Jirair Libaridian: Söz veriyorum

JİRAİR LİBARİDİAN

Sevgili Hrant, sevgili arkadaşım, 

Birçoğumuz on yıldır seninle konuşmaya devam ediyoruz; tıpkı kimileri artık yaşamaman gerektiğine karar verip seni hayattan koparmadan önce yaptığımız gibi. Senin bir üst mertebede bir varlık olmak için gösterdiğin çabadan o kadar çok şey aldık ki, gidişin bizi, bu kelimeyi kullandığım için kusuruma bakma ama, yetim bıraktı. Fakat sosyal ve mesleki hayatında benimsediğin ve uyguladığın değerler öylesine evrenseldi ki bunlar varlığımızın büyük bir kısmına nüfuz etti; seni o kadar içselleştirdik ki seninle birlikte içimizde bir şey ölmüş olsa da çok daha fazla şey içimizde yaşamaya devam etti.

Bu taraftan verilecek haberler pek de iyi değil Hrant. Çok sevdiğin ve herkes için daha iyi bir yer olması adına çabaladığın Türkiye’deki olayların gidişatı birçoğumuzu endişelendiriyor; tıpkı görebilsen seni de endişelendireceği gibi. Kendi dünyanın bir parçası haline getirdiğin Ermenistan’da da pek bir ilerleme olduğu söylenemez; yani orada da gerileme yaşıyoruz. Senin karşı çıkacağın değerleri savunan bir başkanın seçilmesiyle işler ABD’de de pek iyi yönde ilerlemiyor.

Fakat sen, arkadaşlarının adil ve demokratik bir Türkiye vizyonunu ayakta tutmak için verdikleri mücadeleyi duymak istiyorsundur ve elbette bunu takdir edeceksindir. Çok cesur olan kimi insanlar, kendilerini tehlikeye atarak çok büyük zorluklara göğüs geriyorlar. Tıpkı senin yaptığın gibi. Türkiye’deki sivil toplumu, tek bir birey tek başına ne kadar güçlendirebilirse o kadar güçlendirmiş olduğuna şüphe yok. Meselelere insani değerler üzerinden yaklaşan herkese çok fazla şey sundun. Aynı mücadele Ermenistan’da da sürüyor. Duyduğuna çok sevineceğin bir gelişme de Karabağ sorununun çözümüne dair tartışmaların yeniden Azerbaycan’la barış yönünde evrilmesi. Elbette bunun Ermenistan-Türkiye ilişkilerine de olumlu etkileri olacak.

Biliyor musun Hrant, senin bizi bırakıp gitmenden bir süre sonra birçok toplum ve insan üzerinde bıraktığın büyük etkinin sırrına vakıf oldum: Sen yüreğinle düşünüp beyninle hissediyordun. Duygularını katı rasyonel incelemelere tâbi tuttun ve düşüncelerinin de sadece yüreğin hissedebileceği temel insani değerlerle örtüşmesini sağladın. Mantık ve duygular arasındaki o yapay ayrım yoktu sende.

Bu seferlik seni daha fazla rahatsız etmeyeceğim; muhtemelen Agos’u okumakla, ailenin ve arkadaşlarının olabilecek en yaratıcı şekilde yönettiği Hrant Dink Vakfı’nın harika işlerini takip etmekle ve bu arada da seninle aynı fikirde olmayan, hatta seni kötüleyen insanları sabırla, yüzünde gülümsemeyle dinlemekle meşgulsündür. Sana rapor vermeye devam edeceğime söz veriyorum.