Tedirgin edici bir Macbeth güldürüsü

‘Şatonun Altında’, hiçbir şeye inanmayan ve her şeyle dalga geçen, zamanın ötesinden iki kadının anlatımıyla çok çeşitli oyunculuk stillerini harmanlayan bir deneme. Oyunun proje tasarımını ve uyarlamasını da yapan oyuncuları Pınar Akkuzu ve Gülden Arsal ile yönetmeni Güray Dinçol anlatıyor.

Çamaşır iplerine mandallarla asılmış çarşafların sallandığı bir sahneyle karşılanıyoruz. Çarşafların arkasından, anlaşılmaz sesleriyle iki yaratık çıkıyor. İki kadın. Biz seyircilerle bir oyun oynamak istiyorlar. Ama kendi aralarında kurdukları oyun, bizimle kuracakları oyundan önce hep var olmuş. Neşeli, ürkütücü, tedirgin edici ve şaşırtıcı, aynı zamanda çocuk gibi eğlenceliler. 

Mei ve Po, Macbeth'in şatosunun altında yaşayan, şiddetin, kanın, ölümün, hastalığın ve yıkımın dehşetiyle bedenleri dönüşmüş iki çamaşırcı kadın. Ne zamandan beri hayatta olduklarını bilmiyoruz ama yaşadıkları zamanların tanıklıklarıyla sahnedeler. Geçmişten bugüne iktidarların şehvetli, zorba, ölümcül hallerini ve eril dilini çarşaflar, mandallar, iplerle oynanan bir oyuna dönüştürüyor, olan biteni tüm şiddetiyle ve rahatsız edici komikliğiyle anlatıyorlar. ‘Şatonun Altında’, hiçbir şeye inanmayan ve her şeyle dalga geçen, zamanın ötesinden iki kadının anlatımıyla çok çeşitli oyunculuk stillerini harmanlayan bir deneme.

Oyunun proje tasarımını ve uyarlamasını da yapan oyuncuları Pınar Akkuzu ve Gülden Arsal ile yönetmeni Güray Dinçol’dan, hazırlık süreçlerini ve bu sıradışı metni dinledik.

Sahnede rahatsız edici, komik ve birbiriyle çok uyumlu iki oyuncu görüyoruz. Proje nasıl gelişti?

Pınar Akkuzu: Gülden'le Fiziksel Tiyatro ve Komedi Okulu bünyesinde bir araya geldik. Okul, Jacques Lecoq pedagojisini temel alan clown (palyaço), fiziksel hikâye anlatıcılığı, maske oyunculuğu, ‘bufon’, grotesk oyunculuk gibi farklı stilleri kapsayan bir eğitim veriyor. Sahne üzerindeki araştırmamızda, hem burası hem de geçmiş tiyatro deneyimlerimiz, ortak bir dil oluşturmamıza imkân sağladı. Gülden'le önceden tanışıyorduk ama ilk kez beraber sahne alıyoruz. Birlikte iş yapma pratiği ve disiplinli çalışma konusunda, üniversite tiyatrolarından gelen, benzer deneyimlerimiz var. Bufona dayalı bir şey yapma fikri ortaya çıktığında metin yazmak bizi çok zorladı. Bu karakterleri nerede konuşlandıracağımızı düşünürken ‘Macbeth’ geldi aklımıza.

Mei ve Po’nun yaşayabilecekleri karanlık, derinlerde bir yer düşündük, bu da bizi Macbeth’in şatosunun altına götürdü. Çok kan var, sürekli bir olağanüstü hal söz konusu ve bu kadınlar çamaşır yıkıyorlar. Mei ve Po, Lady Macbeth'in hizmetçisi ya da Lord Macbeth'in sağ kolu olamaz, sarayda çalışamaz; onlar hiyerarşinin en altında yer almak zorunda. Oyunculuk stili, grotesk, bufon, deforme bedenler, sözle intikam alma ya da bütün yazımları ters yüz etme denemeleri üzerinden ‘Şatonun Altı’nın metnine ulaştık.

Shakespeare’in metniyle nasıl ilişki kurdunuz? Uyarlama sırasında neleri ölçü aldınız?

Gülden Arsal: Metinden seçtiğimiz temaları nasıl bufonlayacağımıza baktık. Erkeklik, kahramanlık, sınır aşımı, dostluk, savaş gibi temalar belirledik ve bunlar üzerine doğaçlamalar yaptık. Shakespeare seçmemizin sebebi, sırtımızı güçlü bir metne yaslama arzusuydu. Prologda, metinden alıntılar yaptık, aralarını kendimiz yazdık. Shakespeare'in diline yaklaşmaya çalıştık. Yazarlık, elimizin titrediği, korktuğumuz bir şey oldu. Lecoq stilinde ‘ozan oyunculuk’ kavramı vardır; yaptığın işe, aynı zamanda hem yazar, hem oyuncu, hem yönetmen olarak bakman gerekir. Biz oyunculuğa ve yönetmenliğe yatkındık ama yazarlık konusunda kötüydük. Bu yüzden, Shakespeare’in metnini parçalara ayırarak çalıştık. Hikâyenin trajik boyutlarını tartışırken, onu başka bir uzama çekmeyi düşündük. Bu minvalde Eski Ahit’e ve Samuel Beckett’in metinlerine de baktık. ‘Godot’yu Beklerken’ oyunundaki Vladimir ve Estragon karakterleri arasındaki atışma dinamiğini kurmaya çalıştık.

PA: Bu, her şeyden öte bir hikâye anlatıcılığı olacaktı. Dipteki tanrısallık boyutuyla ‘Macbeth’ hikâyesini anlatmaya başladık.

