altına girmek de yok. ‘Türkiye Müslümanlığı’ dediğimiz, bugünlere kadar gelmiş olan bu büyük medeniyetin en temel özelliklerinden biri gâvura ‘gâvur’ diyerek gâvurun karşısına dikilebilmektir. Bizim bu bağımsızlık meselesini ciddiye almamız lazım. Bizim için bağımsızlık gâvura ‘gâvur’ diyerek karşısına dikilebilmektir.”

Başbakan Yardımcısı, belli ki, bu toprakların bütün Hıristiyan azınlıklarına, ezel ebed ‘gâvur’ diye, kâfir diye, Hak dininden sapmış, dinsiz, inançsız diye saldırılıyor olmasını önemsemiyor. Bu söylemin daha nice nefret saldırısına itinayla kapı açtığı gerçeğini de.

Nefret cinayetleri yekpare bir dışlanmışlık üzerinden ilerler. Kimi etnik, kimi dinsel, kimi dilsel, kimi cinsel yönelimiyle yanlıştır. Farklılık yoktur. Senin uyumsuzluğun vardır ve o uyumsuzluğun yok edilerek ortadan kaldırılması caizdir.

Bağımsız Türkiye’de durum bu. Nefretin beslenip meşru kılındığı bütün kanalları birlikte ifşa etmedikçe, sonrasında da yan yana mücadele vermedikçe, hepimiz o tahakkümün suç ortağı sayılırız.