YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

‘Hayır’ sesi duyulacak mı?

Cumhurbaşkanı’na çok geniş yetkiler veren, ülkede bir ‘tek adam rejimi’ oluşmasına yol açacağı düşünülen ve güçler ayrılığını, parlamenter rejimi berheva edecek olan Anayasa değişikliği teklifinin TBMM’deki görüşmeleri tamamlandı. Teklif, ‘referandum aralığı’ olarak belirlenen 330 ile 367 arasında vekil desteği aldı. Yani referanduma gidiyoruz. Tarih büyük ihtimalle 2017’nin Nisan ayı içinde bir gün olacak. Tam tarihin bugün-yarın açıklanması bekleniyor. Açıkçası, sormamız gereken birçok soru var. Bunlardan biri de, herhalde şu olmalı: “Evet” diyenlerin elinde Türkiye’nin en ücra köşesinden bile duyulacak devasa ve güçlü bir megafon varken, “hayır” diyenler seslerini ne kadar duyuracak?

Buraya gelmeden, şu noktayı hatırlatarak başlamak lazım: Haftalar boyunca TV kanallarındaki tartışma programlarına denk gelmişsinizdir. “Artık izlenecek ne kaldı ki?” dediğinizi duyar gibiyim, ben de çok izlemiyorum ama şurası önemli: Doğrudan AKP sermayesine bağlı kanalları şimdilik bir kenara bırakalım; ‘merkez medya’ olduğunu söyleyen kanallarda, diyelim ki, bu konudaki birikimleri su götürmez isimler olan Rıza Türmen, İbrahim Kaboğlu, Sami Selçuk, Murat Sevinç’e hiç rastladınız mı? Atladıysam özür dilerim ama izlediğim kadarıyla bu gibi uzmanlar, kendilerine, çok izlenen haber kanallarında pek de yer bulamadılar. Bu, tabii, merkez medya üzerine uygulanan büyük baskı politikasıyla da ilgili. Hal böyle olunca, bu konular, tartışma programlarında “hayır”a meyleden bir ya da iki konuğun karşısına beş “evet” diyen konuk çıkarılarak geçiştirmeye çalışılıyor. “Hayır”a meyleden konuklar, bu konudaki birikimleriyle temayüz etmiş isimler olmuyor pek. Önümüzdeki sürecin nasıl yürüyeceği buradan da belli.

Peki, alternatif haber kanalları? Kapatıldı, biliyorsunuz. Mallarına filan da el kondu. Yani insanların “Bakalım burada ne deniyor?” diyebileceği haber kanalları, OHAL fırsat bilinerek susturuldu. Kalan yazılı basın üzerinde de ağır bir baskı iklimi sürüyor. Cumhuriyet’in yazar ve yöneticileri hâlâ hapiste, mesela. Keza, bir dönem Cemaat’e yakın gazetelerde yazdıkları gibi gerekçelerle birçok gazeteci ve yazar da hâlâ hapiste. Ağır bir dönemden geçiyoruz, ortada. Bu fasla şunu da eklemek gerekir: Bu baskı öyle yerlere vardı ki, Etyen Mahçupyan referandum ve Anayasa değişikliği konusunda AKP’yi eleştiren yazılar yazdı diye AKP medyası tarafından Hrant Dink cinayetinin şüphelisi olmakla itham edildi. Seviyenin ne kadar alçalabileceği konusunda bilmem başka örnek vermeye gerek var mı?

Siyasete bakacak olursak, orada da durum hayli karanlık. Son dönemin Türkiyesi’nde yeni bir söz söyleyen ve güçlü bir muhalefet yürütme potansiyeline sahip olduğu belli olan, bu yönüyle kitlelere umut aşılayan ve %13’lük bir oy seviyesine ulaşan HDP’nin eş genel başkanları ve milletvekilleri dokunulmazlıkları kaldırılarak tutuklandı. Hâlâ hapisteler. Bu toprakların karanlık iktidar ve devlet oyunlarına biraz aşina olan biri, ilk bakışta anlayacaktır ki, bu tutuklama dalgası hem HDP’nin önünü kesmeye, hem de daha ‘rahat’ bir başkanlık kampanyası yürütmeye matuftur. İstenen, ne yazık ki sağlanmış gibi görünüyor.

Üstelik bu yöntem durulmuş da değil. Neredeyse her gün bir HDP’li vekil gözaltına alınıyor, kâh tutuklanıyor, kâh serbest bırakılıyor. Bu yazının kaleme alındığı dakikalarda HDP Şanlıurfa milletvekili Osman Baydemir ile HDP Meclis Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım KCK Ana Davası duruşmasını takip ettikleri Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gözaltına alındılar, aynı gün ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldılar. HDP milletvekilleri İmam Taşçıer ve

Mehmet Emin Adıyaman da gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldılar. Nihayetinde, eş başkanlar dahil 11 HDP’li vekilin tutuklu olduğunu hatırlatalım. Tabii, bu tutuklamaları mümkün kılan ‘dokunulmazlıkların kaldırılması’ sürecindeki CHP katkısını da.

Ülkücü camiada da tuhaf işler olmakta, işin doğrusu. ‘Muhalifler Kurultayı’ndan yargının altın dokunuşuyla kurtulduktan sonra ‘evet’ cephesine katılan MHP Lideri Bahçeli’ye parti içinden itirazlar geliyor hâlâ. Ülkücü dünyaya yakın kurumlarda ise ‘sert’ bir hareketlilik var. Referandumda “hayır” diyeceğini açıklayan Kamu-Sen’in merkezi, geçenlerde 70-80 kişilik bir grup tarafından ‘ziyaret’ edildi. Söz konusu grubun, sendikanın başkanı İsmail Koncuk’a “istifa et” baskısı yaptığını yazıyor gazeteler.

Gayet dengesiz ve adaletsiz bir kampanya sürecinden geçeceğimizi anlamak için uzman olmaya gerek yok. Ve elbette, bu tabloya, Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un hayli tuhaf sözlerini de eklemek gerek. Şöyle dedi Kurtulmuş bu hafta: “Bundan sonra da suikastlar, canlı bombalar ve saireler, bunlar devam edebilir. Terör örgütleri neden bu kadar yakın stratejik iş birliği içerisinde Türkiye’ye diz çöktürmek istiyorlar? Arkasındaki güçlerle, bunların sırtını sıvazlayan ağa babalarıyla birlikte Türkiye’nin güçlü bir şekilde yoluna devam etmesini engellemek istiyorlar.

Şimdi referandum sürecinin, onlar için ayrı bir motivasyon unsuru olduğu kanaatindeyim. ‘Aman şu referandumda evet çıkmasın’ diye terör örgütlerini de kullanarak Türkiye’de bir korku atmosferi oluşturabilirler. Her türlü tedbirlerimizi alıyoruz. Allah’ın izniyle referandumda büyük oranda ‘evet’ çıktıktan sonra da bu terör örgütleri, hiçbir şekilde sesi soluğu çıkmayacak noktaya gelirler.”

Bu açıklamadan çıkan sonuç şu: Bu ateş çemberinden çıkmak için referandumdan ‘evet’ çıkmasını bekleyeceğiz yani. İnsanın nutku tutuluyor hakikaten.

Kategoriler

Güncel