Türkler açısından bakmak

Yazarın Radikal'de bugün (29 Aralık Perşembe) yayınlanan yazısı; 'İzan sahibi Türkler inkârın boyutlarını tartışmakla meşgul. 'Neden oldu?' sorusunu sorabilense yok.'

 

Sevan Nişanyan

Tarihte hiçbir olay siyah beyaz değildir. Bunu bilecek kadar aklım ve yaşım var Allah'a şükür.

Adamlar izan ve vicdan sahibi birinin savunabileceği karşı argümanları getirmekten acizler. Haindiler, o yüzden kestik! Yalandır, kesmedik! Kestik ama az kestik! Zaten onlar da kesti! Emperyalistlerin oyunudur! Kahraman Türk milleti, bu hainleri susturmayı bilir! Sefil bir terane.

 İzan ve vicdan sahibi Türklerin hepsi son yıllarda uykudan geç uyanmanın şoku içinde, inkârın ve ahlaksızlığın boyutlarını tartışmakla meşgul. Araya mesafe koyup 'Neden oldu?' sorusunu sorabilen yok. Sorsa, karşı tarafın ekmeğine yağ sürmekten -haklı olarak- korkuyor. 'Yaptık ama sebepleri vardı' demeyi ahlaken -haklı olarak- sıkıntılı buluyor. Ya da kolayına kaçıp işi İttihatçılara yıkmakla yetiniyor.

Türklere kopya vermek de, mecburen, bu acize düşüyor.

1.      sebep: Korku zulmü tetikler

1915'te Türkler topyekûn panik içindeydi. 1912'de 'Kahraman Türk ordusu bu korkakları beş günde kahreder' gazıyla girdikleri savaşta bütün Rumeli kaybedildi. Memleketin üçüncü büyük şehri olan, nüfusunun %60 küsuru Müslüman olan, memlekete hâkim siyasi akımların doğum yeri olan Selanik birkaç haftada gitti. Bir milyona yakın sersefil muhacir İstanbul'a yığıldı. Camiler, kiliseler -evet!-, hastaneler, sur dışındaki bostanlar tıklım tıkış mülteci kamplarıyla doldu. Millet, aylarca kolera korkusuyla yaşadı.

'Türkleri Avrupa'dan çıkarma' fikri, 1895 Ermeni olaylarından beri Avrupa'da yükselen ırkçı akımın sloganıydı. 1913 Londra Konferansı sırasında bu kez 'Türkleri Küçük Asya'dan çıkarma' fikri duyulmaya başlandı.

Anadolu'da Türk yurdu kurma' düşüncesi, İttihat ve Terakki çevrelerinde 1912'nin son günlerinde -ki Balkan Harbi'nin en felaketli günleridir- egemen olmaya başlamış görünür. Batı Anadolu Rumlarını toplu terör tehdidiyle yurtdışına sürme hamlesi bunun hemen ardından başlar, 1913 ilkbaharında çılgınlık boyutuna ulaşır. Mesela Çeşme ve Urla'nın hemen hepsi Rum olan nüfusu, 1913 Mayıs'ında iki hafta içinde tehcir edilir. Selanik'in düşüşünden birkaç hafta sonra, nüfusunun çoğu Rum olan Makri kasabasının adı Fethiye diye değiştirilir; bu da anlayana yeterince anlamlı bir mesaj.

1914'te yine savaş çıkar. Devleti yönetenler kahraman Türk ordusunun bu sefer İran'a, Turan'a dayanacağından emin görünür. Fakat halkın -ve hatta yönetici sınıfın- bu hayallere kandığını hiç zannetmiyorum. 18 Mart 1915'te düşmanın Çanakkale'yi denizden geçme hamlesi sonuç vermez gerçi ama 24 Nisan'daki kara çıkarmasından sonra İstanbul'un birkaç gün içinde düşeceği inancı hâkimdir. Devlet arşivleriyle sarayı Bursa'ya taşıma hazırlığı yapılır.

Anadolu Ermenilerini topyekûn imha etme kararı da aynı 24 Nisan 1915 günü yürürlüğe konur. Akıl ve mantıkla düşünsen, şunları söyleyebilmen gerekir:

A) Rumeli'de Türkler, hükmedici bir azınlık konumundaydı. En kalabalık oldukları vilayette, yüzde 40 ancak vardılar. Anadolu'da ise yüzyıllardan beri mutlak çoğunluğa sahiptiler; sosyal konumları da Rumeli'dekinden çok farklıydı. Kim sürecek? Nereye sürecek? Kolay mı koca memleketi boşaltmak?

B) Türkleri Rumeli'den süren, Ermeniler değildi. Kafkasya'dan Çerkezleri süren de Ermeniler değildi. Aksine, 1913'te değil ama 1878 felaketinde Bulgaristan'dan Türklerle beraber Ermeniler de sürülmüştü (Benim anneannemin ailesi, 1878 Bulgaristan muhaciridir). Elâlemin günahının ceremesini neden gariban Ermeniler çeksin?

C) Sen fetih azgınlığı ve millet-i hâkime kibriyle adamlara dünyayı dar etmesen, Ermenilerin seninle ne alıp veremediği olurdu? Gül gibi geçinip gidebilirdiniz pekâlâ, Kendine düşman ettiysen, suçu kendinde ara.