Güray Dinçol

Peki ‘bufonlamak’ ne demek? 

Güray Dinçol: Bufon, clown, grotesk ve fiziksel hikâye anlatıcılığının harmanlanması. Bufonlamak, içini boşaltmak demek. Her şey bufonlanabilir, ancak bufonlar için bazı temalar daha eğlenceli. İnsanı eşelemek, parçalamak, derinliği aramak gibi, komedisi ve trajedisi güçlü temalar ister istemez öne çıkıyor. Bufon stili tamamlanmış bir stil olmadığı için, yaptığımız araştırma dışında bir kaynağımız yok. ‘Şatonun Altında’da sadece bufona sarılsaydık, kaybolurduk. O yüzden Shakespeare'in yardımcılığına, hikâye anlatıcılığının basitliğine, clown'ın seyirciyle ilişkisine başvurduk. Clown’lar aptal, naif ve gururludur. Bufonlarsa sadece gururludur. İkisinin de seyirciye açık biçimler olduğu söylenebilir.

Okulda hocamız bize, “Ülkenize döndüğünüzde bir bufon parçası yapacaksanız, oranın politik ve kültürel iklimine, buluşacağınız seyircinin etik ve ahlaksal boyutlarına çok dikkat edin” demişti. Bufonlar ne kadar yıkıcı olursa olsun, aynı zamanda başa dert bir oyunculuk stili. Sınır aşımı dramaturjisini ele aldığında büyük ve tehlikeli bir boyut da öne çıkıyor. Kötü ironiye de kaçabiliyor, skeçleşebiliyor, didaktik bir yerde kaybolabiliyor... Bütün o dengeleri çok iyi tutturmak gerekiyor.

PA: İnsanlık için bir değer ne kadar yüceyse, onu bufonlamak o kadar eğlenceli oluyor. 

Lecoq tekniğinin yakın zamanda ortaya çıktığını söylediniz. Bu çağın tiyatrosu artık bilgece bakışa ve bu estetik biçimde olduğu gibi, şiddetli bir ters yüz edişe mi ihtiyaç duyuyor?

GD: Bazı insanlar bufon stilinin sadece pedagojide kalması gerektiğini, oyuncu tarafından yazım aşamasında kafa açmak, bedensel enerji kanallarını açmak için kullanılması, ancak bu teknikle asla oyun yapılmaması gerektiğini savunuyor. Bütün fiziksel tiyatro akımları bunalımların arifesinde ortaya çıkıyor. Bugün de Türkiye’de fiziksel tiyatroya büyük ilgi duyulması bir tesadüf değil. Gündelik şiddeti kanıksadığımız için, şiddetin sahne üzerinde estetikleşmiş hali daha çok seviliyor.  

Oyunda, erkekliği, kahramanlığı yerle bir eden bir üslupla ortaya çıkan komedi ve onun karşısında, seyirciyi ciddiyete davet eden, trajik bir yapı var. Stil ile metin arasında nasıl bir ilişki söz konusu?

GD: Bedenlere baktığınızda, trajik boyut hep orada. Mei ve Po’nun tavırları ya da oynadıkları oyunlar sevimli olsa da, görünüşleri sevimli değil. Grotesk ve bufonda en temel unsurlar, sinir bozuculuk, mevcut estetiğin tersyüz edilişi, güzellik kalıplarının kırılışıdır. Burada ahlaki normlar gibi, fiziksel normlar da yerle bir edilir. Clown ile bufon arasındaki en temel fark ise, clown kendine gülünsün isterken ve sahnede güldürmek için varken, bufonun seyirciye gülmek için orada olmasıdır. Bu da zaten trajediyi yaratır. Mei ve Po oyuncu olarak eğlenirken, bir hezeyana sürükleniyorlar. Bir izleyen, “Bu oyun belli bir sayıda oynandığında, sahnedeki iki kadının büyü ayinine dönüşecek” demişti. Oyunu delilik boyutuna taşımadık belki ama bazı anlar var ki, iki oyuncunun işbirliğinde o deliliği görüyorum, ritüele benzer garip bir hal alıyor. Sanırım o hal, trajik boyutu taşıyor. 

Mei ve Po birbirleriyle ve seyirciyle çocukça oyunlar oynuyorlar ve çok eğleniyorlar. Bu oyunları ezelden beri varmış ve hep oynayacaklarmış gibi...

GD: O kadar büyük ki yaşanan olaylar... Ama bir çocuk için bu olanların hiçbir anlamı yok. Bir çocuk karakterle, bir hayvanda ya da bir tanrıda olduğu gibi, üst bir seviyeye ulaşıyorsun. Tabiat ve insanla kurulan ilişki bizim entelektüel kapasitemizle ve bedenimizle sınırlı değil. Bufon tekniğiyle çalışırken çocukların yetişkinleri taklit etmesi, yetişkinlere özenmesi, yetişkinlerle dalga geçmesi gibi egzersizler yapılır. 

Oyunda iktidar olma şehvetinin de altı çiziliyor...

GD: ‘Şehvet’ çok doğru bir tanımlama. Hikâyedeki oyun, iki kadın tarafından keşfediliyor ve sahnede o iki kadın görünüyor. Erkek cinselliğine dair bir eylemi kadın bedeninde gördüğünde, ister istemez politika üretmiş oluyorsun; hele grotesk bir beden söz konusu olduğunda bu ikiye katlanıyor.

* ‘Şatonun Altında’ Mart sonuna kadar her çarşamba Kadıköy’deki Taşra Kabare’de izlenebilir. 

Kategoriler

Kültür Sanat Tiyatro

Etiketler

Şatonun Altında


Yazar Hakkında