Erdal Doğan: Dondurulmuş zamanda geçen 10 yıl

ERDAL DOĞAN 

Sevgili Hrant Ahparig; geçen yıllarda Tırmık adlı köşesinde sevgili Aydın Abi sana bir mektup yazmıştı. Katledilmenin onuncu yılında bu satırları yazarken baktım, ben de sana mektup yazar buldum kendimi. Belki benim yazdıklarım Aydın Abi’ninkinden daha karamsar. Sonuçta Aydın Engin o; her zaman bizden daha iyimser, umutlu ve güçlü.

Ahparig; çocukken, gelecek zamanda tüm kötülüklerin son bulacağına inanırdım. 2000'li yılların hep aydınlık, huzurlu ve herkes için refah içinde geçeceğini düşünürdüm. Bunu bu satırlar için, kurgusal bir şey olarak yazmıyorum. Gerçekten buna inanır, böyle düşünürdüm. Çünkü bilim ve teknoloji ilerleyecek, uzaya erişim kolaylaşacak, oradan, dünyada tüm olup biten kötülükleri görmek daha da kolay olacaktı. Kötülük düşünenler bu nedenle utanacak, yapacakları tüm kötülüklerden vazgeçip iyiliğe dönecekler diye düşünürdüm. Çocuk aklı işte... Ve tüm bunları, 12 Eylül darbesinin hemen ardından gelen, korku ve şiddetin egemen olduğu yıllarda düşünürdüm. Sanırım o dönem atmosferinin çocuk ruhumda bıraktığı izlerdi bunlar. Evet, bilim ilerledi ve hızla ilerlemeye devam ediyor fakat kötülük ve vahşet de her geçen gün büyüyor. Uzaya birçok uydu atıldı, atılmaya devam ediyor; Dünya’da olup bitenler eskisinden daha çok ve daha net görülüyor. Fakat kötüler ve yaptıkları vahşetler teşhir edileceğine, kötülüklerin üstü örtülüyor, gerçek daha da derinden çarpıtılıyor.

Senin yaşamın pahasına mücadele ettiğin tüm o güzel değerleri savunmak, yalanları sorgulamak, onlarla yüzleşmek, barışı inşa etmek halen en tehlikeli suç ve ölüm demek. 150’yi aşkın gazeteci, yüzlerce seçilmiş Kürt siyasetçi ve sosyalist terör isnatlarıyla yüksek güvenlikli hapishanelerde. Kalp piliyle yaşayan, 74 yaşındaki Ahmet Türk bile... Aslı ile Necmiye Hanım en ağır suçlardan aylarca hapishanede tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildiler. Yüzlerce bilim insanı üniversitelerden ihraç edildi ve ceza soruşturmasına maruz kaldı. Onlarca televizyon, radyo ve gazete kapatıldı. Yüzlerce gazeteci işlerinden atıldı, bir kısmı yazmayı bıraktı. Çoğunu tanırsın Ahparig. Hepsi, tutuklanmadan ve işlerinden olmadan önce senin gibi ‘Kırmızı Pazartesi’yi yaşıyorlar.

Siyasetin, hukukun ve medyanın hali, aynen sen katledilmeden önceki o linççi dinamiklerle ilerliyor ve şimdi iktidara muhalif tüm kesimler hedefte. O dönemin bazı aktörleri, o dönem yeminli düşmanları olan siyasilerle şimdi kol kola ilerliyorlar. “Nasıl oldu?” diye sorma; oldu işte Ahparig... Yani, çok iyi bildiğin o kâbus atmosfer, aralarında dostlarının da olduğu, farklı düşünen herkese yönelmiş durumda. Ölüm ve yaşam matematiksel birer veri oldu. Bu acı gerçek neredeyse toplumsal günlük yaşamımızın bir parçası oluverdi. İnancı ve etnik kimliğinden dolayı boğazı kesilenler, hiçbir şeyden habersiz yakınlarına ulaşmak için yolculuk edenler ya da bir yerde eğlenenlerin toplu katli, birer vakayı adiye oldu. Failleri sorgulandığında kurbanların bazısı şehit, bazısı da terörist sayılıyorlar. Hatta onların cenazesine gidenler de terörist sayılıp tutuklanıyorlar. Ve bir vakitten sonra ne katili, ne de onu azmettireni merak eden kalıyor. Çünkü daha birinin acısı devam ederken bir başka vahşet gelip diğerini takip ediyor. Senin yokluğunda o kadar çok can böyle yitip gitti ki, daha fazla anlatıp seni üzmek istemem. O çocukları, gençleri, kadınları, yaşlıları, askerleri, polisleri... Bu kadar canı bağrına alan toprağın halen isyan etmemesine çok şaşırıyorum. Çünkü toprağın da bir hafızası var. Henüz senin ve bir asır boyunca katledilenlerin yası halen omuzlarımızda asılı dururken toprağın bu kadar canı kabul ediyor ve isyan etmiyor olmasının sanırım tek sebebi, sen ve senin gibi birçok canın barışa ve yaşama dair o bitmez tükenmez inancına olan saygısı. Çünkü bu coğrafya, katillerin o korkak ve anlık özgüvenlerini de biliyor, onların sürekli pusu kuran, gerçeği karartan gerçekliğini de...

Son görüştüğümüzde son yıllarda başından geçenleri, seni hedefe yerleştirenleri yani o süreci ısrarla yazmanı istemiş ve sözünü almıştık senden. Ve o görüşmemizin son görüşme olduğu hissiyle iki kez vedalaşıp kucaklaşmıştık. Maalesef öyle de oldu Ahparig, ve bu halen kabullenemediğim bir gerçek.

Merak içinde kalmayasın, söyleyeyim; barış ve güven içinde yaşamak isteyen tüm halklar, yazdığın gibi, o güvercin tedirginliğindeler ama sizlerin bıraktığı o mirasla bu topraklara sahip çıkıyorlar.

Hasretle, sımsıkı kucaklıyorum...