Fakat panik anında aklı mantığı kim dinler, o ayrı mevzu.

Köşeye sıkıştılar. İngilize, hatta Balkan ülkelerine güçleri yetmediği için acısını kendilerinden daha zayıf olandan çıkardılar. Bütün mesele bu.

Ahlaksız bir çözümdü gerçi ama anlaşılmaz değildi.

2.      sebep: Ermeniler sarhoştu

Ermenilerin siyasi sınıfı, 1895'ten ve özellikle 1909'dan bu yana acayip bir ideolojik körlük içindeydi. Büyük ve müreffeh Ermenistan'ı kuracaklardı. Mutlak haklılığın sarhoşluğu içindeydiler. Mazlumuz, demek ki haklıyız! Peki Türkler ne olacak? Pöh, üzerinde düşünmeye değmez!

Neden bu kadar saçmaladılar? Tahmin yürüteyim.

A)     Yüzlerce yıl siyasi iktidardan, yönetim tecrübesinden uzak bırakılmış bir ulusun hamlığı.

B)     Yenilgiye mahkûm olmayı içten içe bilmenin getirdiği, fanteziye sığınma ihtiyacı. (Bugünkü Kemalistlerde de var o haletiruhiye: Akılla mantıkla başa çıkamazsın, çünkü akıl zeminine geldikleri anda maçı kaybedeceklerini bilirler.)

C)     Kendini Avrupalılarla -ve özellikle Avrupalının 20. yüzyıl başlarında zirve yapan üstün ırk/ üstün kültür/üstün din sarhoşluguyla- özdeşleştirmenin keyif verici rehaveti. Keza bunun devamı olarak, Anadolu'da Batılıların açtığı okullarda okuyanların o tartışılmaz üstünlük duygusu.

Abdülhamid'in, Talat'ın, Cemal'in, diğer İttihatçıların, İttihatçı bile olmayan öbür devlet ricalinin anılarını oku. Hepsinin hayatlarının bir aşamasında Ermenilerle iyi kötü yakınlığı olmuştur. Hemen hepsinin de bir noktada, samimi olduğundan şüphe duyamadığım bir çileden çıkma hissiyle 'Bu kadar inatçı, bu kadar bencil, bu kadar hayalperest adamlarla konuşulmaz' noktasına geldiğini görürsün.

Ha Ermeni siyasileri hamdı da İttihatçı kadrolar çok mu olgundu? Avrupa'dan yayılan ulusçu/modernleşmeci sarhoşluktan daha mı az nasiplenmişlerdi? Biraz daha tecrübeli ve esnek adamlar olsaydı, üç tane yeniyetme Ermeni politikacıyla başa çıkamazlar mıydı? Onlar ayrı soru.

Bir avuç hayalperest siyasi liderin cezasını 1,5 milyon günahsız, mütevazı, çalışkan halk mı çekmeliydi? O da ayrı soru.

3- sebep: Naziyle yatan ittihatçı kalkar

1915'te Türkiye, Alman askeri egemenliği altındaydı. Almanlar izin vermese zor soy kırarlardı. 1880'lerden Dünya Harbi arifesine kadar Osmanlı ordusunu Almanlar neredeyse sıfırdan kurdular. Birçok birimin kumandasını üstlendiler. Savaş boyunca Osmanlı Erkânı Harbiye-i Umumiye reisleri (yani genelkurmay başkanları) Almandı. Alman yardımı olmasa, Osmanlı hazinesinin savaşı kaç hafta sürdürebileceği meçhuldür. Almanların bilgisi ve onayı olmadan, savaş halindeki bir ülkeden milyonlarca insanı sürmek gibi devasa bir projenin tasarlanabileceğim ve uygulanabileceğini düşünmek akla ziyandır.

Almanların Ermenilerle alıp veremediği neydi? Doğrusunu istersen bilmiyorum. Tahmin yürütebiliyorum ama emin değilim. Bana öyle geliyor ki cevabı rasyonel bir politikadan çok, Almanların 1930'larda zirveye ulaşacak olan o çılgınca özgüveninde, 'Ben o kadar üstünüm ki gayrisi teferruattır' diyen ulusal megalomanide, insan hayatını böcek seviyesinde gören ahlaki sapkınlıkta aramak daha doğru olur.

Savaş esnasında Türkiye'de görev yapan on binlerce Alman personeli 7 var. Birçoğunun anıları, mektupları vs. aranırsa bulunabilir elbette. Hani nerede bunun çevirileri, analizleri, romanları, psikolojik tahlilleri?

Savaşta proto-Nazilerle müttefiktik demek ağır gelecektir herhalde. Fakat en azından sorumluluğun yarısını onlara atar, biraz olsun vicdanını rahatlatırsın değil mi?

Buyur, üç tane kapı gibi argüman. Hiçbiri yapılan işin fecaatini inkâr etmez. Hiçbiri geçmişle yüzleşmenin ve özür dilemenin ahlaki mecburiyetini ortadan kaldırmaz. Fakat en azından, olup biteni rasyonel bir çerçeveye oturtmaya yardımcı olurlar.

'Türklerin, bırak özür dilemeyi, insanlığa karşı bir cürmü algılayabilecek kapasitesi yoktur, o yüzden soykırım yaptılar' diyenlere verecek bir cevabın olur.

Kategoriler

Güncel Basın