YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

‘Kılıç artığı’ ve diğer acayiplikler

16 Nisan referandumu yaklaşırken Türkiye siyasetine has özellikler iyice ivme kazanmış vaziyette. Biliyoruz, dünyanın hali de hal değil ama memlekette olanlar artık siyaset dışında her şeyin konuşulduğu, kimin kimi, nerede ve nereden –simgesel anlamda– bıçaklayacağının belli olmadığı, ‘kaotik’ nitelemesinin de durumu açıklamakta yetersiz kaldığı, çığırından çıkmış bir güç mücadelesinde her an her şeyin olabildiği, olabileceği ve bunların, ilerisi için hiç de umut vermediği bir manzara sunuyor bize. Üstelik, bütün bunların ne uğruna yapıldığı bile bilinmiyor. Yani anladık, Erdoğan ve AKP referandumdan ‘evet’ çıkması için bütün güçlerini seferber ediyor da, bu değişikliğin tam olarak niye yapıldığını AKP’liler dahi bilmiyor.

Gelelim haftanın mevzularına. Geçtiğimiz günlerde Hürriyet gazetesinin AKP’ye yakın sayılan isimlerinden Abdülkadir Selvi bir yazı kaleme aldı ve Başbakan Yıldırım’ın kürsüde bozkurt işareti yapmasından hareketle MHP ile yakın görünmenin AKP için Kürt seçmen açısından oy kaybına neden olabileceğini, bu konuda dikkatli olunması gerektiğini –mealen– yazdı. Bu yazı üzerine, MHP lideri Bahçeli, partisinin Salı günkü grup toplantısında Selvi’yi hedef alarak bazı açıklamalarda bulundu. Bazı sözleri gerçekten irkilticiydi. Şöyle dedi Bahçeli: “MHP’yi Kürt kardeşlerimizin karşısında gösteren her kim varsa hem bölücü, hem de Türkiye düşmanıdır. Bu kalem ve kılıç artığı şahsın MHP’ye menfi tutumu bellidir, ama AKP’ye dost mu, hasım mıdır? Türk-Kürt arasına nifak sokan ya şerefsizdir, ya teröristtir, ya da zulmün oyuncağıdır.”

Sözlerin tamamı irkiltici ancak ‘kılıç artığı’ ifadesi üzerinde biraz durmak gerekmez mi? Milliyetçiler tarafından yıllar boyunca –genellikle– Ermeniler için sarf edilen ve bir anlamda soykırımın ispatı olan bu sözlerin böylesine rahatlıkla söylenebilmesi, hâlâ nasıl bir atmosfer içinde yaşadığımızı göstermiyor mu? Bahçeli’nın iması nedir, bilmiyoruz. Bu denklemde önemli de değil. Ancak bu sözlerin siyaset sahasında hiçbir şekilde tepki görmemesi ve gayet normal sözlermiş gibi muamele görmesi, bu devletin kendi halklarına karşı düzenlediği katliamların hâlâ meşru görüldüğünün en büyük ispatı olsa gerek.

Yine bu cümleden, başka bir gelişme. HDP milletvekili Garo Paylan TBMM’deki Anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında kürsüde yaptığı konuşmada bu topraklarda yaşanan soykırımlardan, katliamlardan bahsettiği için vekiller tarafından sert sözlü saldırılara uğramış, üç birleşime katılmama cezası almış, sözleri de tutanaklardan çıkarılmıştı. Bu gelişme üzerine, A Haber sunucusu Özlem Özcan, Paylan için “Ecdad soykırdıysa şayet, sizin gibi soysuzun milletin meclisinde ne işi var” diye bir tweet atmıştı. Nefret söylemi içerdiği apaçık olan bu sözler karşısında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığına kanaat getirdi. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Taştan’ın gerekçesi şöyle: “Müşteki (Garo Paylan), 1860-1920 yılları arasında Ermeni çetelerinin yoğun bir şekilde isyan, ihanet ve mezalimlerine maruz kaldığına, tehcirin de savunma refleksiyle yapılmış olduğuna inanan, bu bağlamda sayısız eser vermiş bulunan, bu nedenle kendisini anılan sürecin mağduru olarak gören bir toplumda söylediği bu sözlerin, derin bir infiale yol açacağını ve yoğun bir eleştiriyle karşılanacağını bilebilecek durumdadır.”

Savcılığın görüşü böyle. Bu herhalde devletin de görüşü oluyor. Bu hukuki sürecin nasıl sonuçlanacağını şimdilik tam olarak bilemiyoruz. Ancak böyle bir savcılık görüşü, Türkiye’nin nefret söylemi ve Ermenilere yapılanlar yüzleşme konusunda nerelerde olduğunun da en açık ispatı.

Gelelim bunlarla ilgisiz, bambaşka bir gelişmeye: Hürriyet gazetesinin odağında olduğu, ‘Karargâh rahatsız’ haberi sonrası yaşananlar. Haberi geçen Cumartesi günü Hüriyet’in birinci sayfasında, ‘7 eleştiriye 7 yanıt’ manşetiyle gördüm. 15 Temmuz gecesi CNN Türk’te yaptığı yayınla AKP çevrelerinin gözdesi olan Hande Fırat’ın yaptığı ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın darbeye karıştığı iddia edilen bir kişi ile zamanında ortak arsa aldığı iddialarından tutun da; TSK’da başörtüsünün serbest bırakılmasına kadar, Genelkurmay etrafında dönen eleştirilerin sorulduğu ve ismi belli olmayan, -Karargâh’tan- bir kişiden alınan yanıtlara dayandırılan bu haber ilk bakışta Akar’ın elini rahatlatmaya yönelik, dolayısıyla AKP’nin de herhalde hoşuna gideceği düşünülmüş bir haber gibi duruyordu. Ancak belli ki iç sayfalarda ‘Karargâh rahatsız’ başlığının kullanılması ve TSK’daki başörtüsü serbestisi için verilen yanıtta “Millî Savunma Bakanlığı’nın kararıdır, bizim görüşümüz sorulmadı” ifadesinin yer alması, Erdoğan ve AKP cephesinde rahatsızlık yarattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, haber üzerine “Terbiyesizliktir, bedelini ödeyecekler” şeklinde bir açıklama yaptı. Hürriyet “Kastımız bu değildi, özür dileriz” dese de, gazetenin genel yayın yönetmeni Sedat Ergin görevini bıraktı.

Görünen, AKP’nin Akar’ı aklar gibi duran bu haberden de bir mağduriyet yarattığı ve bunu referandum yaklaşırken, Doğan Grubu’nun şahsında medyanın üzerindeki baskıyı bir kademe daha artırmak için bir manivela olarak kullandığı. Fakat şu satırları yazarken insanın aklına bir kurt da düşmüyor değil. AKP cephesi Hulusi Akar’ın bu eleştirilerden sıyrılmasını ya da sıyrılmış gibi görünmesini de sevmemiş olabilir. Açıkçası, 15 Temmuz gecesi neler yaşandığı ile ilgili bulutlar dağılmadığından, iktidar-Genelkurmay-MİT cephesinde darbe girişimi sonrası ne tür bir denklem kurulduğunu henüz bilmiyoruz. Bekleyip görelim.